Amerikan ekonomik sistemi hür, özel teşebbüs ve kendine güvene dayanır.
Yazar ve öğretmen Ralph Waldo Emerson’ın da vurguladığı gibi bunlar, Amerikalılar’ın değer verdiği niteliklerdir. Kendine yeterli olmak onlar için gurur meselesidir. Ancak hükümet, ihtiyaç içinde olanlara dönemsel ya da ömür boyu geçerli olmak üzere yardımını esirgemez. Bu bölümde, hükümetin destek sağladığı iki konuyu inceleyeceğiz. Sosyal Yardım ve Halk Sağlığı.
Amerika’da, yoksullara yardım görevi, gelenek olarak özel kurumların ya da yerel hükümetlere aittir. Yeni bir hayata başlamak üzere gelen göçmenler, çoğunlukla kendilerinden önce gelenlere bağımlıydı. Avrupa Ulusları 19. yüzyıl sonunda ve 20 yüzyılın başında sosyal yardım programları uygulamaya başlamıştı. Ancak bu sistemin Amerika’ya yerleşmesi uzun zaman aldı. Çünkü, o dönemde sanayileşme hızlı adımlarla ilerliyordu. Ve tarım alanlarının çokluğu dolayısıyla, isteyen herkesin iş bulabileceği inancı hakimdi.
1929’da başlayan Büyük Buhran, bu inancı sarstı. Ardarda bankaların iflâsı ve işyerlerinin kapanması yüzünden Amerikan tarihinde ilk kez, kitleler işsiz kaldı. Başkan Herbert Hoover, ekonomik koşulların, hükümet müdahalesi olmadan kendiliğinden düzeleceğine inanıyordu. Ayrıca zor durumda kalanların ihtiyaçlarının, eyalet yönetimleri ve yerel hükümetler tarafından karşılanacağına inanıyordu. Oysa söz konusu hükümetlerin yeterli parası yoktu. Amerikalıların çoğu Hoover’ın Buhran’ı aşmak için gereğince mücadele vermediğine inandı ve 1932 yılında Franklin Roosevelt’i seçti.
Roosevelt göreve geldikten kısa süre sonra Kongre’ye reform ve iyileştirme yasaları sundu. Kongre, Başkan’ın sunduğu her türlü tedbir ve yasayı kabul etti. Hükümet yüzbinlerce kişi için iş alanları yarattı. Halk, baraj ve yol yapımı, eski binaların tadilatı, kırsal bölgelere elektrik sitemleri kurma, doğal hayatı koruma gibi büyük projelerde çalışmaya başladı.
Bu programların çoğu Buhran dönemi için geçici çözümlerdi. Ancak içlerinden bir tanesi -Sosyal Güvenlik programı- kurumlaştı. Çalışan kesimin maaşlarından kesilen paralarla emeklilere makul bir aylık bağlanıyor, işsizlere ve ihtiyaç içindekilere ödenek sağlanıyordu. Emekliler için aylık ödemeleri 62 yaşından itibaren başlıyordu. Ama çoğu kişi 65 yaşına kadar çalışıp daha yüksek aylık almayı seçmektedir. Son günlerde, Sosyal Güvenlik Fonu’nun 21. yüzyıldaki ihtiyaca cevap vermesi konusunda kuşkular doğmuştur. Çünkü yaşlı nüfus sayısı giderek artmaktadır. Tahmini bütçe açığını kapatmak için pek çok öneri sunulmuştur. Ancak uzun vadeli çözümler hâlâ tartışma halindedir.
Roosevelt’ten bu yana diğer Başkanlar da – özellikle 1960’lı yıllarda Lyndon Johnson- destek programları oluşturdular. Bunların arasında – ilerideki bölümlerde tartışılacak olan- Medicaid ve Medicare, yiyecek kuponları, ve sosyal konutlar – düşük gelirli kesimlerin satın alabilmesi için inşaat giderleri federal bütçeden karşılanan konutlar- bulunmaktadır.
İhtiyaç sahiplerinin başvurabileceği hükümet dışında kurumlar da vardır. Özel yardım dernekleri ve gönüllü örgütler. Gönüllü yardım – özellikle yaşlılara- günümüzde artış göstermiştir. 18 yaş üzeri nüfusun % 50’si bir dernekte gönüllü çalışmakta, ailelerin % 75’i de hayır kurumlarına bağışta bulunmaktadır.
Amerikalıların çoğunluğu, Sosyal Güvenlik yardımına ihtiyaç duymaksızın aldıkları ücretle rahatça yaşamaktadır. Orta sınıf olarak adlandırılan bu kesimin kendi evi, arabası vardır. Her yıl tatile giderler. Ve çocuklarının yüksek okul öğrenimini –hiç değilse bir bölümünü- karşılayabilirler.
Amerikalıların çoğu, temel masraflar için para biriktirebilir. Bir kısmı da, ilerde getirisinin yüksek olacağınu umarak borsada yatırım yapar.
Çalıştıkları iş yerinin de desteğiyle Hayat ve Sağlık Sigortası yaptırırlar. Çoğu şirketin kendi emeklilik programı bulunur. Çalışanlar, emeklilik yılları için özel bir fona para yatırırlar. Sosyal Güvenlik ödemeleri de hesaba katılınca emekliler için yaşlılık döneminde rahat yaşamak mümkündür. Ancak, hastane dışında, uzun vadeli bakım gerektiren hasta yaşlılar için ise bakım evleri pahalıdır.
2000 yılında, yıllık geliri 17,603 dolar ya da bunun altında olan 4 kişilik bir aile, Amerikan standartlarına göre yoksul sayılmaktaydı. Ülkedeki ailelerin % 11.3’ü bu gruba girmektedir. Yukarda anlatılan hizmetlere ek olarak yoksulluk sınırında yaşayan ailelere hükümet yardımı da yapılmaktadır. Gıda, giyim ve barınak ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar yoksul ailelere her ay belli bir para ödenir. Destek programlarının içinde en yaygın olanı, Bakıma Muhtaç Çocuklu Ailelere Yardım Programı’dır (AFDC). Özellikle babaları ölmüş çocuklar için oluşturulan bu program, milyonlarca yoksul ailenin ana gelir kaynağıdır.
Federal destek programlarının toplam maliyeti – Sosyal Güvenlik, Medicare, Medicaid ve diğer yardım programları- Federal hükümet harcamalarının yarısını oluşturmaktadır. Bu oran, 1960 yılında bunun yarısı kadardı (%25).
Amerikan Sosyal Yardım sistemi – özellikle AFDC harcamaları- 1980 ve 90’lı yıllarda eleştirilmeye başlanmış hatta genel seçimlerde temel tartışma konularından biri olmuştur. Orta sınıfa mensup Amerikalılar, ödedikleri vergilerin, çalışmaktan kaçınan kişiler olarak gördükleri (doğru ya da yanlış) insanlara harcanmasına tepki vermektedirler. Sosyal yardıma bağımlı olmanın süreklilik kazandığını ve ailelerde kuşaklar boyu böyle sürdüğünü iddia etmektedirler. Kimisi ise bu sistemin, kadınları evlilik dışı çocuk doğurmaya ittiğini söylemektedir. Çünkü verilen yardım miktarı, her yeni çocukla artmaktadır. Bazı uzmanlar ise, yoksulluğu yaratan sebepler – eğitim ve fırsat eşitsizliği- ortadan kalkmadıkça bu kesimin tek güvencesinin sosyal programlar olduğunu savunmaktadır.
Ancak, sosyal yardımların, kişileri bağımlı kılıp, kendi yaşamları üzerindeki kontrolü kaybetmelerine sebep olduğu düşüncesi, federal programlarda değişiklik yapılmasını getirmiştir. Örneğin, sosyal konutlarda yaşayanların, oturdukları daireleri satın alıp binadan sorumlu olmalarını sağlanmıştır.
1996 yılında, geniş kapsamlı bir çözümde oybirliğine varıldı. Yeni bir yasa çıkartıldı ve AFDC’nin yerine, İhtiyaç İçindeki Ailelere Geçici Destek Programı (TANF) uygulanmaya başlandı. TANF
Programı, federal kaynaklardan sağlanan gelirle eyalet tarafından yürütülmektedir. Yeni yasa, sosyal yardım süresini ömür boyu olmaktan çıkartıp, 5 yılla sınırladı. Bedenen eksikliği bulunmayan kişilere 2. yılın sonunda çalışma zorunluğu getirdi. ABD vatandaşlığına geçmemiş yasal göçmenlerin yararlanmasını önledi. Ve çalışmayan kişilere 3 aydan fazla yiyecek kuponu verilmesini engelledi.