Konya Bedesteni tarihi nedir? Konya Bedesteni önemi nedir?

5 mins read

Konya Çarşısı’nda günümüze ulaşamayan Osmanlı devri ticaret yapılarının başında gelen 945 / 1538 tarihli Bedesten’den, Mevlâna Müzesi’nde sergilenen 937 envanter no’lu kitabesi ile 1890’lı yıllarda çekilmiş, belge niteliğindeki birkaç fotoğrafı ulaşabilmiştir. Konya Bedesteni, İplikçi Camii’nin karşısında bugünkü Merkez Bankası ile İl Genel Meclisi binasının bulunduğu alanda idi. Konya Bedesteni, 0.36 x 0.76 m ölçülerindeki yatay dikdörtgen mermer levha üzerine iki satır halinde sülüs hatla hakkedilen inşa kitabesine göre, Kanuni Sultan Süleyman devrinde, müftü ve kadıasker olan Mevlâna Kadri Çelebi tarafından yaptırılmıştır. Kitabe ve arşiv kayıtları göz önünde bulundurulduğunda, 1538’den önce de burada bir bedesten veya yine benzer işlevli bir ticari yapının yer aldığı söylenebilir. Söz konusu ilk yapı yıkılmış ve yerine Kanuni devrinde, klasik tipte dokuz üniteli bir bedesten inşa edilmiş olmalıdır. Nitekim Matrakçı Nasuh’un 1533-34 yıllarına tarihlenen Konya minyatüründe, sur içindeki ticari dokuda, eş değerde dört kubbe ile betimlenen yapı öğesinin bir bedesten olduğu savlanabilir. Ancak elimizde bu ilk yapıyı, Selçuklu çağına kadar indirebilecek kesin bir bilgi bulunmamaktadır.

XVII. yüzyılda geçirdiği onarımdan önce altmış beş dükkânın yer aldığını belirtmektedir. Altmış beş dükkânlı Konya Bedesteni, orta büyüklükteki bir Osmanlı kent içi ticaret sahasına işaret etmektedir. 1649’da Konya’yı ziyaret eden Evliya Çelebi’ye göre, bedestende çok kıymetli malların bulunduğu kâgir bedestenin demir kanatlı kapıları ve kurşun kaplı kubbeleri vardır. Lâle devrinde bedestende ağırlıklı olarak tekstil ticaretinin yapıldığını, iş saatleri dışında kapılarının bekçisi tarafından kapalı tutulduğunu ve bedestenin emin bir yer olduğundan mirî hazine ile halkın kıymetli eşya ve parasının da buradaki dolaplarda saklandığını belirtmektedir.

Konya Bedesteni’ni 1897 yılında gören Ahmet Tevhid, yapının İstanbul’daki bedesten tarzında ve üç kapılı olduğunu söylemektedir. Bedesten o sırada Belediye’nin ambarı olarak kullanılmakta ve caddeye bakan kapısı üzerinde kitabesi bulunmaktadır. Ahmet Tevhid, Konya Bedesteni’ni, İstanbul’daki dokuz üniteli Galata Bedesteni’ne benzetmiş olmalıdır. Müellif, bedestenden üç kapılı diye söz etse de İstanbul-Galata, Tokat, Kastamonu, Kayseri, Maraş, Merzifon ve Sofya bedestenleri gibi, kare planlı – dokuz üniteli şema itibariyle, kuzeygüney ve doğu-batı akslarının ortalarında açılmış, karşılıklı birer adet olmak üzere toplam dört kapı bulunmalıdır. Her iki seyyahın da belirttiği gibi, XIX. yüzyıl sonlarında Bedesten, eski eser deposu olarak Konya’da müzeciliğin ilk adımlarında kullanılmıştır. Abdülkadir Erdoğan ve Naci Fikret Baştak da, konu ile ilgili makalelerinde Bedesten’in “eski eser deposu” olarak kullanıldığını ifade etmektedirler.

Sadrazam Avlonyalı Mehmed Ferit Paşa’nın Konya valiliği döneminde (1898-1902) kentte önemli imar hareketleri gerçekleştirilmiş, başta Sanayi Mektebi olmak üzere birçok sosyal yapı inşa edilmiştir. Ancak, Konya’da Birinci Ulusal Mimarlık Dönemi’nin belli başlı yapılarından olan Sanayi Mektebi’nin inşası, 360 yıllık Bedesteni’nin yıkımını da beraberinde getirmiştir. Dönemin yerel yönetimi, Sanayi Mektebi’nin yeri için, o yıllarda eski eser deposu olarak kullanılan, harap vaziyetteki Bedesten’in arsasını uygun bulmuş ve alanın kamulaştırılmasına gidilerek, mevcut yapı 1316 / 1898 yılında yıkılmak suretiyle ortadan kaldırılmıştır.

Konya Bedesteni’nin güneydoğu ve güneybatı yönlerden çekilmiş belge fotoğraflarından, yapının plan ve örtü düzeni hakkında bilgi sahibi olmak mümkündür. Belge fotoğraflara göre Konya Bedesteni, kare plânda prizmal bir kütleye sahip olup, üzeri eşdeğerde dokuz kubbeyle örtülüdür. Hafif basık olan kubbeler, birbirlerine yakın tutulmuş sekizgen formlu yüksek kasnaklar üzerine oturmaktadır. Fotoğraflarda yapının güney, doğu ve batı cephelerinin ortalarında birer giriş ile cephelerin üst seviyesinde, kasnakların dik kenarları ortasına denk gelecek şekilde açılmış dikdörtgen pencereler görülmektedir. Girişlerin iki yanında izlenen kemer sıralarına ait bakiyeler ise dışa açık eyvan tipi dükkânlara işaret etmektedir. Yapı kâgir strüktürlüdür. Cephe köşeleri ile kapı ve pencere sövelerinde kesme, diğer kısımlarda ise ağırlıklı olarak kaba yonu ve moloz taş örgüler izlenmektedir. Kubbelerde tuğla kullanılmıştır. Ancak Evliya Çelebi’nin bahsettiği kurşun kaplama, sonradan kaybolmuş veya başka yapılarda kullanılmak üzere sökülmüş olmalıdır.

Konya Bedesteni’nin, dokuz üniteli diğer uygulamalarda olduğu gibi, aksiyel açılmış dört kapısı vardı. Belge fotoğraflarda görülen kemer izlerinden anlaşıldığı üzere, dışa açık eyvan tipi dükkânlar dört yönde devam etmekte ve bedesteni çevresindeki ticari dokuyla bütünleştirmekteydi. Cephelerine bitişik dükkânlarla çevrili Osmanlı bedestenlerinde, dış köşelerin de dükkân olarak değerlendirildiği bilinmektedir. Ticaretin merkezinde, arsa değeri yüksek bir mevkide konumlanan Konya Bedesteni’nde de dış köşelerin boş bırakılması düşünülemez. Buna göre, köşelerde kalan kare alanların diyagonallerine birer ayak yerleştirilip, üzerlerinin geçme tonozla örtülmesiyle elde edilen iki cepheli köşe dükkânlarının Konya Bedesteni’nde de var olduğunu ileri sürebiliriz. Köşe dükkânları ile birlikte dıştaki dükkan sayısı 44’e tekâbül etmektedir. Dolayısıyla, 16. yüzyıl kayıtlarında 65 dükkânlı olarak geçen Konya Bedesteni’nin, iç kısmında da 21 adet dolap tipi dükkânın bulunduğu söylenebilir. Belge fotoğraflara yansıyan güney cephede, girişin iki yanında yer alan dükkânların, yandakilere nazaran biraz daha yüksek tutuldukları görülmektedir. Ortada yuvarlak kemerli niş teşkil edecek şekilde, cepheden öne doğru hafif taşırılmış dikdörtgen bir kütleyle vurgulanan kapı açıklığı, ikinci bir yuvarlak kemere sahiptir. Her cephede üçer adet açılmış dikdörtgen pencerelerin dışında herhangi bir pencerenin bulunmayışı, Huart’ın da vurguladığı gibi iç mekânda karanlık bir ortam yaratmış olmalıdır. Fotoğraflarda, kasnak cepheleri ile gövde arasında kalan üçgen alanlarda, prizmatik mahmuzlar göze çarpar. Buna göre, kasnak aralarında biriken suyun, merkezdeki kubbeli birimden mahmuzlara doğru bir eğimle tahliye edildiği anlaşılmaktadır.

İç mekânda taşıyıcı sistemin, diğer bedestenlerde olduğu gibi, ortadaki dört kâgir ayağın birbirlerine ve beden duvarlarına şişkin sivri kemerlerle bağlanmasından meydana geldiği kanaatindeyiz. Kemer açıklıkları arasında, ahşap ya da dövme demirden yapılmış tek veya çift sıra gergiler bulunmalıdır. Ancak iç mekândaki dolap tipi dükkânların kuruluşları hakkında elimizde herhangi bir bilgi mevcut değildir. İçteki dükkânların, diğer örneklerdeki gibi ahşaptan yapıldıkları ve daha çok değerli mal ve eşyaların depolanmasına yönelik oldukları düşünülmektedir.

Tolga BOZKURT

Rate this post
Haber Oku