“Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek. (Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.” (Enbiya, 21/47)
Kur’an-ı Kerim’de ahirete iman üzerinde önemle durulmuştur. Konuyla ilgili ayetlerde, hayatın sadece dünyadan ibaret olmadığı, asıl ve ebedî olanın ahiret haya-tı olduğu, bu hayata da ölüm ve kıyamet kapısından geçileceği hakikatini görmemiz istenmiştir.
İnsanın bu inanç içinde yaşayarak hayatını anlamlı kılmaya çalışması, herkes için iyilik düşünüp iyilik yapması, hayırda yarışması, her türlü kötü ve zararlı düşünce ve davranışlardan uzak durması, kendine, ailesine, topluma ve tüm insanlığa faydalı olmak için çabalaması beklenirken, bu her zaman böyle olmamaktadır. Yaptıkların-dan sorumlu olan ve sınırları belli bir hayat yaşaması gerekirken, sınırsızlık özentisi ve arzusuyla yaşayan insan, kendisine ya da karşısındakilere zarar verebilecek şekil-de davranabilmektedir.
İnsanlar genellikle dünya hayatında adaletin her zaman işlemediğini, kimi zaman haksızların haklı, haklı olanların da haksız konuma düştüğünü görerek yaşamakta-dır. Bu ayet bize, bu adaletsizliğin ahirette mutlaka giderileceğini ifade etmektedir. Kıyamet günü kurulacağı bildirilen hassas teraziler bize iyiliğin ya da kötülüğün küçümsenmemesi gerektiğini açıkça hatırlatmaktadır. İzahını yaptığımız ayette “bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa” vurgusuyla öne çıkan bu gerçek, Zilzâl sûresinde; “O gün insanlar amellerinin kendilerine gösterilmesi için bölük bölük kabirlerinden çıka-caklardır. Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir.” (Zilzâl, 99/6-8) şeklinde ilan edilmiştir.
Kur’an-ı Kerim, “Fakat sizler dünya hayatını tercih ediyorsunuz. Oysa ahiret, daha hayırlı ve süreklidir.” (A’lâ, 87/16, 17) diyerek insanı nefsî arzularının esiri olduğu za-man nasıl da ebedî olanı fâni olana değiştirebildiğini ve kendi hüsranını yine kendi-sinin hazırladığını çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır.
Yaptıklarından sorgulanma ve ahirette hesaba çekilme anlayışı ile kuşatılmamış bir hayat, sahibine de, çevresindekilere de hüsran sebebi olabilecektir. Oysa bu de-ğerleri hayatında içselleştirmiş olan mümin için zerre miktarı günahın ağırlığını ya da kul hakkı sorumluluğunu ahirete taşımak, dünyanın yükünü sırtında taşımaktan daha ağır ve zor gelecektir.
Daha hayırlı ve kalıcı olan ahiret mutluluğunu yakalayabilmemiz için, dünyanın geçici zevklerine ve aldatmalarına kanmamalıyız. Bu nedenle hepimizin, Kur’an’ın bu uyarılarını anlayıp hayatımıza aktarmaya şiddetle ihtiyacı vardır.