Devletşâh’ın tezkîresinde kendisinden “Adâletli, bilgili, kahhâr ve himmet sahibi bir padişah idi. Yıldızlar ilmindeki derecesi yüksekti. Bu ilmin inceliklerine vâkıftı. Âlimlere çok hürmet ederdi. Onun zamanında ilim ve fazilet sahiplerinin mevkii çok yüksek idi. Kendisi hendese ve heyet ilimlerini çok iyi bilirdi. Âlim ve fâzıllar İslâm devrinde ve hatta İskender-i Zü’lkarneyn zamanından şimdiye kadar geçen müddet içinde onun gibi bir padişâhın saltanat tahtına oturmadığında müttefiktirler.” diyerek tebcil ettiği, Timur soyunun en ışıltılı mensuplarından birisi ve Timur’un küçük oğlu Muiniddin Şahruh’un oğluydu. Babası tarafından, 1409’da Semerkand merkez olmak üzere bütün Mâverâünnehir’in idâresi kendisine verilmiş, yaklaşık 40 yıl boyunca bu geniş sâhada emîr olmuştur.
Uluğ Bey’in siyâsî hayâtı babasının ölümünden (1447) îtibâren parlak gitmemiş, büyük oğlu Abdüllatif’le tahtını kaybetmesiyle sonuçlanacak ihtilâflar yaşamış, uğradığı yenilgi sonucunda her şeyi bırakıp Hacca gitmek için izin istemesine ve bu izni almasına rağmen, vaziyetin tehlike kesbedeceğini düşünen ordu kumandanlarının kışkırtmasıyla, yola çıktıktan bir süre sonra Semerkand yakınlarında katledilmiştir. Böylece geniş Timur coğrafyasında babası ve dedesi gibi etkin bir hükümdarlık süremeden yaklaşık 3 yıl egemen olabilmiştir. Öldürülmesini, oğulları arasındaki nizâ dışarıda tutulursa vergileri çevresine dağıtmayıp ilmî faaliyetlere hasretmesine bağlamak da mümkündür.
Uluğ Bey, dedesinin devlet merkezini bir kültür ve medeniyet merkezine dönüştürme faaliyetlerinin en verimli meyvesi olarak ortaya çıkmış çok büyük bir matematikçi ve astronomdu. Kurduğu Semerkand Rasathânesinde vücuda getirilen astronomi tabloları, teleskobun îcâdına kadar gök incelemeleri için önde gelen referanslar olmuştur. Ayrıca kendisinden önce kullanılan ve Nâsuriddîn Tûsî’nin düzenlediği, Zîc-i İlhânî olarak bilinen astronomi cetvellerindeki hatâları düzeltmiş, 1437 – 1440 yılları arasında derlendiği düşünülen ve kendi adıyla anılan bir zîc oluşturmuştur. Bu zîc’in iki makalesi ilk defa 1650’de Londra’da basılarak başka Avrupa dillerine de çevrilmiş ve 17. asra kadar en mükemmel yıldız kataloglarından biri kabûl edilerek birkaç asır boyunca Osmanlı Devleti tarafından da resmen kullanılmıştır.
Uluğ Beyin günümüze intikâl eden bir diğer önemli eseri ise görkemli bir eğitim yuvası olmak üzere inşâ ettirdiği Semerkand Medresesi’dir. 1417’de yaptırılan anıtsal binâda hem dinî hem diğer ilimler okutulmuş, ayrıca yapı Timur rönesansının maddî unsurlarından biri olarak Türk sanat târihi içinde kıymetli bir bağlama oturmuştur.
Etrâfına zamânın en önde gelen âlim ve mütefekkirlerini toplayan, musâhipleri arasında Kadızâde ve Gıyâseddin Cemşîd’den başka Hoca İsmetullah Buhârî, Mevlânâ Bedahşîi Semerkandî, Mevlânâ Celâleddin Neffâsî gibi isimlerin yer aldığı; üstün bir zekâ ve hâfızaya sâhip olduğunu Devletşâh’ın naklettiği olaylardan bildiğimiz, ölümü üzerine düşürülen târihlerden birinde, “İlim ve hikmet denizi ve peygamberin dininin istinatgâhı” olarak yüceltilen ve belki de Platon’un her zaman özlemini çektiği filozof-hükümdâr tipinin felsefeden ziyâde sayısal ilimlerle yücelmiş görkemli bir örneği olan Uluğ Bey, esâsında siyâsî târihimizden çok bilim târihimizin mümeyyiz bir sembolü hâlinde ata topraklarımızda parıldamakla sâdece oranın bugünkü çocukları için değil, Türk milletinin bütün evlâtları için, evrensel ölçüde medenî hamlelerimizin güzîde bir numûnesi olarak intikâl ettiği târihin ortasında haklı bir gurur kaynağı olmaya devam ediyor.
Göktürk Ömer Çakır