Fütüvvetle ilgili görüşleri olan müellif, bugün İran’ın Türkmenistan sınırı yakınındaki Üstüvâ yöresinde Rebîülevvel 376 (Temmuz 986) tarihinde doğdu. Küçük yaşta babasını kaybedince akrabalarından Ebü’l-Kâsım el-Yemânî’nin himayesinde büyüdü. İlk ilim tahsilini onun gözetiminde yaptı.
Kuşeyrî hesap öğrenip maliye memuru olmak amacıyla genç yaşta Nîşâbur’a gitti. Burada dönemin tanınmış sûfîlerinden Ebû Ali ed-Dekkâk’ın sohbet meclisini katıldı ve kendisinden etkilenerek müridi olmak istedi. Dekkâk ona önce ilim tahsil etmesini söyledi. Bunun üzerine Kuşeyrî fıkıh, kelam ve hadis öğrenmeye yöneldi. Bu dönemde Bâkıllânî’nin eserlerini inceleyerek Eş’arî kelâmını benimsedi. İlimle meşgul olduğu bu yıllarda bir yandan da mürşidi Dekkâk’ın sohbetlerine devam ederek tasavvufî terbiyesini tamamlamaya çalıştı. Dekkâk onu kızı Fâtıma ile evlendirdi ve medresesinde ders vermesine izin verdi.
Sülemî’yeintisap ederek tasavvufî bilgisini ve tecrübesini arttıran Kuşeyrî güzel hitabeti ve etkili vaazlarıyla Horasan bölgesinde büyük bir üne kavuştu. Bölgenin yöneticisi olan Tuğrul Bey’in veziri Amîdülmülk el-Kündürî, Mu’tezile mezhebi taraftarı olduğu için Eş’arîkelamcılarına karşı tavır aldı ve Tuğrul Bey’i ikna ederek Kuşeyrî başta olmak üzere önde gelen Eş’arî âlimlerin yakalanıp hapsedilmeleri için izin aldı. Nîşâbur’un eski kalesine hapsedilen Kuşeyrî bir müddet sonra dostları tarafından kurtarıldı. Bu olayın ardından bir grup âlimle Bağdat’a gitti. On yıl Kündürî’nin baskısı altında sıkıntılı bir ömür süren Kuşeyrî, Alparslan tarafından vezirin idam edilmesi ve yerine Nizâmülmülk’ün getirilmesiyle rahata kavuştu. Nîşâbur’a dönerek medresesinde ders vermeye ve vaaz etmeye devam etti.
Son yıllarını refah içinde geçirdikten sonra 16 Rebîülâhir 465 (30 Aralık 1072) tarihinde Nişabur’da vefat etti. Mürşidi ve kayınpederi Ebû Ali ed-Dekkâk’ın medresesinin haziresine gömüldü. Kabri günümüze ulaşmıştır.
Tasavvuf, kelâm, hadis, fıkıh, tefsir, dil ve edebiyat gibi ilim dallarında geniş bilgisi olan Kuşeyrî daha çok bir mutasavvıf olarak tanınır. Kaynaklarda kendisine Kuşeyriyye adıyla bir tarikat nispet edilmiştir. En seçkin öğrencilerinden Abû Ali el-Fârmedî vasıtasıyla Gazzâlî’yi etkileyen Kuşeyrî tasavvufun Ehl-i Sünnet inancına tam anlamıyla uyduğunu göstermeye çalışmış, bu nedenle sûfîlerin tartışmalı görüşlerine kitaplarında yer vermemiştir.
Kuşeyrî fütüvvet anlayışına eserlerinde özel bir yer ayırmıştır. Konuyla ilgili Ebû Hafs el-Haddâd, Cüneyd-i Bağdâdî, Muhâsibî, Dekkâk ve Sülemî gibi kendinden önceki meşhur sûfîlerin görüşlerini aktarır. Hem bu dünyada hem de âhirette kimsenin senden dolayı bir kötülükle karşılaşmamasını, başkasını kendine tercih etmeyi, insanların hatalarını görmezden gelmeyi, düşmanının senden dolayı utanmamasını ve halkın senin hakkında söylediklerine kulağını tıkamayı fütüvvetin özellikleri arasında sayar.Kuşeyrî’yegöre fütüvvetin aslı kişinin her türlü söz ve fiilinde doğruluk üzere olmasıdır. Fütüvvet ehlinin Kur’ân’daki örneği ise Ashâb-ı Kehf’tir. Putları kırmasından dolayı Hz. İbrahim fetâ olarak adlandırılır.Nefsinin arzularına uymayarak nefis putunu kıran kimse de fetâdır. Kuşeyrî fütüvveti Allah için olan fütüvvet ve Allah’ın yarattıklarına karşı gösterilen fütüvvet olmak üzere ikiye ayırır. Allah’ın hukuku gözetilerek gerçekleştirilen fütüvvet, bir kimsenin hiçbir memnuniyetsizlik göstermeden kendi tercihiyle Allah’ın emirlerine itaat etmesidir. Halkın hukukuyla ilgili fütüvvet ise adaleti gözetmek, insanları özür dilemek zorunda bırakmamak, insaflı olmak ve intikamı terk etmektir. Kuşeyrî bir kimsenin fütüvvetteki derecesinin o kimsenin insanlara karşı diğerkâmlığı, hizmeti ve bu uğurda sarfettiği çabayla ölçüleceğini söyler.
Kuşeyrî’nin kitapları arasında özellikle bir tasavvuf klasiği olan er-Risâle (trc. Süleyman Uludağ, İstanbul 2012) ve işârî metodla yazdığı Letâifu’lişârât (trc. Mehmet Yalar, İstanbul 2013) adlı tefsiri meşhurdur. Ayrıca risaleler şeklinde 10’u aşkın eseri vardır.
Abdürrezzak TEK
KAYNAKÇA
Abdülkerîm el-Kuşeyrî, Risâle, (çev. Süleyman Uludağ), İstanbul 1981, s. 305-311; Ebu’l-Hasan Ali b. Osman el-Hücvîrî, Keşfü’lmahcûb: Hakikat Bilgisi (çev. Süleyman Uludağ), İstanbul 1982, s. 272; İbn Hallikân, Vefeyât, III, 205; Zehebî, el-‘İber, Küveyt 1960, III, 259; Yâfiî, Mir’âtü’l-cenân, II, 91; Sübkî, Tabaķāt (Tanâhî), III, 374-423; VII, 153-162; İbn Kesîr, el-Bidâye, XII, 107; Câmî, Nefehât (trc. Süleyman Uludağ-Mustafa Kara), İstanbul 1995, s. 621; Süyûtî, Tabakātü’l-müfessirîn, Beyrut, ts. (Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye), s. 61-63; İbnü’l-İmâd, Şezerât, III, 319; Zebîdî, İthâfü’l-asfiyâ, s. 251; Harîrîzâde, Tibyân, III, vr. 71b-74a; Brockelmann, GAL, I, 432-433, 556; Suppl., I, 770-772; A. J. Arberry, “Al-Qushairī as Traditionist”, Studia OrientaliaIoannı Pedersen, Kopenhagen 1953, s. 12-20; İbrâhim Besyûnî, el-İmâm elĶuşeyrîsîretühû, âŝârühû, mezhebühûfi’t-tasavvuf, Kahire 1972; Fritz Meier, “Qusayrī’sTartīb as-Sulūk”, Oriens, XVI (1963), s. 1-39; RashidAhmad, “Abu Al-Qāsim Al-Qushairi as a TheologianandCommentator”, IQ, XIII/1 (1969), s. 16-69;Yüksel Göztepe, Abdülkerim Kuşeyrî’de Hâller ve Makâmlar, (Ankara Ün. SBE, Doktora Tezi), Ankara 2006, s. 337 vd.; Süleyman Uludağ, “Kuşeyrî, Abdülkerim b. Hevâzin”, DİA, XXVI, 473-475.