Ortodoksluk

2 mins read

Grekçe ‘orthos’ ile ‘doxa’ kelimelerinden gelen ve ‘doğru inancı’ ifade eden ortodoks terimi, genel kullanımda bir dinin öğretisine, ilke­ lerine, doktrin ve dogmasına, geleneksel olarak doğru kabul edilen dü­ şüncelerine uygun, düşünce ve inanç tarzını ifade etmek için kullanıl­ maktadır. Bu genel anlamıyla her inanç ve düşünce topluluğu kendisini doğru inanç ve düşüncenin sahibi, ‘ortodoks’ olarak görmektedir. Özel anlamda ise bu terim, Hıristiyan toplumunun 11 . yüzyılda Doğu ve Batı şeklinde ayrılmasından sonra ortaya çıkan Grek ve Slav ağırlıklı Doğu Hıristiyanlığını ifade etmede kullanılmaktadır. Ortodoks terimi Doğu­ Batı ayrışmasından önce, Hıristiyanlığın ilk beş yüzyılında ana kitleden ayrılmış olan Ermeni ve Süryani gibi diğer doğulu Kiliseler tarafından da kullanılmakla birlikte bu terim, genellikle 1stanbul’daki Fener patriğinin unvan üstünlüğünü tanıyan ve onunla birlikte hareket eden özerk veya bağımsız yerel kiliselerin oluşturduğu Hıristiyan grubunu tanımlamak için kullanmıştır. Bu mezhebe bağlı Kiliseler, inanç ve öğretilerini, ökü­ menik (evrensel) kabul ettikleri ilk yedi konsilin almış olduğu kararlara dayandırmaktadır. Katolik ve Protestanlarla birlikte üç ana Hıristiyan grubundan birini oluşturan Ortodoks Hıristiyanlık bağlıları ağırlıklı ola­ rak Balkanlarda, Slav ülkelerinde ve Ortadoğu’da toplanmıştır.

Ortodoks Kilisesi de Katolik Kilisesi gibi kurumsal olarak ilk Hı­ ristiyan Kilisesiyle kesintisiz bir süreklilik içerisinde bulunmakta ve bazı küçük uygulama farklılıkları bulunmakla birlikte, genellikle Katoliklerle aynı ayinleri benimsemektedir. Bu nedenle bu iki Kilisenin birbirinden ayrılması, ilahiyat alanındaki bazı anlaşmazlıklar kadar kültürel farklılık­ lara ve siyasi nedenlere de dayanmaktadır. Bu bağlamda Hıristiyanlığın temelde Grek dil, kültür ve medeniyetinin egemen olduğu Doğu Akde­ niz bölgesi ile Latin kültür ve medeniyetinin etkin olduğu Batı Akdeniz bölgesinde yayılması ve bu bölgelerdeki geleneksel kültürlerden etki­ lenmesi sonucunda kısmen de olsa, farklı perspektiflerin egemen oldu­ ğu Grek ve Latin Hıristiyanlıkları ortaya çıkmıştır. Birbirinden farklı kül­ türel zeminlerde gelişen bu Hıristiyanlık anlayışlarından kaynaklanan bazı anlayış ve uygulama farklılıklarına, 330 yılında eski başkent Roma yerine İstanbul’un “Yeni Roma” olarak Roma lmparatorluğu’nun baş­ kenti yapılmasından sonra ortaya çıkan siyasi rekabet ve etkinlik müca­ delesi de eklenmiştir. Roma lmparatorluğu’nun bu eski ve yeni iki baş­ kentindeki kilise teşkilatının, Hıristiyan dünyasında dini liderliği elde et­ me konusundaki yoğun rekabeti ve arkasından ortaya çıkan bazı dini inanç ve uygulama farklılıkları, zamanla Doğu ile Batı Hıristiyanlığının . birbirinden uzaklaşarak ayrı birer mezhep halini almasına neden ol­ muştur. Aslında başlangıçtan itibaren Grek ve Latinlerin kendilerine mahsus bir dini yaklaşım tarzları bulunmaktaydı. Bu bağlamda Latin dü­ şüncesi, Roma hukukunun tasavvurlarından etkilenmiş, Grekler ise te­ olojiyi, ibadet bağlamında ve özellikle de liturji olarak adlandırdıkları evharistiya ışığında anlamıştır. Teslis hakkında düşünürken Latinler işe Tanrı’nın birliği, Grekler şahısların üçlüğüyle başlamış, İsa’nın çarmıha gerilmesi üzerinde düşünmeye başladıklarında da Latinler esas itibarıy­ la Mesihin kurban olduğu vurgusu üzerinde, Grekler ise Mesihin muzaf­ fer olduğu üzerinde odaklanmıştır.

Mehmet Katar

Rate this post
Haber Oku
Tidings Globe