Amerika Birleşik Devletleri ile Çin arasındaki ilişkiler yüzlerce yıllık köklü bir geçmişe sahiptir. Farklı kültürlerin, siyasi, sosyal ve ekonomik yapıların söz konusu olduğu iki ülke arasındaki ilk ilişkiler, 18. yüzyılda ABD’nin Çin’e yönelik başlattığı deniz ticareti ile başlamıştır. Bu yüzyılda Amerika kökenli zengin tüccarlar, Çin’in varolan maddi zenginliklerine erişmek ve Amerikan halkı tarafından talep gören Asya ürünlerini ülkeye getirmek için bir dizi siyasi ve ekonomik girişimlerde bulunmuşlardır. Çin kıyılarına ulaşan Amerikalı tüccarlar, zaman içerisinde iki ülke arasındaki ticaret ortaklığının başlamasına vesile olmuşlardır. Ticari ilişkiler zaman içerisinde devletlerin de girişimleri ile siyasi ilişkilere evrilmeye başlamıştır.
19. yüzyıla gelindiğinde iki ülke arasındaki ilişkiler Amerikalı tüccarların Çin’de afyon ticareti yapması ile karmaşık bir hale gelmeye başlamış ve çeşitli sorunlar ile çatışmalar ortaya çıkmıştır. Afyon ticareti zaman içerisinde Çin’i siyasi ve toplumsal olarak dönüştürmüş, Çin’deki mevcut düzen bu durumdan olumsuz şekilde etkilenmeye başlamıştır. Afyonun getirdiği zenginleşme ve toplumsal çatışma nedeniyle Çin toplumsal yapısında krizler meydana gelmeye başlamıştır. Bu sebeple Çin hükümeti Afyon ticaretine karşı çıkmış ve böylelikle Amerikalı tüccarlarla yapılan anlaşmalar sonlandırılmıştır. Yaşanan bu olay Amerika Birleşik Devletleri ile Çin arasındaki ilişkileri farklı bir boyuta taşımış ve iki ülke arasında krizler meydana gelmeye başlamıştır.
Afyon ticareti nedeniyle gerilen ikili ilişkiler 20. yüzyıla gelindiğinde ise Çin’de ortaya çıkan milliyetçi hareketler ve iç savaş, iki ülke arasındaki ilişkileri kopma noktasına getirmiştir. Bu dönemde Amerika Birleşik Devletleri’nin Çin’e yönelik dış politikası oldukça sertleşmeye başlamıştır. Aynı zamanda II. Dünya Savaşı’nın başlaması, Japonya’nın Çin’i işgal etmesi ikili ilişkileri zorlaştıran yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur.
1949 yılında Çin’de iktidarı Çin Komünist Partisi’nin ele geçirmesi ile birlikte Amerika Birleşik Devletleri ile Çin’in resmi ilişkileri kesilmiştir. ABD, Çin’in yeni komünist iktidarını tanımamış ve Çin’in yasal hükümeti olarak Tayvan’ı görmüştür. Bu dönemden itibaren özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında başlayan Soğuk Savaş süresince Çin ile ABD, ideolojik ve stratejik nedenlerle birbirlerine cephe almış ve mücadele içerisinde olmuşlardır.
ABD-Çin Yakınlaşması ve Yeni Sorunlar
Uzun bir süre gerilim ve krizle devam eden ABD-Çin ilişkileri 1970’li yılların ortalarına gelindiğinde ise ABD Başkanı Richard Nixon ile Çin Başbakanı Zhou Enlai’nin yakınlaşma ve ikili ilişkileri geliştirme çabaları ile yeni bir döneme girmiştir. Literatüre “Ping Pong Diplomasisi” olarak geçen bu dönemde iki ülke arasında spor etkinlikleri çerçevesinde üst düzey diplomatik ilişkiler tekrar kurulmaya başlanmıştır. Bu yakınlaşma neticesinde 1972 yılında ABD Başkanı Nixon, Çin’i ziyaret eden ilk Amerika Birleşik Devletleri başkanı olmuştur.
Bu tarihten itibaren iki ülke arasında normalleşme süreci resmen başlamıştır. 1979 yılında ABD, Çin Halk Cumhuriyeti’ni resmen tanıdı. ABD’nin resmi olarak tanıması Çin’in uluslararası alanda daha fazla kabul görmesine, saygı duyulmasına ve ekonomik olarak etkisini arttırmasına imkan tanıdı. İzleyen yıllarda ise iki ülke arasındaki ilişkiler başta ekonomi alanında olmak üzere yoğun bir şekilde devam etti. Çin zaman içerisinde dünyanın en büyük ihracatçısı ve üretim merkezi haline gelmiş, Amerika Birleşik Devletleri de Çin’in en önemli ticari ortağı olmuştu. İki ülke arasındaki ortaklık gelişerek zamanla karşılıklı bağımlılıkla neticelendi ve kazan-kazan ilişkisine dönüştü.
ABD ve Çin arasında gelişen ve büyüyen ekonomik ilişkiler zaman içerisinde yeni sorunları ortaya çıkarmaya başladı. Ticari alandaki dengesizlikler, Çin’in ihracat alanındaki sübvansiyonları, teknoloji transferi ve fikri mülkiyet haklarının ihlali gibi birçok problem iki ülkenin arasında gerilimlere ve krizlere nedenler oldu. 2000’li yıllara gelindiğinde Çin’in kopya ve taklit üretime yönelmesi, özellikle ABD patentli teknoloji ürünlerinin fikri mülkiyet haklarının ihlal edilmesi uluslararası sorunlara yol açtı.
Günümüzde ABD-Çin İlişkileri: Genel Çerçeve
Günümüze gelindiğinde ise ABD ile Çin arasındaki ilişkiler dengesiz ve karmaşık bir şekilde seyrine devam etmektedir. İki ülke artık birbirlerine karşı rekabet içerisine girmiştir. Özellikle de ekonomik, teknolojik ve askeri alanlarda rekabet üst düzeye ulaşmıştır. Aynı zamanda iki ülke arasındaki ticaret savaşları ile ekonomik bir savaş başlamış ve bunu güvenlik kaygıları izlemiştir.
Son yıllarda Çin’in birçok alanda yükselişe geçmesi ve stratejik rekabetin artması ABD ve Çin arasındaki ilişkilerde yeni sorunlar doğurmaya devam etmiştir. Zaman zaman ilişkiler gerilse de iki ülke, ideolojik, siyasi ve ekonomik farklılıkları göz ardı ederek diyalog yoluyla sorunları çözmeye çalışmaktadır. ABD ve Çin’i ortak hareket etmeye zorlayan iklim krizi, nükleer silahların yayılmasını engelleme ve bölgesel istikrarsızlık gibi çeşitli sorunlar ülkeleri birbirine yakınlaştırmaktadır. Fakat diğer birçok alanda iki ülke arasındaki rekabet ve çatışma güncelliğini koruyarak sorun olmaya devam etmektedir.
Amerika Birleşik Devletleri ile Çin arasındaki en büyük sorunlardan biri de Çin’in insan hakları ihlalleri ile ilgilidir. Özellikle Hong Kong’un özerkliği meselesi ile Uygur Türklerinin yaşadıkları sorunlar iki ülke arasında tartışmalara neden olmaktadır. ABD’nin uluslararası alanda Çin’in insan hakları ihlallerine karşı oluşturduğu kamuoyu ve baskı nedeniyle iki ülke arasında tartışmalar yaşanmaktadır.
Kısaca, ABD ve Çin arasındaki ilişkilerin kökeni eski olmakla birlikte oldukça karmaşık ve problemlidir. İki ülkenin dünya ekonomisindeki gücü zaman zaman çatışmalara ve rekabet sorunlarına neden olmakta bu da ülkelerin siyasi ilişkilerini olumsuz yönde etkilemektedir. İki ülkenin sahip olduğu kültürel, dini, siyasi, ideolojik ve ekonomik farklılık da sorunların çözümünde orta yolun bulunması hususunda sorun teşkil etmektedir. Diyalog yolu ile sorunlar çözülmeye çalışılsa da iki ülken ilişkilerinin geleceği belirsizdir ve gelecekte Tayvan problemi gibi vesayet savaşları ile sıcak çatışma olasılığı yüksektir.
Amerika Birleşik Devletleri ve Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki hegemonya mücadelesi ile yükselen bir küresel güç olan Çin’in ABD’nin küresel etkinliğini ve konumunu tehdit etmesini daha iyi anlamak için meseleyi başlıklar halinde ele almaya çalışacağız.
Ekonomik Çıkar Çatışmaları
Amerika Birleşik Devletleri ve Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki çıkar çatışmaları en temelde ekonomi alanda ortaya çıkmaktadır. Çin, son yıllarda yakaladığı ekonomik büyüme neticesinde dünyanın en büyük ikinci ekonomisi haline gelmiştir. ABD ise dünyanın en büyük ekonomisi ve küresel finans merkezi olma konumunu korumaya devam etmektedir.
Fakat hem yükselen Çin gücü hem de ABD’nin ekonomik konumunu koruma mücadelesi iki ülkeyi karşı karşıya getirmektedir. ABD, Çin’in ekonomik büyüme modelinde uyguladığı taklit ve teknoloji hırsızlığı politikalarını eleştirirken, Çin ise Amerika’yı korumacı tedbirler almakla ve dünya ticaretini hegemonyası ile yönetmekle suçlamaktadır. İki ülke arasında meydana gelen ticaret savaşları; ambargo, şirket yasakları ve çip savaşları gibi alanlarda küresel bir savaş halini almıştır ve tüm dünya ülkelerini olumsuz etkilemektedir.
Teknolojik Yarış ve Siber Güvenlik
Teknoloji günümüzde tüm dünya ülkeleri için ekonomik ve askeri üstünlüğün en temel faktörüdür. Modern dünyanın kurucularından biri olan olan Amerika Birleşik Devletleri’nin teknolojik üstünlüğü, günümüz dünyasını şekillendiren ve dönüştürerek yönlendiren önemli bir anahtardır.
Teknoloji alanında ABD’nin izinden giden Çin günümüzde Amerika ile rekabet edebilecek düzeye gelmiş ve hatta çoğu alanda ABD’nin önünde geçmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti dijital altyapı ve yüksek teknoloji gibi konularda büyük bir ivme yakalamış, Amerika ise bu alanlardaki liderliğini sürdürmek için Çin ile yoğun bir teknoloji savaşı içerisine girmiştir.
İki ülke arasındaki teknoloji savaşının temelinde Amerika’nın, Çin’in fikri mülkiyet haklarını ihlal ettiği ve teknoloji transferinde hırsızlık yaptığı iddiaları yer almakta ve çatışmaların ana konusunu bu mesele oluşturmaktadır. Özellikle Çin’in küresel pazarda önemli bir yere sahip olan en büyük teknoloji şirketi Huawei’nin casusluk faaliyetlerinde bulunduğu ABD tarafından bir suçlama olarak Çin’e yöneltilmiş ve bu teknoloji devine ambargolar uygulanmıştır. ABD, siber güvenlik ve veri güvenliği gibi konularda Çin’e yönelik endişelerini dile getirmiş, Çin ise ABD’yi çifte standart uygulamakla suçlamıştır.
Son yıllarda yükselen bir trend ve teknoloji olan 5G ile yapay zeka gibi ülkeler için stratejik öneme sahip alanlarda yürütülen mücadelelerde ABD ve Çin yoğun bir hegemonya mücadelesi yürütmektedir. Bu iki alanda ABD, kendi teknolojik üstünlüğünü korumak ve Çin’in yükselişini önlemek için sert önlemler almaktadır.
Askeri ve Jeopolitik Çıkar Çatışmaları
Amerika ile Çin arasındaki hegemonya mücadelesi ve çıkar çatışmalarının belirgin olduğu diğer bir alan ise askeri ve jeopolitiktir. Amerika Birleşik Devletleri küresel süper güç konumunu korumak için Asya-Pasifik bölgesinde askeri olarak varlığını sürdürmeye çalışmaktadır. Özellikle de bölge ülkeleri arasında arabulucu ve denge gözetici rolünü sürdürmektedir. Ancak Çin’in ordusunu modernize etmesi ve bölgede yükselen bir askeri güç olması ABD’nin bölgedeki varlığı için bir tehdit unsuru oluşturmaktadır. Bu sebeple iki ülke arasındaki askeri güç çatışması Asya-Pasifik’teki dengeleri altüst etmektedir.
Çin, Güney Çin Denizi’nde adalar inşa etmiş ve deniz hakları konusunda bölgesel üstünlüğünü kanıtlama çabası içerisine girmiştir. ABD ise Çin’in denizlerdeki hak iddialarını bölgedeki diğer ülkeler için tehdit oluşturacağını ifade etmiş ve serbest deniz seyrüseferi için tehdit olarak görmüştür. Aynı zamanda iki ülkenin bölge denizlerinde sıklıkla askeri tatbikatlarda bulunması ve askeri üs sayılarının artması gibi politikalar gerilimleri arttırmaktadır.
İdeolojik Çatışmalar ve İnsan Hakları Çatışmaları
İki ülke arasındaki çıkar çatışmalarının diğer bir boyutu ise insan hakları ve ideolojik yaklaşımlardır. Amerika Birleşik Devletleri dış politikadaki eylemlerini demokrasi, insan hakları ve özgürlük gibi değerler ekseninde inşa ettiğini savunurken Çin’i otoriter olmakla suçlamaktadır. Özellikle ABD, Çin’in Uygur Müslümanlarına yönelik zulümlerini kınamakla birlikte insan hakları ihlalleri ve evrensel hukuk ilkeleri gibi argümanlarla Çin’i uluslararası kamuoyunda ötekileştirmektedir.
Çin Halk Cumhuriyeti ise ABD’yi insan hakları ihlalleri ve uluslararası demokrasi gibi konularda çifte standart uygulamakla suçlamaktadır. Ayrıca, ABD’nin kendi iç işlerine karıştığını iddia etmektedir. İki küresel güç arasındaki bu ideolojik çatışmalar uluslararası kamuoyunda Amerika ve Çin eksenli farklı blokların ve kutupların oluşmasına yol açmıştır.
Sonuç ve Çözüm Önerileri
Sonuç olarak ifade edecek olursak Amerika Birleşik Devletleri ve Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki çıkar çatışmaları; ekonomik, teknolojik, askeri, jeopolitik, ideolojik ve insan hakları gibi çok çeşitli alanlarda kendini göstermektedir. Bu alanlarda ortaya çıkan iki ülke arasındaki çatışmaların en temelinde ise küresel hegemonya ve liderlik mücadelesi yer almaktadır. ABD küresel gücünü ve etkinliğini korumak için mücadele ederken Çin ise bölgesinde Amerikan hegemonyasına karşı çıkmak ve meydan okumak istemektedir.
İki devletin çıkar çatışmaları tüm dünya ülkelerini etkilemekte ve küresel istikrarı zedelemektedir. Ülkelerin uluslararası ilişkilerde gerilimlere yol açan politikaları zaman zaman krizlere evirilmektedir. Hegemonya mücadelesinin dünya barışına olan olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak için iki ülke arasında diyalog ve iş birliğinin arttırılması yönünde adımların atılması ve kamuoyunun oluşturulması gerekmektedir. Aynı zamanda dünya barışı için mücadele eden birçok ülkenin arabuluculuk yaparak taraflar arasındaki sorunların çözümüne odaklanması elzemdir.
Amerika Birleşik Devletleri ve Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki çıkar çatışmaları sadece iki ülkeyi etkilemekle kalmayıp zaman içerisinde küresel bir probleme dönüşebilir. Nitekim iki ülkenin başka kıtalara yayılan hegemonya mücadelesinde birçok ülke taraf olmak zorunda kalmıştır. Ülkeler arası sorunların çözümünde adil ticaret, karşılıklı saygı ve anlayış ile diyalog temelinde ilişkilerin geliştirilmesi, sorunların çözümünde yeni bir dönemi başlatabilir. Aynı şekilde iki ülkenin ortak çıkarlarını belirleyerek iş birliği içerisinde olması, uluslararası ilişkilerde çok daha sağlıklı adımların atılmasını sağlayacaktır.