1800’lerde geliştirilen imalat sistemi, çalışma koşullarını belirgin bir şekilde değiştirmişti. İşveren, artık işçilerle yanyana çalışmıyordu. Yönetici konumuna geçmişti. Makineler el becerisinin yerini aldıkça, eski yetenekli işçiler kendilerini vasıfsız işçi konumuna indirgenmiş olarak görmeye başladı. İşveren zor durumda kaldığında onların yerine, daha düşük ücretle çalışan yeni işçiler alıyordu.
Fabrika sistemi yaygınlaştıkça işçiler, haklarını koruyabilmek için sendikalar kurmaya başladılar. Düzenli toplantı yapan ve aidat toplayan ilk sendika 1792’de Philadelphia’da ayakkabı imalâtçıları tarafından kuruldu. Hemen ardından Boston’daki marangozlar ve deri işçileri ile New York’taki matbaa işçileri örgütlendi. Sendika üyeleri ücretleri kendileri saptıyor, üyelerine, az ücret veren iş yerlerinde çalışmamayı taahhüt ettiriyor ve sadece sendika üyelerinin istihdam edilmesi için işverene baskı uyguluyorlardı.
İşverenler haklarını mahkemede arıyorlardı. Mahkemeler ise genellikle, işçilerin toplu eylemlerinin işverene ve topluma karşı yasadışı bir “tertip” olduğu yönünde karar veriyordu. 1842’de Massachusetts Anayasa Mahkemesi, işçilerin barışçıl sendika eylemlerine katılabilecekleri yönünde bir karar aldı. Bu karar toplumda kabul gördü ve sendikalar ondan sonra yasadışı tertip suçlamasıyla uğraşmak zorunda kalmadı. İlerki dönemde, iş saatlerinin günde 10 saat olması ve çocuk işçi çalıştırılmaması için çaba harcadılar. Çoğu eyaletin yasama meclisi bunu kabul etti.
MÜCADELE VE BAŞARI
1865-1900 yılları arasında sanayiinin büyüdüğü dönemde özellikle ağır sanayide işçi gücü de artmıştı. Ama yeni işçiler ekonomik kriz döneminde çok zorlanıyordu. Şiddet olaylarının yaşandığı grevlere sık sık raslanır olmuştu. Yasama meclisleri, işçileri baskılamak amacıyla yeni ‘yasadışı tertip yasaları’ çıkardılar.
Buna karşılık işçiler, ülke çapında örgütlenmeye gittiler. Knights of Labor’un (İşçi Şövalyeleri) 1880’li yıllarda 150,000 üyesi vardı. Ancak gazeteler onları tehlikeli radikaller olarak tanımlayınca örgüt dağıldı. Puro Üreticileri Sendikası başkanı Samuel Gompers tarafından 1886’da kurulan Amerikan İşçi Federasyonu (AFL) daha uzun süre varlığını sürdürmüştü. Bünyesine dahil olan esnaf sendikalarıyla birlikte, 1904 yılında toplam üye sayısı 1.75 milyona ulaşmıştı. Ülkenin en büyük işçi örgütü haline gelmişti.
Avrupa’da işçiler, devrimci sendikalar kurup kapitalizmin kalkmasını isterken; Amerikan işçilerinin çoğunluğu, onlara, kendi ürettikleri mamullerden daha çok pay vermenin yollarını arayan Gompers’ın peşinden gitti. AFL’nin politikasına karşı çıkan 43 grup temsilcisinin 1905 yılında kurduğu Dünya Sanayi İşçileri (IWW) sendikası radikal bir alternatif getirmişti. Kapitalizmi grev, boykot ve sabotajlarla devirmeyi öneriyordu. ABD’nin 1. Dünya Savaşı’na girmesine karşı çıkıyor ve ülkedeki bakır imalatını savaş süresince durdurmanın yollarını arıyordu. 1912’de üye sayısı 100,000’i bulan IWW, 1925 yılında yok oldu. Çünkü 1. Dünya Savaşı’ndan sonra halkta, radikalizme karşı bir tutum oluşmuş ve sendika liderleri federal mahkemelerde yargılanmıştı.
1900’lerin başında AFL ile Amerikan İlerici Hareket temsilcileri arasında ittifak kuruldu. (bakınız 3. bölüm) İşçiler lehine olan eyalet ve federal yasalarının çıkartılması için birlikte çalıştılar. Bu çabalar sonuç verdi. Çocuk işçi çalıştırmak yasaklandı, kadın işçilerin çalışma saatleri azaltıldı ve iş kazasında yaralanan işçiler için tazminat programları düzenlendi. Federal düzeyde ise, Kongre çocukları, demir yollarında ve denizlerde çalışan işçileri koruyan yasalar çıkartıldı. Ve Çalışma Bakanlığı kuruldu.
1. Dünya Savaşı sırasında işçi sendikaları büyük hamleler başardı. Ocak 1919’da AFL’nin üye sayısı 3 milyonu aşmıştı.
‘KIZIL KORKUSU’ VE MALİ KRİZ
1920’lerin başında örgütlü işçi hareketi güçlü durumundaydı. Ancak, Rusya’daki Komünist Devrim’in, ABD’ye de sıçrayacağı endişesi ülkede “Kızıl Korkusu” yarattı. Aynı dönemde işçiler, ücretlerinin artması için her bölgede grevler yapıyordu. Kimi Amerikalılar bu grevlerin Komünistler ve anarşistler tarafından yönlendirildiğine inanıyordu. İlerici Dönem’de işçilere sempatiyle bakan halk bu kez onlara karşı tutum içine girmişti. Mahkemeler, yine sendikal faaliyetleri yasakladı.
Büyük Buhran dönemine geri dönüş başlamıştı. “Yeni Düzen” gereği, Franklin Roosevelt, “unutulan adam”a yani toprağını kaybeden çiftçiye ve işini kaybeden işçiye yardım edeceğine söz verdi. Kongre işçilere sendikaya katılma ve serbestçe toplu pazarlık etme hakkı tanıdı. İşçi ile işveren arasındaki anlaşmazlıkları çözmek için “Ulusal İş İlişkileri Kurulu” kuruldu.
AFL içindeki esnaf-sanatçılar ve sanayi işçileri arasındaki çatışma, kısa süre sonra yeni bir işçi örgütünün kurulması sonucunu doğurdu. “Sanayi Örgütleri Kongresi” (CIO). Yeni örgüt hızla büyüdü. 1930’ların sonunda AFL’den daha çok üyeye sahipti.
Kriz’in istihdam alanındaki etkisi, ABD’nin 2. Dünya Savaşı’na girdiği 1941 yılına kadar devam etti. Uçak, gemi, silah ve yedek parça fabrikalarında daha çok işçiye ihtiyaç vardı. 1943 yılında 15 milyon erkek, Amerikan ordusunda görev yapıyordu. (Geleneklere aykırı olduğu halde) işçi açığı kadınlarla kapatılmaya çalışıldı. O dönemde, savunma sanayine dahil olan fabrikalarda çalışan her 4 işçiden biri kadındı.
BUGÜNKÜ İŞ GÜCÜ
Ücretlerin yükseltilmesini amaçlayan grev dalgası, savaş sonrasında tüm ülkeyi sardı. İşverenler, sendikaların çok fazla yetkiye sahip olduğunu savunuyordu. Kongre de aynı fikirdeydi. “Kapalı Dükkân” sözleşmesini yasadışı ilân eden yeni bir yasa çıkartıldı. Kapalı Dükkân sözleşmesine göre işveren sadece sendikalı işçi çalıştırabiliyordu. Eyaletlere “çalışma hakkı” nı uygulama yetkisi tanındı. Artık işçiler, işe girdikten sonra sendikaya katılmaya zorlanmayacaktı. 1955 yılında AFL ve CIO yeni bir örgüt kurdu. AFL-CIO.
İzleyen yıllarda sendikalara katılan işçi sayısında azalma oldu. Bunun nedeni, temel işçi istihdamını sağlayan ağır sanayideki üretim azalması, ve mavi yakalı işçilerin yerini giderek makinelerin almasıydı. Buna rağmen, işçi örgütlerinin ABD ekonomisinde ve siyasetinde güçlü bir yeri vardır. Çalışma koşulları sistemli bir şekilde düzeltilmiştir.
Günümüzde eskiye kıyasla daha çok kadın işçi çalışmaktadır. Normal bir iş haftası 35 ve 40 saattir. Ancak bunun dışında uygulamalara da sık rastlanmaktadır. İnsanlar yarım zamanlı ya da “esnek zamanlı” çalışmaktadır. (Örneğin 4 gün boyunca günde 7-8 saat yerine 10 saat çalışıp 5. gün tatil yapanlar). Ya da telefon, bilgisayar ve fax aracılığıyla işi evinden yönetenler vardır.