III. Selim Dönemi Osmanlı Devleti’nin Islahat Politikası

6 mins read

Islahat; Arapça “iyi bir hale koyma, iyileştirme, düzeltme” anlamına gelen “ıslah” kelimesinden türemiş bir isim olmakla beraber “düzeltme veya iyileştirme işleri” anlamına da gelmektedir. Islahat, genel olarak herhangi bir kuruluşta, devlet düzeninde eskimiş ya da bozulmuş olan yanları düzeltmek anlamına gelir ve aynı zamanda Tarih Terimleri Sözlüğüne göre ise Osmanlı Tarihi’nde gerileme döneminden başlanarak zaman zaman Batı örneğine göre girişilen yenileşme ve ilerleme atılımlarına verilen addır. Diğer bazı tanımlamalarda ise terim olarak, özellikle Osmanlılar ’da çeşitli alanlarda yeniden yapılanma, bozulan kurumları çağdaş ihtiyaçlara göre eski haline getirme ve yenileme faaliyet ve düşüncelerini ifade eden terim olarak kullanılmaktadır.

Genel açıdan baktığımız zaman Osmanlı Devleti’nin her döneminde birçok ıslahatın yapıldığını görmekteyiz. Bu ıslahatlar zaman geçtikçe daha da artmış ve dönemsel olarak çeşitlilik göstermiştir. On altıncı asrın ikinci yarısına kadar süren ve klasik çağ olarak adlandırılan ilk dönemde, devlet ortaya çıkan eksikliklere ya da problemlere karşı sürekli çözüm yolları aramış, yapmış olduğu çalışmalarla ve aldığı tedbirlerle bu sorunları çözebilmiş, bu durum ise devletin güçlenmesini ve hızla gelişmesini sağlamıştır. Devlet kurumlarındaki bu ıslahat çalışmaları özellikle duraklama yıllarından itibaren hız kazanmaya başlamış ve imparatorluğun bazı dönemlerinde oldukça geniş bir alanda uygulamaya konulmuştur. Söz konusu ıslahat hareketlerinin imparatorlukta bu denli yaygınlaşması bazı alanlarda oluşan bozulmalardan kaynaklanmakla birlikte aynı zamanda o dönemin Avrupası’nda meydana gelen olaylarla da ilgilidir. Özellikle Fransa’da yaşanan gelişmeler Osmanlı Devleti’yle birlikte hemen hemen tüm dünyaya yayılmış ve bu yerler Avrupa’daki gelişmeleri takip edebilmek için oldukça çok çaba sarf etmiştir. Avrupa ise bunun etki gücünü arttırmak için başta elçilikler olmak üzere sanat ve edebiyat alanından çok sayıda seçkin kişiyi diğer ülkelere göndermiş ve ortaya çıkan bu yeni fikirler gönderilen kişiler tarafından yaygınlaştırılmaya başlanmıştır. Sonraki dönemlerde bu geçişi sağlayan yollar doğal olarak daha da genişlemiştir.

Yeni fikirler ortaya çıktıkça yeni talepler oluşmaya başlamış ve özelde baktığımızda, Osmanlı Devleti’nde bu talepler bir takım nedenlerden dolayı karşılanamamıştır. Başlangıçta diğer ülkelerle girişilen savaşlarda sürekli olarak olumsuz neticelerin alınması bazı maddi kaynakların yokluğuna bağlansa da, esasında durumun bundan ibaret olmadığı anlaşılmış, askeri alanlar başta olmak üzere diğer kurumlardaki bozukluklar fark edilmiş ve bunun sonucunda ise askeri alanlar başta olmak üzere birçok alanda ıslahat yapma ihtiyacı doğmuştur.

Osmanlı Devleti, III. Selim dönemine kadar birçok alanda sayısız ıslahat çalışmaları gerçekleştirmiştir. Zaman içerisinde bazı kurumların işleyişinde ciddi anlamda aksaklıklar meydana geldiğinde, dönemin padişahı ve yöneticileri tarafından bu ıslahat çalışmaları yürürlüğe konulmuş ve bu kurumlar yeniden devleti geliştirecek düzeye getirilmiştir. Söz konusu ıslahatların nasıl gerçekleştirilmesi gerektiği hususu ise, ciddi istişareler ve bilhassa devlet kademelerindeki diğer yöneticilerin tavsiyeleri sonucunda ortaya çıkmış ve padişah tarafından uygulanmasına karar verilmiştir. Hatta bazı dönemlerde bu istişarelerin sağlıklı bir biçimde gerçekleştirilebilmesi için meşveret meclisleri kurulmuş ve buralarda ıslahatların söz konusu alanlarda uygulanmasına dair ortak kararlar alınmıştır.

18.’nci yüzyıldan önce Genç Osman (1622), Murat IV (16311640) ve Köprülü ailesinden gelen bütün vezirlerin ıslahat yaptıkları ve Genç Osman hariç diğerlerinin başarılı oldukları bilinmektedir.79 Fakat yapılan bu ıslahatlarda, Osmanlı İmparatorluğu’nu, müesseseleri ve dünya görüşü ile geride bırakmaya başlamış olan Batı medeniyetinin tesiri olmamakla birlikte, bütün bu ıslahat çalışmalarında tutulan amaç, devletin örgütlerinde temelli bir yenilik yapmak olmayıp, imparatorluğun bozulmuş olan düzenini kuvvete dayanarak tekrar kurulmasının istenmesiydi. Bu bakımdan 17. yüzyılın ıslahat çalışmaları disiplinsel bir karakter taşımış ve bu çalışmalar, ıslahata girişenlerin gösterdikleri şiddet derecesinde muvaffak olmuş ve onların kaderine bağlı kalmıştır.81 Dolayısıyla kişiye bağlı olarak gelişen ıslahat hareketleri, onlar öldükten sonra ölmeye mahkûm olmuş ve ilerleyen dönemlerde yeniden bir yapılanma ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu noktada, yapılacak olan ıslahatlardan uzun vadede netice alabilmek için kişilere değil devlete münhasır çalışmaların yapılması, geç dönemlerde de olsa uygulanmaya çalışılmıştır.

18. yüzyıl ıslahatlarına baktığımızda ise bu dönemlerde yapılan ıslahatlarda Batı tesirlerinin oldukça ön plana çıktığını görmekteyiz. 18. asırda ve özellikle bu asrın ikinci yarısından itibaren ıslahat ve yenileşme çabaları mecburi ve sistemli bir şekilde Batı medeniyetinde meydana gelen değişmeler dikkate alınarak ve bunları Osmanlı devlet yapısına motive etmek şeklinde gelişme göstermiş, bunun sonucunda ise devletin geleneksel kurumlarında sistemli bir ıslahat çalışmasına yönelinilirken; çağa uygun olarak açılan yeni kurumlarla yeniden yapılanma sürecine girilmiş ve böylece devlet ve toplum hayatında önemli bir değişim ve yenileşme gerçekleştirilmeye çalışılmıştır.

Lâle Devri ile başlayıp I. Mahmut döneminde devam eden yenileşme hareketleri, III. Osman ( 17541757 ) döneminde kısa süreli bir kesintiye uğramışsa da, III. Mustafa ( 17571774 ) döneminde tekrar hayata geçirilmiştir. III. Mustafa, devletin bozulmuş düzenini ve ordunun içinde bulunduğu durumu düzeltemeyeceğinin bilincinde olmasına rağmen batıdaki gelişmeleri takip ederek bazı atılımlarda bulunmuştur. Padişahın bu yolda yardımına başvurduğu kişi Baron dö Tott olmuş ve o da gücünün yettiği kadar Osmanlı ordusuna Batı tesirlerini girdirmeye çalışmıştır. Osmanlı Devleti’nde Batıya karşı olan bu yöneliş, esasında batıyla olan diplomatik ilişkilerde batıyı daha iyi tanımaya başlamalarından kaynaklanmaktadır. Tecrit politikasından vazgeçip dünyaya açılan Osmanlı elçileri, barış anlaşmaları ve gözlemlerde bulunmak üzere Avrupa’ya uzun süreli ziyaretler yaparak, dönüşlerinde sundukları sözlü ve yazılı raporlarla Osmanlıların geçen iki yüzyıl içerisinde Avrupa’da olup bitenler hakkında bilgi sahibi olmalarını sağlamıştır. Dolayısıyla ıslahatlar konusunda da onların başarmış oldukları yenilikleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun da gerçekleştirebileceği düşünceleri hâsıl olmuş ve devletin kurumlarının bu yolla ıslah edilebileceği düşünülmüştür.

Selim dönemine geldiğimizde ise daha kapsamlı ve köklü, barış dönemi ıslahat tasarıları ile bunları uygulayacak ıslahatçı kadronun oluşturulmasına yönelik girişimlerin göze çarptığını görmekteyiz. Sultan Selim, tahta geçtiği ilk günden itibaren, sorunun ne olduğu ve imparatorluğun nasıl kurtarılacağı hususunda kendisi gibi düşünenleri çevresine toplayarak devletin yakın geleceğindeki ıslahat politikasının nasıl olacağının işaretlerini vermiştir. Özellikle şehzadelik dönemlerinden beri tanıdığı ve liyakatli olduğunu düşündüğü kişileri yakın çevresinde tutmaya çalışarak devlet işlerinde rica ve kayırmaya değil bilhassa liyakate önem verdiğini de bazı kesimlere göstermeye çalışmıştır.

Şuheda Günçe

SAMER

Rate this post
Haber Oku
Tidings Globe