Başkan Joe Biden ve Erdoğan G20 Zirvesinde Görüşme Gerçekleştirdi
Başkan Joe Biden ve Erdoğan G20 Zirvesinde Görüşme Gerçekleştirdi

ABD’nin İkinci Dünya Savaşı Zaferi ve Atom Bombası – Amerika Tarihi

4 mins read

Büyük Okyanus’taki savaş Almanya teslim olduktan sonra da sürdü ve en şiddetli son çatışmalar orada yapıldı.  Haziran 1944’te başlayan Filipinler Denizi çatışması Japon donanmasının altını üstüne getirdi ve Japonya Başbakanı Tojo istifa etmek zorunda kaldı. Japonlar tarafından esir alınmamak için iki yıl önce Filipinler’den istemeyerek ayrılmış olan General Douglas MacArthur Ekim’de adalara geri dönüp A.B.D. donanmasının gelmesi için gerekli hazırlıkları başlattı. Leyte Körfezi çatışması Japon donanmasının kesin yenilgisiyle sonuçlandı ve Filipinler sularının kontrolü yeniden Müttefiklerin eline geçti.

1945 Şubat ayında A.B.D. güçleri Manila’yı geri aldılar. Amerika Birleşik Devletleri bunun ardından, Mariana Adaları ile Japonya arasında yaklaşık yarı yolda bulunan Bonin Adaları’ndan Iwo Jima’ya göz dikti. Buna karşılık adayı savunmaya kararlı olan Japonlar oradaki doğal mağaraları ve kayalık araziyi en iyi biçimde değerlendirdiler. A.B.D. bombardımanı kararlı bir Japon direnciyle ve havadan gelen Kamikaze intihar saldırılarıyla karşılaştı. A.B.D. birlikleri Mart ortasında adayı ele geçirdiklerinde yaklaşık 6.000 deniz piyadesi ve Japon askerlerinin de hemen hemen tümü ölmüştü. A.B.D. Japon gemilerine ve hava alanlarına karşı yoğun hava saldırıları başlattı. A.B.D. 20. Hava Filosu, ana Japon adalarını Mayıs’tan Ağustos’a kadar dalgalar halinde bombaladı.

A.B.D., İngiliz ve Sovyet hükümet başkanları, Berlin banliyölerinden Potsdam’da 17 Temmuz 1945’te başlayıp  2 Ağustos’ta sona eren bir toplantı yaparak, Japonya’ya karşı harekatı, Avrupa barış anlaşmasını ve Almanya’nın geleceğine ilişkin politikayı tartıştılar.

Toplantı sırasında, Nazi rejimi altında yetişmiş olan Alman kuşağının yeniden eğitilmesine yardımcı olunması ve ülkede demokratik siyasal yaşamın yeniden kurulmasına ilişkin genel ilkelerin saptanması konusunda anlaşmaya varıldı. Toplantıda ayrıca, Almanya’ya karşı  tazminat talepleri görüşüldü, insanlık suçu işledikleri ileri sürülen Nazi liderlerinin yargılanmaları kararlaştırıldı ve endüstri kuruluşlarının ve gereçlerinin Sovyetler Birliği tarafından alınmasına karar verildi. Buna karşın, daha önce Yalta’da da Sovyetler’in talep ettiği toplam 10 milyar dolar tutarında  savaş tazminatı üzerindeki anlaşmazlık sürdü.

Potsdam Konferansı başlamadan bir gün önce New Mexico’nun Alamogordo kenti yakınlarında bir atom bombası patlatıldı. Bu deneme, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki çok sayıda laboratuarda üç yıldır sürdürülen ve Manhattan Projesi diye bilinen yoğun araştırmaların sonunda gerçekleştirilmişti. Atom bombası atılırsa Japonya’nın daha erken pes edeceğini ve bu ülkeye yapılacak bir çıkarma harekatına oranla  daha az zayiat verileceğini düşünen Başkan Truman, Japonlar 3 Ağustos’a kadar teslim olmazlarsa bombanın kullanılmasını emretti. Müttefikler 26 Temmuz’da yayınladıkları Potsdam Bildirisi’nde,  Japonya teslim olursa ülkenin  imha edilmeyeceği ve halkın esaret altına sokulmayacağı yolunda güvence verdiler; aksi halde ülke “tümüyle yıkılacaktı.”

A.B.D. askeri ve siyasi yetkilileri ile bilim adamlarından oluşan bir komite, yeni silahın hedefleri sorununu incelediler.  Truman, bir yazı göndererek, sadece askeri tesislerin hedef seçilmesini istemiş; sözgelimi, Savaş Bakanı Henry L.Stimson, Japonya’nın eski başkenti olan ve pek çok ulusal ve dinsel yapıtlarla dolu bulunan Kyoto’nun listeden çıkarılmasını başarıyla savunmuştu. Bir savaş endüstrileri ve askeri harekat merkezi olan Hiroşima hedef seçildi.

Enola Gay adlı bir A.B.D. uçağı 6 Ağustos’ta Hiroşima’ya bir atom bombası attı. 8 Ağustos’ta da Nagasaki’ye ikinci bir atom bombası atıldı. Bombanın atılması sayesinde savaşın erken sona ermesinden büyük rahatlık duyan Amerikalılar, bunun neden olduğu korkunç yıkımı ancak uzun bir süre sonra fark ettiler. Japonya 14 Ağustos’ta Potsdam hükümlerini kabul etti; 2 Eylül 1945’te de resmen teslim oldu.

Potsdam’da alınmış olan karar uyarınca, Nazi liderlerin yargılanmalarına Kasım 1945’te Almanya’nın Nuremberg kentinde başlandı. İngiltere, Fransa, Sovyetler Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri’nden gelen seçkin hukukçuların oluşturduğu mahkeme önüne çıkarılan Naziler, sadece bir saldırı savaşı planı hazırlayıp yürütmekle değil, aynı zamanda, Avrupalı Yahudilere ve diğer kişilere karşı Kıyamet (Holocaust) diye adlandırılan sistematik soykırım uygulayarak  savaş ve insanlık yasalarını ihlal etmekle suçlandılar. Duruşmalar on aydan fazla sürdü ve, üç kişi dışında, suçlananların hepsi mahkum edildi.

Avrupa’daki savaşın son günlerinin yaşandığı ve Büyük Okyanus’taki savaşınsa bütün hızıyla sürdüğü bir sırada, 25 Nisan 1945’te, savaş sonrası dünyasına verilecek  biçime ilişkin çok geniş kapsamlı kararlar alındı. 50 ülkenin temsilcileri, Birleşmiş Milletler’in çatısını oluşturmak amacıyla California’nın San Francisco kentinde buluştular.   Hazırladıkları kuruluş yasası ile, uluslararası anlaşmazlıkların barış içinde tartışılacağı ve katılımcılarının hastalık ve açlığa karşı ortak savaşı amaç edineceği bir dünya örgütünün ana hatları çizildi. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Amerika’nın Milletler Cemiyeti’ne üye olmasını reddetmiş bulunan A.B.D. Senatosu, bu kez Birleşmiş Milletler Kuruluş Yasası’nı hemen ve 89’a karşı 2 oyla onayladı. Böylelikle, Amerikan dış politikasına egemen olan yalnızcılık ruhu sona erdiriliyor ve Amerika Birleşik Devletleri’nin uluslararası ilişkilerde önemli bir rol oynamak istediği dünyaya açıklanmış oluyordu.

Rate this post
Haber Oku
Tidings Globe