“Şüphesiz, Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler, Allah’a inanıp peygamberlerine inanmayarak ayrım yapmak isteyenler, ‘(Peygamberlerin) kimine inanırız, kimini inkâr ederiz’ diyenler ve böylece bu ikisinin (imanla küfrün) arasında bir yol tutmak isteyenler var ya; işte onlar gerçekten kâfirlerdir. Biz de kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.” (Nisa, 4/150-151)
Yüce Allah, insanlık tarihi boyunca fert ve toplumları dinî ve ahlaki değerler konusunda aydınlatmak, emirlerini ve yasaklarını kullarına bildirmek üzere ilahî vahiy yoluyla peygamberler görevlendirmiştir. Bu nedenledir ki biz Müslümanlar, Hz. Âdem’den Resûl-i Ekrem’e kadar gelmiş geçmiş bütün peygamberlere ve on-ların getirdikleri kitaplara inanırız. Hıristiyanlar ve Yahudilerin de -vahye dayalı, ilâhî dinlerin mensupları oldukları için- böyle davranmaları gerekirken Yahudiler Hz. Îsâ’yı ve Hz. Muhammed’i, Hıristiyanlar da Hz. Muhammed’i inkâr etmişler, bunların peygamber olduklarına ve getirdikleri kitapların da Allah’tan geldiğine inanmamışlardır. Böylece peygamberlerin bir kısmına inanırken diğer kısmını inkâr ederek, iman bakımından Allah’ın peygamberlerinin arasını ayırmışlardır.
Allah’a iman, Allah’ın seçtiği peygamberlere de hiçbir ayrım gözetmeden inanma-yı gerektirir. Peygamberler de bizim gibi insan olmakla beraber, onlar Allah’ın seçkin kullarıdır. İnsan çalışıp çabalamakla, istemekle peygamber olamaz. Peygamberlik, Allah vergisidir. Bu itibarla peygamberlerin çağrısına kulak vermemiz aynı zamanda Allah’ın çağrısına kulak vermektir. Onlar insanlığı, küfrün karanlığından tevhidin aydınlığına çağırmışlardır. İnsanları kin, intikam, düşmanlık, cehalet, fitne, zulüm ve haksızlıktan uzak durmaya, sevgi, barış, bilgi, adalet ve hakka çağırmışlardır.
Peygamberlere iman, peygamberler arasında hiçbir ayrım yapmadan Hz. Âdem ile başlayıp Hz. Muhammed (s.a.s) ile sona eren peygamberleri ve peygamberlik kurumunu kabul etmeyi gerektirir. Zira ilahi vahye dayanan ilahi dinlerin hepsin-de peygamberlik haktır; Allah’ın ilahî vahiyle seçmiş olduğu bütün peygamberler Allah’ın elçileridir, bunların getirdiği ve tebliğ ettiği iman ve inanç esasları aynıdır. Bu itibarla hak dinin adı İslam’dır; son peygamber Hz. Muhammed’le birlikte İslam binası tamamlanmıştır. Sevgili Peygamberimiz, “Biz peygamberler ana-baba bir kar-deşler gibiyiz” (Buharî, “Enbiya”, 48) buyurmuş ve güzel bir teşbih yaparak peygamber-lere nispetle kendi durumunu Hz. Âdem ile başlayan peygamberler binasının eksik kalan son tuğlası olarak nitelendirmiştir (Buharî, “Menakıb”, 18).
Bu itibarla artık yeni bir peygamber, yeni bir ilahî kitap gelmeyecektir. İman esasları ve ibadetin kime niçin ve nasıl yapılacağı Hz. Muhammed şahsında insan-lığa bildirilmiştir. Ona indirilen son ilahî kelâm Kur’an-ı Kerim’in ışığı ve aydınlı-ğında insan aklının yeni ihtiyaçlara cevap bulmakta yetkin ve yeterli olduğu kabul edilmiştir. Yeter ki insan Allah’a imanla birlikte Allah’ın elçileri arasında hiçbir ayrım gözetmeden onların çağrısını anlayıp, ihtilaf, çekişme ve menfaat kavgasına düşme-den dünya ve ahiret saadetinin nasıl temin edilebileceği konusunda aklını kullana-bilsin (Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsiri, Diyanet İşleri Başkanlığı, c. I, s. 73).