Ali Fuat Başgil Kimdir? Hayatı, Eserleri ve Biyografisi

6 mins read

Samsun Çarşamba doğumlu hukuk ve siyâset adamı Ali Fuat Başgil, ilköğrenimini Çarşamba’da tamamladı. Orta tahsilini İstanbul’da sürdürürken I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle yedek subay olarak askere alınıp Kafkas cephesine gönderildi ve savaş boyunca burada kaldı. Yarım kalan tahsilini 1921’de, Paris’te, Buffone Lisesi’nde tamamlayan Ali Fuat, Grenoble Hukuk Fakültesi’nde yükseköğrenim görüp, Paris Hukuk Fakültesi’nde Boğazlar meselesini ele aldığı La Question des Detroits başlıklı doktora teziyle 1928’de hukuk doktoru oldu. Paris Siyâsî İlimler Okulu ile Edebiyat Fakültesi’nden felsefe diploması da alan Ali Fuat Başgil, Lahey’de Devletler Hukûku Akademisi’nin kurslarını da bitirdikten sonra, 1929’da Türkiye’ye döndü.

Maarif Vekâleti’ne bağlı Yüksek Tedrisat Umum Müdürlüğü’nde müdür muavin olarak ilk görevine başlayan Başgil, 1930’da Ankara Hukuk Fakültesi bünyesinde açılan sınavı kazanarak hukuk doçenti olmuş, bir yıl sonra aynı fakültede Roma hukûku profesörlüğüne tâyin edimiştir. Bu görevi sürdürürken Gazi Terbiye Enstitüsü’nde medeniyet târihi derslerini okutan Başgil, Dârülfünûn reformu sonrasında yeniden teşkilatlandırılan İstanbul Üniversitesi’ne, teşkilât-ı esâsiye hukuku hocası olarak geçmiş ve Mülkiye Mektebi’nde de hocalık yapmıştır. Başgil, 1937’de Hatay anayasasını hazırladığı gibi, aynı yıl Cenevre’de Hatay’ın bağımsızlığı konusunda toplanan Birleşmiş Milletler Cemiyeti Komisyonu’nda Türk heyetinin hukuk müşâvirliğini deruhte etmiştir. 1938’de îtibâren İstanbul Hukuk Fakültesi dekanı olan Başgil, 1939’da ordinaryüs profesör unvânını almış, iş hukuku dersini ihdâs ederek okutmaya başlamıştır. Ayrıca 1940’da, aynı konuda Türkiye İş Hukuku başlıklı kitabını neşretmiştir. 1942’de kısa süreli olarak Ankara Hukuk Fakültesi ve Mülkiye Mektebi’nde hocalık yaptıktan sonra, 1943’te İstanbul Üniversitesi’ndeki kürsüsüne dönmüştür. Başgil, 1946’da, 1933 – 1944 yılları arasındaki bâzı konuşma ve etütlerini Hukukun Ana Mesele ve Müesseseleri. Siyasî ve Sivil Hukuk Üzerine Etütler başlığıyla kitaplaştırmıştır. 1943 – 1944’te Eminönü Halkevi’nde “Gençliğe Öğütlerim” başlığıyla verip daha sonra Cumhuriyet gazetesinde yayınladığı ve 1947’de Üsküdar Halkevi İdâresi’nde bir öncekinin devâmı mâhiyetinde “Terbiyenin Karakter üzerindeki Tesiri” başlığıyla verip Tasvir gazetesinde neşrettiği konferanslarını genişleterek 1949’da Gençlerle Başbaşa adlı, günümüzde de en çok okunan ve aranan kitabını neşretmiştir. Türkçe konusunda, dil üzerindeki yapay ve bozucu ameliyeleri eleştirdiği ve evvela 1945’te Cumhuriyet ve Vatan gazetelerinde yayınlanan yazılarını 1948’de Türkçe Meselesi adıyla kitaplaştıran Başgil; bu yazılarla ilgili olarak sıkıntıya girmiş, basında çeşitli hücumlara mâruz kaldığı gibi, üniversite rektörlüğünün, kendisinin protesto edilmesi yönünde bazı hocalara ve Maarif Vekâleti’nin, hakkında tahkikat açılması için Adliye Vekâleti’ne yaptığı başvurular sonuçsuz kalmıştır. 1950 Nisan sonu ve Mayıs başında Beyazıt’taki Talebe Lokali’nde din hürriyeti ve lâiklik üzerine yaptığı konuşmalarını da aynı şekilde on iki makâle hâlinde Yeni Sabah’ta yayınlayıp birtakım ilâvelerle 1954’te Din ve Laiklik adıyla kitaplaştıran Başgil’in, 1960’ta da İlmin Işığında Günün Meseleleri adlı kitabında, hürriyetler, demokrasi, anayasa meseleleri gibi konularda yazdığı çeşitli makaleler ve verdiği konferanslar bir araya getirilmiştir. Başgil, 1960 darbesinden sonra Millî Birlik Komitesi tarafından üniversitedeki görevinden uzaklaştırılmış, daha sonra düzenlenen özel bir kânunla üniversiteye dönmesi için imkân doğmuşsa da bunu kabûl etmeyerek 1961’de emekliye ayrılmıştır. Bu yıl içerisinde, 1944 – 1959 yılları arasında muhtelif mecrâlarda yayınlanan demokrasi, insan hakları, vatandaş hürriyeti, seçim kânunu gibi konulardaki yazıları derlenerek Demokrasi Yolunda başlığıyla topluca yayınlanmıştır.

1961’de Adalet Partisi listesinden bağımsız aday olarak seçime girip Samsun senatörü seçilen Başgil, bu görevdeyken cumhurbaşkanlığına adaylığını koymuş; fakat birtakım baskılar sebebiyle hem adaylığını çekmiş hem senatörlükten istifâ etmiştir. Bu adaylığı esnâsında yaptığı konuşmalarda ve önceki muhtelif yayınlarında Anadolucu bir milliyetçilik anlayışına sâhip olduğu anlaşılan Başgil, Türk milletini, “Muhtelif soy unsurlarının uzun bir tarih vukuatı ve istihâleleri içinde ve bir çok ruhî ve içtimaî faktörlerin yumruğu altında yoğrulup Türk ekseriyetinin kanı, inancı ve kültür ile kaynaşmasından hâsıl olan ve ülke hududları Lozan muahedesiyle çizilen” bir millî varlık olarak tanımlamıştır. 7 Ekim 1961’de “Seçim Konuşmalarım” başlığıyla Son Havadis gazetesinde de bu minvalde ifâdeler kullanması ve Anadolu Türklüğünün dil açısından hısımlığı olmakla birlikte ruh ve bedenen Orta Asyalı olmadığını, bilakis “İslâm çemberiyle çevrilmiş bir ülkede ırklar sentezi hâlinde yaşayan nev’i şahsına münhasır bir millet” olduğunu iddia etmesi üzerine, Türkçü-Turancı milliyetçiliğin öncü ismi Atsız Bey tarafından neşredilen sekiz sayfalık Ordinaryüsün Fahiş Yanlışları başlıklı risâlede sert bir dille tenkîd edilmiş; aynı risâlede, vaktiyle Nâzım Hikmet’in hapisten çıkması için verdiği imza dillendirilerek ve 1950’de Zafer gazetesinde kaleme aldığı bir yazıda milliyet fikrinin asgarî düzeyde ele alınsa bile kollektif bir egoizme götürüp milletlerarası münâsebetlerde ayırıcı bir rol oynadığı, dinin de 20. asır dünyâsında barıştırıcı bir rolü olamayacağına dâir ifâdeleri alıntılanarak, Başgil’in milliyetçiliğinin de dindarlığının da meşkûk olduğu, millî şuura mâlik olmayan birinin cumhurbaşkanlığının desteklenmemesi gerektiği kuvvetle ihtâr edilmiştir.

1962’de Cenevre Üniversitesi’nin Türk Tarihi ve Dili Kürsüsü’nde görev yapan Başgil, bir yıl sonra Cenevre’de yayınlanan ve “günümüz Türkiye’sinin iç siyasetine ilgi duyan Fransız okuyucusuna seslen”diğini belirttiği, La Révolution Militaire de 1960 en Turquie “ses Origines” adlı eserinde, cumhuriyetin kuruluşundan îtibâren siyâsî gelişmeleri özetleyerek Demokrat Parti iktidarının müsbet ve menfî icraatlarını ele aldıktan sonra zayıflaması ve 1960 ihtilâline giden süreci değerlendirmiş; bu yayın üzerine, Kadıköy savcısı tarafından anayasa nizâmını bozmak ve yurtdışında memleketin îtibârını zedelemek ithâmıyla hakkında amme dâvâsı açılmış, on yıl ağır hapisle tecziyesi istenmiştir. Ömrünü, anayasaya nizamının tesisine hasreden Başgil’in bu eserinin, bir bilirkişi heyeti tarafından incelenmesiyle, müsnet suçların hiçbirini irtikâb etmediği ortaya konulmuş ve büyük bir haksızlığın önüne geçilmiştir. Eser, 1966’da 27 Mayıs İhtilâli ve Sebepleri başlığıyla Türkçe olarak da yayınlanmıştır. Başgil, 1965 seçimlerinde Adalet Partisi milletvekili olarak parlamentoya girmiş, Anayasa Komisyonu başkanlığı yapmıştır. Başgil’in, 1962’de İsviçre’de, o günden geriye dönük olarak yazdığı muhtasar hâtırâları, ölümünden çok sonra, 1990 yılında Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil’in Hatıraları ve sonraları sâdece Hâtıralar adıyla, hacimsiz bir eser olarak yayınlanmıştır.

Göktürk Çakır

Rate this post
Haber Oku
Tidings Globe