İsmindeki nisbeden de anlaşılacağı gibi Azerbaycan’ın Meraga şehrinde doğan ve medeniyet târihimizde Itrî, Dede Efendi gibi isimlerle birlikte Türk mûsıkîsinin en önemli bestekârlarından kabûl edilen ünlü Türk mûsıkî nazariyatçısı. Bu genel tanımı yapmamıza rağmen, yaşadığı dönemde Arap, Fars ve Türk mûsıkîlerinin nazariyat noktasında ayrılmamış olduğunu ve Klâsik Türk Mûsıkîsi geleneğimizin o târihlere kadar indirilemeyeceğini söyleyenler de mevcuttur. Bu değerlendirmeler ilmî ölçütler içinde yapılmış olsalar da Merâgî’yi medeniyet târihimizde bir yere koymak, yine yaşadığı çağda bütünleşik İslâm medeniyetinin bir cüzü olan diğer unsurların hakkı olduğu kadar, kendisinin Türklüğü dolayısıyla, belki daha fazla olarak bizim hakkımızdır.
Babası da bir âlim ve kendisi gibi mûsıkîşinâs olan Merâgî, genç yaşta doğduğu yerden ayrılıp Tebriz’e giderek Celâyir sarayına girmiş ve sultânın oğullarına nedîm tâyin edilmiştir. Bunlardan birisi de ileride Yıldırım Bâyezid’le Timur arasında bir ihtilâfa ve probleme yol açacak olan Celâyiroğlu Ahmed’dir. Merâgî, Celâyir sarayında, Tebriz ve Bağdat’ta, Timur’un bölgeyi hallaç pamuğu misâli attığı târihe (1396) dek 30 yılını geçirmiştir. Bu zaman zarfında Hâfız-ı Şirâzî ve Seyyid Şerif el-Cürcânî ile de tanışan büyük müzisyen, Şirâzî’nin bâzı şiirlerini de bestelemiştir.
Timur’un Azerbaycan’ı zaptetmesinden sonra Ahmed Celâyir’le birlikte Bağdat’a giden Merâgî, bu bölgelerin de siyâsî çalkantılara sahne olması ve hâmisinin kaçması dolayısıyla sâhipsiz kalmış, muhtemelen Timur’un –beş yıl süren- “Yedi Yıllık Sefer”i öncesinde onun verdiği nişanla Semerkand’a gelmiştir. Burada onun veliahdı Muhammed Mirza’nın, ardından da Şahruh’un oğlu Baysungur’un ve onun ölümü üzerine Herat sarayında Şahruh’un himâyesine girmiş ve bu hâmilikler altında Celâyiroğulları’ndan başlamak üzere hemen her hâmisine ithâfen yeni mûsıkî usulleri geliştirmiştir.
Kendi îcâdı olan musıkî usulleri (Celâyir sarayında: darb-ı rebî, darb-ı fetih, darb-ı şâhî; Şahruh’un himâyesinde: devr-i adl) dışında musîkî nazariyeleri üzerine kitaplar da (Câmiü’l-elhân, Makâsidü’l-elhân, Şerh-i kitâbü’l-edvâr vd.) telif eden Merâgî’nin şöhreti hayattayken epey yayılmıştı. 1422’de (II.) Murad’ın emriyle yazılan Mecmuâ-i Güfte’de çeşitli formlarda 65 bestesi kayıtlıdır. Ayrıca, Semerkand’a gelip buradaki ünlü medresede ders alan ve sonraki yılların meşhûr bir sûfîsi olarak temâyüz edecek genç Abdurrahman Câmî ile de muhtemelen onun hocası, kendisinin de arkadaşı olan Kadızâde-i Rûmî vâsıtasıyla tanışan Merâgî, onun şiirlerinden de besteler yapmıştır.
Bu büyük üstâd, Sinnâme adlı biyografisini kaleme aldıktan 5 yıl sonra bir vebâ salgını sonucu Herat’ta hayatını kaybetmiştir.
Göktürk Ömer Çakır