Atlas Okyanusu kıyısına dizilmiş birkaç silik koloniden ibaret bir temelden başlayan Amerika Birleşik Devletleri, olağanüstü bir dönüşüm yaşamış ve politika uzmanı Ben Wattenberg’in deyimiyle, dünyadaki hemen hemen her ulusun ve etnik grubun temsilcilerinin oluşturduğu 250 milyonluk bir nüfusu barındıran “ilk evrensel ülke” olmuştur. A.B.D. ayrıca, ekonomik, teknolojik, kültürel, demografik ve toplumsal alanlardaki değişiklik hızının ve yaygınlığının hiç kesilmediği bir ülkedir. Amerika Birleşik Devletleri çok kez, karşılıklı bağımlılığın ve karşılıklı bağlılığın giderek çoğaldığı bir dünyada, diğer ülkelere de kaçınılmaz olarak yayılan modernleşmenin ve değişmenin de habercisi olmuştur.
Buna karşılık Amerika Birleşik Devletleri, kuruluş günlerine kadar izlenebilecek bir süreklilik duygusunu ve bir dizi temel değeri de korumaktadır. Bunlar arasında bireysel özgürlüğe ve demokratik hükümete olan inanç ve herkes için ekonomik fırsat ve gelişme sağlanmasına olan bağlılık ta bulunmaktadır. Ülkenin ve dünyanın yeni bir yüzyılın eşiğine yaklaştığı günlerde, zengin ve çalkantılı bir tarihin mirası olan özgürlük, demokrasi ve fırsat değerlerinin korunmasının ve zenginleşmesinin güvence altına alınması Amerika Birleşik Devletleri’nin sürekli görevini oluşturacaktır.
1776’da Amerika’nın bağımsızlığı ilan edildiğinde ülkede yerleşmiş halkın beşte ikisi İngiliz kökenli değildi. 1790’da yapılan ilk A.B.D. nüfus sayımında, ülke nüfusunun dört milyonun biraz altında bulunduğu ve her yıl yaklaşık 10.000 göçmen geldiği ortaya çıktı. A.B.D. hükümetinin ülkeye gelenlerin kayıtlarını tutmaya başladığı 1820’de göçmenlerin çoğunluğu Kuzey Avrupalıydı; XIX. Yüzyıl sonlarında ise göçmenler daha çok Güney ve Doğu Avrupa’dan gelmeye başlamıştı. Günümüzde çoğunluğu Latin Amerika ve Asya kökenliler oluşturmaktadır. Buna karşın, göçmenlerin geliş nedeni aynı kalmıştır: fırsat ve özgürlük.