Sovyetler Birliği’nin çevrelenmesi, Amerika’nın savaş sonrası politikasını oluşturdu. Moskova’daki A.B.D. büyükelçiliğinin yüksek dereceli memurlarından biri olan George Kennan 1946’da Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği uzun bir telgrafta yeni yaklaşımı açıkladı. Yaptığı çözümlemeyi, ülkeye geri döndükten sonra ünlü Foreign Affairs dergisinde “X” imzasıyla yayınlanan bir makalesinde daha da genişletti. Kennan, Rusya’nın geleneksel güvensizlik duygusuna değinerek, Sovyetler Birliği’nin tutumunu hiçbir koşul altında değiştirmeyeceğini iddia etti. Yazdığına göre Moskova, “A.B.D. ile hiçbir zaman kalıcı bir uzlaşmaya varılamayacağına ve ülkemizdeki iç uyumun bozulmasının arzulanan ve gerekli bir şey olduğu inancına körü körüne bağlı” idi. Moskova’nın yayılmaya yönelik baskıları, “Rusya’nın yayılmacı eğilimlerinin sağlam ve uyanık bir biçimde çevrelenmesi yoluyla durdurulmalı”ydı.
Çevreleme doktrininin ilk uygulaması doğu Akdeniz’de yapıldı. İngiltere, komünist güçlerin iktidardaki krallığı bir iç savaş çıkararak tehdit ettiği Yunanistan’ı ve Sovyetler Birliği’nin toprak ödünleri istediği ve Boğazlar’da deniz üssü bulundurma hakkı talep ettiği Türkiye’yi desteklemekteydi. İngiltere 1947’de, artık bu yardımı yapamayacağını Amerika Birleşik Devletleri’ne bildirdi. A.B.D. Dışişleri Bakanlığı hemen bir A.B.D. yardım planı hazırladı. Buna karşılık, Arthur Vandenberg gibi Senato liderleri Truman’a ancak “halkın ödünü koparmaya” başlamak istiyorsa böyle bir şeyi yapabileceğini söylediler.
Truman buna hazırdı. Sonraları Truman Doktrini olarak bilinecek olan bir açıklama yaptı ve “Amerika Birleşik Devletleri politikasının, silahlı azınlıklara ya da dış baskılara baş eğmemekte direnen özgür insanları desteklemek olması gerektiğine inanıyorum” dedi. Bu amaçla, Kongre’nin Yunanistan ve Türkiye’ye ekonomik ve askeri yardım olarak 400 milyon dolar sağlamasını istedi ve gerekli ödenek verildi.
Bu zaferine karşılık, Truman’ın ve Amerikan halkının ödeyecekleri bir bedel vardı. Truman çevreleme politikasına Amerikalıların desteğini sağlayabilmek için, Amerika karşısındaki Sovyet tehdidini olduğundan büyük göstermişti. Yaptığı açıklamalar ülkenin her yanında bir komünizm karşıtı dalganın yayılmasına neden oldu ve McCarthy’ciliğin doğmasına yol açtı.
Çevreleme politikası gereği, savaşta harap olmuş bulunan Batı Avrupa’nın toparlanmasına yönelik yaygın bir ekonomik yardım yapılması gerekiyordu. Amerika Birleşik Devletleri, bölgedeki ülkelerin çoğunluğu ekonomik ve siyasal açıdan istikrarsız durumda bulundukları için, yerel komünist partilerin, savaş zamanında Nazilere karşı koymuş olmalarını değerlendirerek Moskova’nın yönetiminde iktidara geleceklerinden korkuyordu. Birşeyler yapılmalıydı. Dışişleri Bakanı George Marshall, “doktorlar tartışa dursun, hasta kötüleşiyor” demekteydi. Marshall daha önce A.B.D. silahlı kuvvetlerindeki en üst rütbeli subaydı ve İkinci Dünya Savaşı’ndaki Amerikan askeri zaferinin baş düzenleyicisi olarak ün yapmıştı. Marshall 1947 ortalarında, sıkıntıdaki Avrupa ülkelerini “bir ülkeye ya da doktrine değil, açlığa, yoksulluğa, umutsuzluğa ve karışıklığa karşı” bir program hazırlamaya çağırdı. Sovyetler ilk planlama toplantısına katıldılar; ancak daha sonra, kendi kaynaklarına ve sorunlarına ilişkin bilgi vermek ve yardımın kullanılmasını Batı’nın kontrolüne bırakmak yerine toplantıyı terk etmeyi yeğlediler. Geriye kalan 16 ülke, dört yıllık bir dönem için toplam 17 milyar doları bulan bir talep hazırladılar. Kongre 1948 başlarında, Avrupa’nın ekonomik toparlanmasına yardımda bulunmayı onayladı. Bahis konusu yardım programına “Marshall Planı” adı verildi ve genellikle tarihteki en başarılı A.B.D. dış politika girişimlerinden bir olarak değer kazandı.
Savaş sonrası Almanyası, Amerikan, Sovyet, ngiliz ve Fransız işgal bölgelerine ayrılmıştı ve kendisi de dört bölgeye ayrılmış olan başkent Berlin, Sovyet bölgesinin ortasında kalmıştı. Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Fransa kontrollerindeki bölgeleri kendi kendini yöneten tek bir cumhuriyete dönüştürme konusunu görüşmüşlerdi. Sovyetler Birliği Almanya’nın birleştirmesine karşı çıktı ve Almanya konusunda bakanlar düzeyinde yürütülen dörtlü toplantılar dağıldı. Batılı güçler, kendi bölgelerinden birleşik bir federal devlet yaratma niyetlerini açıklayınca, Stalin buna karşılık verdi. 23 Haziran 1948’de Sovyet birlikleri Berlin’i ablukaya alıp kentin Batı ile tüm karayolu ve demiryolu bağlantılarını kestiler.
Amerikalı liderler, Berlin yitirilirse bunun ardından Almanya’yı ve giderek tüm Avrupa’yı yitireceklerinden korktular. Bu nedenle, Berlin Hava Köprüsü (Berlin Airlift) olarak bilinen başarılı bir Batı kararlılığı gösterisi çerçevesinde, müttefik hava kuvvetleri Berlin’e malzeme taşımaya başladılar. Amerikan, Fransız ve İngiliz uçakları, besin maddeleri ve kömür dahil, yaklaşık 2.250.000 ton malzeme taşıdılar. Stalin, 231 gün geçtikten ve 277.264 uçuş yapıldıktan sonra ablukayı kaldırdı.
Doğu Avrupa’daki Sovyet egemenliği Batı’yı korkutuyordu. Amerika Birleşik Devletleri, çevrelemeye ilişkin ekonomik çabaları askeri alanda tamamlamak amacıyla bir askeri ittifak yaratılmasına yönelik çalışmalara önderlik etti. Amerika Birleşik Devletleri ve diğer 11 ülke, ortak savunma ilkesine dayalı bir ittifak olan Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nü (NATO) kurdular. Üyelerden birine yapılacak saldırı tümüne yapılmış sayılacak ve buna uygun bir güçle karşılık verilecekti.
Bunu izleyen yıl, Amerika Birleşik Devletleri savunma hedeflerini açıkça belirledi. Ulusal Güvenlik Konseyi (National Security Council – NSC) Amerikan dış ilişkiler ve askeri politikasını ayrıntılı bir biçimde gözen geçirdi. Ortaya çıkan NSC-68 simgeli belge Amerikan güvenlik politikasında yeni bir yöneliş olduğunu gösteriyordu. “Sovyetler Birliği’nin nerede olursa olsun her hükümeti kontrolü altına almak için çılgınca bir çaba gösterdiği” varsayımını temel alan belge ile Amerika, Sovyet saldırısı tehdidi ile karşı karşıya imiş gibi görünen her müttefik ülkeye yardım yapma vaadinde bulunuyordu. Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa’ya ve Batı Berlin’deki Amerikan, İngiliz ve Fransız varlığına yönelik Sovyet tehditlerine karşılık savunma harcamalarını büyük ölçüde arttırmaya başladı.