Arapça, dönmek, meyletmek anlamına gelen bir kelime. Tasavvufî anlamda, Hakk’ın, kulunu, bazı ibarelere muhatap kılmasıdır. Cifr ilmiyle uğraşanlara göre; harfler, nuranî ve zulmanî olarak ikiye ayrılır. Nuranî harflere Hakk’ın harfleri, zulmanî harflere de halkın (yaratıklarının) harfleri denir. Abdülkerim Cîlî’ye göre, noktalı harfler, ilm-i ilâhîdeki a’yân-ı sâbite’den ibarettir. Noktasızlar ise, harflere birleşenler ve birleşmeyenler diye ikiye ayrılır. Bunlar beştir: Elif, Dal, Râ, Vav ve Lam. Elif, olgunluğun gereklerine işarettir. Bunlar da beştir: Zât, hayat, ilim, kudret ve irâde. Dördü ise, zâta ait olarak vücud sahibidir. Yâni zâttan dolayı vücûd sahibidirler. Bunlar olmadan, zât olgun olamaz. Harflere ta’alluk eden noktasızlar da dokuzdur. Bununla insan- ı kâmile işaret söz konusudur. Zira insan-ı kâmil, İlâhî olan beş ile, yaratılmışlara ait olan dördün arasını bulmuştur, onları bir araya getirmiştir. Bunlar da, kendilerinden doğan şeylerle birlikte dört unsurdur. İnsan-ı Kâmilin harfleri, noktasızdır. Zira Allah, onu kendi suretinde yaratmıştır. Lâkin, İlâhî mutlak hakikatlar, icâd edicisine dayandığı için, insanî mukayyed hakikatlardan temayüz etmiştir. Her ne kadar icâd edilmiş olsa da… O, hükmen Allah’tan başkasına istinad etmiştir. Bu yüzden de harfler harflere, diğer harfler de bu harflere taalluk eder. Allah, zâtıyla kâim olması münasebetiyle, varlığı konusunda başkasına muhtaç değildir. Halbuki, her şey O’na muhtaçtır. Kur’ân-ı Kerim’de bu manaya işaret eden harfler, kendisine harfler taalluk etmekle birlikte kendisi o harflere taalluk etmeyen noktasız (mühmel) harflerdir. Lamelif’e, iki harftir denmez. Zira, Hz. Peygamber (s), bir hadis- i şerifte, Lamelif’in, bir harf olduğunu söylemiştir. Harfler, kelime değildirler. Çünkü, a’yân-ı sabite, icad-ı aynî söz konusu olmadıkça “kün” kelimesi altına girmez.