Soğuk Savaş’ın sona ermesinin yarattığı coşku 2 Ağustos 1990’da Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesiyle dramatik bir biçimde gölgelendi. Birleşik devletler ve genelde Batı ülkeleri petrol gereksinimleri için büyük ölçüde bu bölgeye bağlı kaldıkları için, Irak’ın Kuveyt’i kontrolü altına alması ve bunun Suudi Arabistan ve diğer daha küçün Körfez devletleri karşısında yarattığı tehlike, A.B.D.’nin yaşamsal çıkarlarını tehdit ediyordu.
Başkan Bush bu davranışı şiddetle kınadı ve Irak’ın derhal ve koşulsuz olarak çekilmesini istedi. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin yaptığı olağanüstü toplantıda Irak’ın kınanması, bir ateşkes için baskı yapılması ve Irak birliklerinin Kuveyt’ten çekilmesi oybirliğiyle karara bağlandı.
Ağustosun sonlarına doğru Irak Kuveyt’i ilhak ettiğini açıkladı, bu ülkedeki tüm yabancı büyükelçiliklerin kapatılmasını istedi ve Kuveyt’te yaşayan A.B.D. ve İngiltere vatandaşlarını rehine almaya başladı. Başkan Bush 8 Ağustos’ta televizyonda halka seslenerek, Ortadoğu’ya A.B.D. birlikleri gönderileceğini açıkladı. Başkan bundan sonra, çağdaş dönemin en olağanüstü siyasal ve askeri koalisyonunu toplamaya başladı; anılan koalisyona, Asya, Avrupa ve Afrika’nın yanı sıra Ortadoğu ülkelerinden de askeri birlikler katıldı.
İşgali izleyen günler ve haftalar sırasında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, işgali kınayan ve Irak’a karşı geniş kapsamlı ekonomik yaptırımlar getiren 12 karar aldı. 29 Kasımda alınan 12 sayılı kararla, Irak 15 Ocak 1991’e kadar Kuveyt’ten çekilmezse Birleşmiş Milletler üyelerinin kuvvet kullanmaları onaylandı. Yeni A.B.D.-Sovyet ilişkileri, Irak işgalinin sona erdirilmesine yönelik Birleşmiş Milletler çalışmaları için gereken koşulları sağladı. İki ülke arasında yeni bir yumuşama süreci olmasaydı, Birleşmiş Milletler’in Irak’a karşı askeri harekata girişilmesini onaylaması olanak dışı kalırdı.
Kongre üyeleri, Körfez bunalımının barışçı yollardan çözülmesi amacıyla tüm önlemlere baş vurmaları için Başkan Bush’a ve uluslararası topluma açık çağrıda bulunmuşlardı. Gerçekte sorun anayasaldı: A.B.D. Anayasası savaş ilan etme yetkisini yasama organına vermektedir. Buna karşın, Amerika Birleşik Devletleri XX. yüzyılın ikinci yarısında çok kez böyle bir kongre kararı olmaksızın – sözgelimi Vietnam’da – silahlı çatışmalara katılmıştır. Bazı Kongre üyeleri, Başkan Bush’un savaşa girişmeden önce Kongre desteği alması gerektiğini açıkladılar. Diğer bazıları ise, gerçekte Kongre’nin savaş ilan etme sorumluluğu taşıması yerine, Amerika Birleşik Devletleri’nin nerede, ne zaman ve hangi koşullarda savaş başlatabileceği konusunda söz sahibi olması gerektiğini ileri sürdüler.
Kongre Birleşmiş Milletler’in tanıdığı sürenin bitmesinden üç gün önce 12 Ocak 1991’de, Başkan Bush’un istediği yetkiyi onayladı; bu, yaklaşık yarım yüzyıldır bir başkana verilen en açık ve kapsamlı savaş başlatma yetkisiydi.
Birleşmiş Milletler’ce verilen sürenin sona ermesinin üzerinden 24 saat geçmeden savaş başladı. A.B.D. öncülüğünde yapılan ve bir aydan biraz uzun süren yıkıcı hava saldırıları sonucunda, Amerika Birleşik Devletleri, Büyük Britanya, Fransa, İtalya, Suudi Arabistan ve Kuveyt ülkeyi kurtarmayı başardılar. Bunun ardından, zırhlı ve havadan indirilmiş piyade birlikleri Kuveyt’i ve Irak’ı işgale başladılar. Müttefika askerleri, büyük hızları, hareketlilikleri ve ateş güçleri sayesinde sadece 100 saat süren bir kara savaşı sonunda Irak birliklerini bozguna uğrattılar.
Amerika Birleşik Devletleri ve müttefikleri amaçlarına erişmişlerdi; fakat, zafer tamamlanmamıştı. Saddam Hüseyin iktidarda kaldı ve savaştan sonra ayaklanmış olan kuzeyli Kürtleri ve güneyli Şiileri acımasızca bastırdı. Iraklılar tarafından bilerek başlatılan petrol kuyusu yangınlarının söndürülmesi Kasım 1991’e kadar sürdü. Saddam rejimi ayrıca, Güvenlik Konseyi kararları uyarınca, aralarında nükleer tesisler ve büyük kimyasal silah depoları da bulunan kitle imha silahlarını bulup yok etmekle görevlendirilen Birleşmiş Milletler denetçilerinin çalışmaların da engellemeye çalıştı.
Körfez Savaşı bunlara karşılık, Amerika Birleşik Devletleri’nin, Arap ülkeleri, İsrail ve Filistin heyetlerini, karmaşık ve birbirine girmiş sorunları çözme amacı güden ve giderek bölgeye kalıcı bir barış getirebilecek olan doğrudan görüşmeler yapmaya ikna edebilmesini sağladı. Görüşmeler 30 Ekim 1991’de Madrid’de başladı. Bu toplantılar da, Norveç’te gizli görüşmeler yapılmasına ve 13 Eylül 1993’te İsrail ve Filistin Kurtuluş Örgütü arasında Beyaz Saray’da imzalanan tarihsel anlaşmaya varılmasına yol açtı.