Tevekkül

3 mins read

“Sen, o ölümsüz ve daima diri olana (Allah’a) tevekkül et. O’nu her türlü övgüyle yücelterek tesbih et. Kullarının günahlarından hakkıyla haberdar olarak O yeter.” (Furkân, 25/58)

Allah’a yönelmemiz ve O’ndan yardım istememiz, başarılı olmamızın ve karşılaş-tığımız sıkıntılarımızın çözümünün başlangıç noktasını teşkil eder. O’na dayanma-mız ve güvenmemiz bize güç kazandırır. Yüce Rabbimiz umulmayan, beklenmeyen yer ve yönlerden kolaylıklar ihsan eder. Çünkü O’nun her şeye gücü yeter.

Bu âyet, özelde Peygamberimize genelde ise biz Müslümanlara nasıl hareket ede-ceğimiz konusunda yol göstermektedir. Peygamberimiz (s.a.s) âyetteki bu buyruk uyarınca daima Allah’a dayanıp güvenmiş, O’ndan aldığı güçle tek başına giriştiği mücadeleyi, başladığı gündeki kararlılık ve cesaretiyle ömrünün sonuna kadar sür-dürmüş; en sonunda yüce Allah ona vaat ettiği zaferleri nasip etmiş ve insanların kitleler hâlinde, Allah’ın dinine girdiği günleri kendisine göstermiştir. Kur’an’da ıs-rarla Allah’a tevekkül etmemiz emredilmiştir. “Tevekkül”, üzerimize düşen görevi en iyi şekilde yerine getirip bütün tedbirleri aldıktan sonra her hususta Allah’a güven-mek, dayanmak, teslim olmak ve işlerimizi Allah’a havale etmektir.

Tevekkül, yalnızca işi Allah’a havale etmemiz demek değildir. Ne iş yapıyor-sak yapalım, o işi kurallarına uygun olarak yapacağız, çalışacağız, sabredeceğiz, Allah’tan başarımız için yardım isteyeceğiz ve sonra da Allah’ın muvaffak kılacağına itimat edeceğiz. Bunları yapmadan Allah’a tevekkül etmemiz, tevekkül değil mis-kinliktir. Buna göre, çalışma, sabır ve tevekkül birlikte olacaktır. Çalışmadan işleri Allah’a havale etmemiz doğru olmadığı gibi başarıyı Allah’ın yardımı olmaksızın sadece çalışmamıza bağlı görmek de asla doğru değildir. Çünkü Allah’ın izni ve yardımı olmadan başarılı olmamız kesinlikle mümkün değildir. Güveneceğimiz ve dayanacağımız gerçek güç sahibi Allah’tır. Öyleyse biz de ölümden kurtulamayacak olan fânilere değil; üzerimize düşen görevi bütün gücümüzle ve imkânlarımızla ye-rine getirdikten sonra, sadece ve sadece ölümsüz ve daima diri olan Allah’a dayanıp güvenelim.

Millî şairimiz Mehmet Akif’in de dediği gibi: “Allah’a dayan sa’ye sarıl hikmete râm ol, Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol.”

Üzerimize düşen görevler; dünyevi işlerin gerektirdiği şartları yerine getirmek olduğu gibi, bundan daha da önemlisi sadece bununla yetinmeyip Rabbimizle iliş-kimizi sağlayacak kulluk görevlerimizdir ki, bu ayetteki ifadesiyle “O’nu hamd ile tesbih etmek”tir.

“Hamd”, Allah’ı bütün kemal sıfatlarıyla övme ve sena etmedir. “Elhamdü li’llah”, “Bütün kemal sıfatlar ve övgüler Allah’a mahsustur” demektir.

“Tesbîh” ise; Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih etme ve ululamadır. “Sübhanallah” ‘eş ve çocuk, zulüm, âcizlik, ortağı bulunma vb. ilahlıkla bağdaşmayan her türlü noksan sıfatlardan Allah’ın uzak olduğunu kabul ederim’ anlamına gelir. Öyleyse yüce Rabbimizin nimetlerine şükür için, her türlü yüce sıfatlara/niteliklere sahip ve bütün noksan sıfatlardan uzak olduğunu kabul ederek, O’nunla irtibatımızı/bağımı-zı sağlayacak kulluk görevlerimizi daima yerine getirelim ki O da bize güç versin ve gerçek dayanağımız olsun.

Peygamberimizin, Abdullah İbn Abbas’a yaptığı nasihate kulak verelim:

“Yavrucuğum, sana bazı kaideler öğreteyim’ dedi ve şöyle buyurdu: ‘Allah’ın emir ve yasaklarını gözet ki, Allah da seni gözetip korusun. Allah’ın (rızasını) her işte önde tut, Allah’ı önünde bulursun. Bir şey isteyeceksen, Allah’tan iste. Yardım dileyeceksen, Allah’tan dile! …’”

Rabbimizle bu irtibatı sağlayan biz müminlerin başkalarının günahlarıyla meşgul olmak yerine, sadece kendi görevlerimizi en güzel şekilde yerine getirmeye çabala-mamız ve yalnızca Allah’a tevekkül etmemiz gerekir.

Rate this post
Haber Oku
Tidings Globe