1920’lerde yabancı göçüne getirilen sınırlamalar A.B.D. politikasında önemli bir değişiklik oluşturdu. Göç, XIX. yüzyıl sonlarında büyük ölçüde artmış ve XX. yüzyılın başlarında en yüksek düzeyine erişmişti. Sözgelimi, Amerika Birleşik Devletleri’ne 1900-1915 arasında, pek çoğu Güney ve Doğu Avrupalı 13 milyon göçmen geldi. Bahis konusu göçmenler arasında çok sayıda Yahudi ya da Katolik bulunması, çoğunluğu Anglosakson ve Protestan olan daha eski Amerikalıları korkutuyordu. Bunlardan bazıları, düşük ücretli işlerde çalışmaya razı olan yeni gelenlere karşı çıkıyorlar, bazıları da, Eski Dünya’daki geleneklerini sürdürmeleri, çok kez kentlerde kapalı etnik grublar halinde yaşamaları ve genel Amerikan kültürüne uymak istemiyormuş gibi görünmeleri yüzünden yeni göçmenlerden hoşlanmıyorlardı.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra büyüyen göç dalgası sonucu, Ku Klux Klan benzeri, yerli halkın üstünlüğü hareketleri yoğunlaştı. “Yüzde yüz Amerikalılık” çağrısında bulunan, yeniden örgütlenmiş bir Ku Klux Klan gelişti. Yeni Klan, Yeniden Yapılanma dönemindekinin aksine, yalnız ülkede doğmuş olan Protestanları üyeliğe kabul ediyor, Afrikalı Amerikalılar kadar, Katoliklere, Yahudilere ve göçmenlere de karşı çıkıyordu. Düşmanlarının tanımını yeniden düzenleyen Klan, görüşlerini Kuzey’e ve Ortabatı’ya da yaydı ve bir süre için üye sayısı çok kabardı.
Göç karşıtı duygular bir dizi yasal önlem alınmasına yol açtı ve 1924’te Göçmen Kontenjanı Yasası ile 1929’te de bir başka yasa kabul edildi. Bu yasalar uyarınca, 1920 yılına kadar Amerika Birleşik Devletleri’nde yerleşmiş bulunan yurttaşlarının sayısına bağlı olarak saptanan ülke kontenjanları çerçevesinde, her yıl alınacak göçmen sayısı 150.000 kişiyle sınırlandı. Bu sınırlamaların bir sonucu olarak, yerli halkın üstünlüğü örgütlerinin çekiciliği azaldı; 1930’lardaki Büyük Bunalım da göçte büyük bir düşüşe yol açtı.