1992 başkanlık seçimleri yaklaştığında Amerikalılar kendilerini dört yıl önce düşünemedikleri oranda değişmiş bir dünyada buldular. Berlin Duvarı’ndan kıtalararası füzelere ve sürekli en yüksek hazır olma düzeninde bulunan bombardıman uçaklarına kadar yayılmış soğuk savaş simgeleri ortadan kalkmıştı. Doğu Avrupa bağımsızdı, Sovyetler Birliği dağılmıştı, Almanya birleşmişti, Araplar ve İsrailliler doğrudan görüşmelere başlamışlardı ve nükleer çatışma olasılığı çok azalmıştı. Sanki dünya tarihinde büyük bir sayfa kapanmış, yenisi açılmış gibiydi.
Buna karşın Amerikalılar kendi ülkeleri hakkında daha az iyimserlerdi ve derin ve bilinen sorunlarla karşı karşıya idiler. Körfez Savaşı’nı izleyen kutlamalar ve geçit resimleri sona erdikten sonra Amerika Birleşik Devletleri kendini 1980’lerin başlarından beri yaşanan en büyük ekonomik gerilemenin içinde buldu. İşlerini yitirenlerin çoğunluğu, daha önceki yıllarda olduğu gibi en büyük darbeyi yiyen imalat sektöründe çalışanlar değil, orta düzey yönetim görevleri yapan bürokratlardı. Ekonomi 1992’de toparlanmaya başladıysa da, büyüme yıl sonuna kadar pek hissedilmedi ve ülkenin pek çok bölgesi gerilemeye gömülü kaldı. Buna ek olarak federal bütçe açığındaki büyüme, özellikle sağlık yardımına ilişkin harcamaların yükselmesi yüzünden sürdü. Pek çok Amerikalı geleceğe kötümserlikle bakar oldu ve ülkelerinin yanlış yönde gittiği inancına kapıldı.
Başlangıçta muhafazakar gazeteci Patrick Buchanan’ın meydan okumasına karşın, Başkan Bush ve Başkan Yardımcısı Dan Queyle, yeniden Cumhuriyetçi Parti’nin adayları olmayı kolayca başardılar. Demokrat Parti’de ise, Arkansas Valisi Bill Clinton, çok sayıda aday adayını yendi. Başkan yardımcısı adayı olarak da, Kongre’deki en bilgili ve konuşma becerili çevre korunması savunucusu, Tennessee Senatörü Al Gore’yi seçti.
Buna karşın, ülkenin ekonomik gidişine karşı duyulan endişeler, ilginç bir bağımsız adayın, Texas’lı zengin iş adamı H.Ross Perot’un ortaya çıkmasına yol açtı. Bilgisayar ve bilgi işlem alanında büyük bir kazanç sağlamış olan Perot, Washington’un ekonomik sorunlar ve özellikle federal bütçe açıkları karşısındaki başarısızlığını çok iyi kullandı ve kendisi için çalışan gönüllüler 50 eyaletin tümünde yeterli sayıda imza toplayarak onun seçime katılmasını sağladılar. Perot Temmuz ayında başkanlık yarışından çekilip sonbaharda yeniden katıldı ve böylelikle seçilme şansını tümüyle yitirdi; fakat, onun da adaylar arasına bulunması nedeniyle, ekonomik sorunlar ülke genelinde yapılan tartışmalarda en önemli konu olarak kaldı.
A.B.D.’de her başkanlık seçimi bir sorunlar, görünümler ve kişilikler karmasıdır; tüm dikkatler ülkenin ekonomik sorunları üzerinde odaklanmış bulunmakla birlikte 1992 seçimleri de bundan farklı olmadı. Bush’un yeniden seçilme çabası, görevdeki adayların geleneksel olarak kullandıkları öğelere dayanıyordu: deneyim ve güven. Bir bakıma da kuşaklar arasında bir savaş sürdürülüyordu. 68 yaşındaki Bush belki de İkinci Dünya Savaşı’nda askerlik görevi yapmış olan son başkandı; 46 yaşındaki genç rakibi Bill Clinton ise hiç askere alınmamış ve Vietnam Savaşı’nın protesto edildiği gösterilere katılmıştı. Başkanlık ve baş komutanlık deneyimini vurgulayan Bush, Clinton’un değerlendirme yeteneğindeki ve karakter yapısındaki eksiklikler olarak nitelediği olgulara dikkat edilmesi gerektiğini belirtiyordu.
Buna karşılık Bill Clinton da kampanyasını seçim politikalarının bir başka eski ve güçlü teması üzerine kurmuştu: değişiklik. Clinton gençliğinde bir kez Başkan Kennedy ile tanışmıştı ve 50 yıl sonra Amerikalıları değişikleri kabul etmeye çağıran söylemlerinin pek çoğu 1960’taki kampanya sırasında Kennedy tarafından söylenenleri yansıtıyordu.
12 yıl Arkansas valiliği yapmış olan Clinton’un, ekonomik büyümeye, eğitime ve sağlık yardımlarına ilişkin çabalarda edindiği deneyimi öne çıkarabimesine karşın, kamu oyu yoklamalarına göre, bu konular Bush’un başta gelen zayıf noktalarını oluşturuyordu. Bush’un, vergilerin düşürülmesine ve hükümet harcamalarının kesilmesine dayanan bir ekonomik program ileri sürmesine karşılık, Clinton, zenginlerden daha yüksek vergi alınmasını ve eğitim, ulaştırma ve iletişime yönelik yatırımlara daha çok para ayrılmasını öneriyor ve böylelikle ülkedeki verimliliğin artacağını ve açıklarının azalacağına inanıyordu. Aynı şekilde, Clinton’un sağlık yardımlarında maliyeti azaltmaya yönelik önerileri de Bush’un ileri sürdüklerine oranla daha geniş federal hükümet katkısı gerektiriyordu
Clinton gerek kampanya süresince gerekse Ekimde Başkan Bush ve Ross Perot’la katıldığı üç televizyon tartışması sırasında değişiklik temasını başarıyla işledi. Clinton 3 Kasımda halk oyunun sadece yüzde 43’ünü almasına karşın, Amerika Birleşik Devletleri’nin 42’nci başkanı olarak seçildi.