ABD’de tarım son 200 yılda belirgin şekilde değişti. Amerikan Devrimi sırasında (1775-83) nüfusun % 95’i çiftçilikle uğraşıyordu. Bugün bu oran % 2‘den daha azdır. Ülkedeki çiftliklerin % 85’i bireylere ya da ailelere ait olmakla birlikte, ülkedeki tarım arazisinin ancak % 64’ünün sahibidirler. Geri kalan topraklar irili ufaklı şirketlere aittir. Çiftçilik ve çiftçilikle bağlantılı sanayi büyük boyutlara ulaşmıştır. “Tarım Sanayi”. Tüm bu değişime karşın tarımın, ülke yaşamında temel bir yeri vardır. Üretilen gıda maddeleri bol ve ucuzdur.
Amerikan tarihi’nin erken dönemlerinde, ülkenin genel durumu çiftçiler tarafından belirleniyordu. Ancak çiftçiler asla sanıldığı kadar bağımsız değillerdi. Çünkü hava şartlarına ve piyasa durumuna bağımlıydılar. Ama yine de, toplumun diğer kesimlerinde gıpta ve hayranlık uyandıran bir bireysellik ve eşitlikçilik sergilemişlerdi.
Yerleşim alanları, doğudan batıya doğru yayılırken ABD tarım ürünleri, bolluk ve çeşit açısından dünyanın pek çok yerine kıyasla üstündü. Bu durum, ülkenin geniş toprakları ve doğanın bereketi sayesinde bugün bile geçerlidir. Sadece, Batı Eyaletleri’nin küçük bir bölümünde, yağış az olduğu için çöller bulunmaktadır. Ülkenin geri kalanı, orta ve bol miktarda yağış almakta, nehirler ve yeraltı su kaynakları gerekli yerlerin sulanmasını sağlamaktadır. Özellikle Ortabatı’daki yumuşak kıvrımlı araziler, geniş boyutlarda tarım için elverişli koşullar yaratır.
ABD’nin çoğu bölgesinde toprak çok verimliydi ama işgücü azdı. Bu yüzden -büyük arazi sahibi tarafından toprağın, çiftçilere kiralandığı- İngiliz usulü tarıma uygun değildi. Kuzey Amerika’da tarım, yoğun olarak aile çiftliklerinde yapılır. Ayrıca bu çiftlikler kasabaların çevresinde değil, birbirlerinden ayrı konumda ve dağınık olarak yerleşmiştir. Bu yerleşim tarzı, çiftçilerin kendine yeterliğini ve bireyselliğini sağlamıştır.
Amerikan çiftçileri, her an yeni teknolojiyi kucaklamaya hazırdı. Ve 19. yüzyıl boyunca yeni araçlar ve icatlar hızla birbirini izledi. Örneğin, tahıl hasadında orağın yerini önce tırpan aldı. Ardından 1930’larda Cyrus Mc Cormick’in icat ettiği biçerdöğer makinesi geldi. İç Savaş sırasında (1861-65) tarla sürme, gübreleme, ekin biçme, harmanda döğme işlemleri makinelerle yapılmaya başlandı. Bu yolla, üretimde büyük bir artış sağlandı.
Tarımsal üretimde artışın bir başka nedeni de 19. yüzyıl sonunda Mississippi Nehri kıyılarına çok sayıda kişinin yerleşmesiydi. Federal hükümet iç göçü destekliyordu. Bu amaçla “İskân Yasası” çıkarıldı. 1862’de yürürlüğe giren yasaya göre, her aileye çok düşük bir bedel karşılığında 65 hektar arazi veriliyordu. Bu da aile çiftliklerini özendiriyordu. Yeni buluşlar ve çiftçiliği özendiren politikalar bir dönem için çok başarılı oldu.
Ancak İç Savaş’tan sonra aşırı üretim ciddi sorun olmaya başladı. Arz talep dengesi bozuldu. Çiftçiler, ürünlerini düşük bedel karşılığında satmak zorunda kaldı. 1870 ile 1900 yılları arası Amerikan çiftçisi için zor bir dönemdi.
HÜKÜMETİN ROLÜ
1862’de Tarım Bakanlığı’nın kurulmasıyla, federal hükümet, tarım işlerinde doğrudan etkin olmaya başladı. Hatta çiftçilere toprağı nasıl daha verimli hale getireceklerini öğretti. 20. yüzyılın başındaki refah döneminden sonra çiftlik fiyatları 1920’lerde düşmeye başladı. 1930’daki “Büyük Buhran” sırasında daha da düşerek, 1920’deki rakamın üçte birine kadar geriledi. Onbinlerce çiftçi iflâs etti. Günümüz tarım politikalarında 1930’ların umutsuz günlerinin izlerini görmek mümkündür. Krizden kurtulma çabaları “Yeni Düzen”de de yer almıştır.
ABD’nin bugünkü çiftçilik politikası çok karmaşıktır. Fiyatların düşmesindeki esas sebep üretim fazlası olduğu için hükümet, çiftçilere, daha az ekim yapmaları için para ödemektedir. Bazı mal varlıkları federal borçlara karşılık teminat kabul edilmektedir. Kongre tarafından belirlenen taban fiyatla, ürün satış dönemindeki bedel arasındaki fark “fiyat desteği” adı altında çiftçiye ödenmektedir. Batı eyaletlerinde federal barajlar ve sulama sistemleri vardır. Verilen suyun bedelinin bir kısmı hükümet tarafından karşılanır.
Fiyat desteği ve zarar ödemeleri ancak tahıl, süt ürünleri ve pamuk gibi temel ürünlerde geçerlidir. Diğer ürünlerin çoğu federal hükümet tarafından sübvanse edilmemektedir. Destek programları, büyük çiftliklerin lehine olduğu, küçük çiftliklerin yok olmasına, giderek az sayıda ama büyük çiftliklerin ayakta kalmasını sağlayacağı gerekçesiyle eleştirilmektedir. Örneğin son yıllarda 250,000 dolarlık ürün satmış olan çiftlikler –ki bunlar tüm çiftliklerin ancak % 5’ini oluşturmaktadır- destek ödemelerinin % 24’ünü almıştır. Devletin, tarıma müdahalesine engel olmak ve çiftçilere ödenen desteği azaltmak isteyen kesim günden güne çoğalmaktadır. Ancak ekonomik çıkarlar, devletin bugünkü tarım politikasını gerekli kılmaktadır. Muhaliflerin değişiklik önerileri Kongre’de şiddetli tartışmalara yol açmıştır.
UZUN VADEDE BAKIŞ
Sonuç olarak Amerikan tarımı başarılı bir öyküyü anlatır. Amerikan halkı yiyecek maddelerine, çoğu sanayi ülkesine kıyasla daha az para ödemekte ve ABD’nin tarım arazilerinin üçte birinde, ihracata yönelik üretim yapılmaktadır. 2001 yılında tarım ürünleri ihracatı, ithalat rakamından 14,000 milyon dolar (14 milyar dolar) fazlaydı. Ama tarımsal başarının da bir bedeli vardır. Çevre korumacılığını savunan kesim, çiftçilerin, kullandıkları çok miktarda yapay gübre ve tarım ilaçları yüzünden çevreye zarar verdiğini iddia etmektedirler. Gerek hükümet, gerek federal yetkililer, doğal kaynakları korumaya özen gösterdiği halde, zararlı çiftlik atıklarının, suyu, yiyecekleri ve havayı kirlettiğini söylemektedirler.
Ülkedeki bilim adamları ve araştırma merkezleri bu konuya uzun vadeli bir çözüm aramaktadır. Genetik yöntemler kullanarak, süratli büyüyen, böceklere karşı dirençli, zararlı kimyasallara ihtiyaç duymayan tohumlar üretmeyi umuyorlar.