Müzeyyen Senar kimdir? Hayatı ve eserleri nelerdir?

4 mins read

Cerrah Mehmet (Dombayoğlu) Bey ile okuduğu gazel ve mevlidler dolayısıyla sesinin güzelliği methedilen Zehra Hanım’ın kızı olarak Bursa’da dünyâya gelen Türk mûsıkîsinin büyük ses sanatçısı ve “Cumhuriyet’in Divası” Müzeyyen Senar, henüz altı yaşındayken Bursa hamamlarının ud, kânun ve tef eşliğinde yapılan şenliklerinde sesiyle sivrilmeye başlar. Kekemeliğine rağmen, şarkı okurken “billûrî ve şakrak sesiyle” küçüklüğünden îtibâren temâyüz etmiş; yeteneğini fark edenlerin tavsiyesiyle, onun doğduğu yıl Dârülfeyz-i Mûsıkî Cemiyeti adıyla kurulan, İmrahor’daki Anadolu (Üsküdar) Mûsıkî Cemiyeti’ne, 1931’de, kaydedilerek mûsıkî eğitimine başlamıştır. Kendisini getirip götürmek annesine ağır gelince, Cemiyet hocalarından ûdî Hayriye (Örs) Hanım’ın evinde kalmaya başlayan Müzeyyen için, haftasonları birçok bestekârın buluşma yeri olan bu ev de artık bir okula dönüşmüştür. Çok önemli isimlerle de o yıllarda tanışma imkânı bulan Senar, ünlü edîb ve bestekâr Ahmed Rasim Bey’in önünde, onun “Gel seninle yeni bir aşka giriftâr olalım” mısrâıyla başlayan sûzinak eserini de okuma imkânına kavuşur.

1932’de, Hayriye Hanım’ın ve bir diğer hocası Kemal Niyazi Bey’in isteğiyle İstanbul Radyosu’nda ilk programına çıkan ve programın beğenilmesi üzerine her perşembe, program başı beş lira mukâbilinde yarımşar saat mûsıkî icrâ eden Senar, 1933 yılında, bir taraftan radyo emisyonları sürerken ilk defâ olmak üzere Belvü Gazinosu’nda, yaşı büyütülüp doğum yılı 1913 olarak tashih edilmek sûretiyle, sahneye adımını atar. Daha sonra gazino programlarına yine Dervişzâde İbrâhim’in sâhip olduğu Mulenruj’da devâm edecek ve ilk taş plâğı da, içinde Yesâri Âsım Arsoy, Sâdeddin Kaynak, Mustafa Nâfiz Irmak gibi isimlere âit on eserin yer aldığı ve 1933’te basılan “Sahibinin Sesi’nde” olacaktır.

1935 yılında ilk defa Münir Nurettin Selçuk’la aynı sahneyi paylaşan Senar, soyadını aynı yıl evlendiği Âli Senar’dan alacaktır. Radyo sâyesinde şöhreti yayılan ve programı kesintiye uğradığı zamanlar aranan bir ses hâline gelen genç bir ses sanatçısı olarak, 1936 senesinin Aralık ayında keman sanatçısı Nubar Tekyay’ın haberdâr etmesiyle apar topar hazırlandıktan sonra kendisini Dolmabahçe Sarayı’nda, Atatürk’ün huzûrunda Tatyos Efendi’nin bir hicazkâr şarkısını okurken bulmuş, onun takdîr ve iltifâtına mazhâr olmuştur. Daha sonra birkaç defa daha Atatürk’ün dâvetiyle onun meclislerinde bulunan Senar, kendisine son defa 1938 Haziran’ında Savarona yatında şarkı okumuştur.

1938 – 1941 yılları arasında Ankara Radyosu’nda çalışan sanatçı, R. Dikici’den öğrendiğimize göre, 1942’de Halil Kamil tarafından çekilen Kerem ile Aslı adlı filmde başrolü oynar. 1969’ta yayınlanan Ana Yüreği adlı filmle birlikte filmografisinde iki başrol oyunculuğu yer alan Senar, ayrıca 1941’den îtibâren, o yıllar bir furya hâlinde yayılan Mısır filmlerindeki Arapça şarkıları çoğunlukla Vecdi Bingöl’ün güfteleri ve Sadeddin Kaynak’ın besteleriyle Türkçe olarak seslendirmiştir. Senar, ilki 1943’teki Nasreddin Hoca Düğünde, sonuncusu ise Fatih Akın’ın 2004’te vizyona giren İstanbul Hatırası adlı filmde olmak üzere toplam yedi filmde kendi adıyla görünmüş; ayrıca ilki 1941’de yayınlanan ve yönetmeni Muhsin Ertuğrul, senaristi Nâzım Hikmet olan Kahveci Güzeli olmak üzere 1969’a kadar on sekiz filme sâdece sesiyle dâhil olmuştur.

Yine R. Dikici’nin biyografisinde mukayyed bilgilere göre, 1933’ten 1960’a kadar, çoğunluğu hicaz makâmında, 257 adet taş plâk şarkısı dolduran Senar, 1960’dan îtibâren 30 adet lonplay hazırlamış; yurt içinde ve Amerika’da pek çok konser vermiş, 1974’ten îtibâren, sonuncusu 10 Kasım 2002’de Atatürk’ü anmak için gerçekleştirilen bir program olmak üzere, pek çok televizyon programına konuk olmuş, 1998’de, her ne kadar böyle geç hatırlanmasına kızıp kabûl etmese de, kendisine Devlet Sanatçısı unvânı verilmiştir[1]. Plâkları, konserleri ve tavrıyla Türk mûsıkîsine yeni bir soluk getiren ve onu uzun yıllar temsil eden Müzeyyen Senar, sahne konserlerini 1983’te sonlandırmış; fakat Haziran 2004’te Rumelihisarı’nda 72. sanat yılını dostlarıyla birlikte şarkı söyleyerek kutladıktan başka vedâ konserini 5 Eylül 2006’da Sepetçiler Kasrı’nda vermiş, 2001’de çıkarttığı En Son Okuduklarım adlı CD’sinden sonra, 90. yaş günü dolayısıyla Odeon firması 2008’de bir taş plâk CD’sini çıkartmıştır.

2006’da kısmî felç geçiren ve son yıllarını Bodrum’da hareket kabiliyetini yitirmiş olarak sürdüren sanatçı, aralarında Lemi Atlı, Zeki Arif, Osman Nihat, Şerif İçli gibi isimlerin de yer aldığı pek çok ünlü bestekârın, eserlerini ilk kendisinden dinlemek isteyecekleri büyük bir icrâcıydı. R. Dikici’nin tâbiriyle o; şâirin güftesini kendi mûsıkîsi içinde aynı değerde koruyan, şâirin iç dünyasındaki değerleri kavrayan ve bunları şahsî bir yaratıcılığa eşlik eden tavır ve üslup zenginliği içinde sunan büyük bir ustadır. Ârif Nihat Asya’ya, “Tambur, o sülün boyla ve ut, enle gelir / Güften, girerek kol kola, bestenle gelir / Yay telde, nefes neyde… Müzeyyen nerde? / Ey şarkı, senin tadın Müzeyyen’le gelir!” dedirten de bu icrâ anlayışı ve gücüdür.

Rate this post
Haber Oku
Tidings Globe