Türk matbuat târihinin, bir Türk tarafından imtiyâzı alınarak neşredilen ilk özel gazetesi Tercümân-ı Ahvâl’in kurucusu, Yozgatlı Çapanoğulları âilesine mensup olduğu için Çapanzâde Agâh olarak da anılan gazeteci. Tıbbiye-i Şâhâne-i Adliye’de yedi yıl okusa da buradaki eğitimini tamamlayamamış; fakat okuldan, Fransızca, İngilizce ve İtalyanca öğrenmek sûretiyle önemli bir fayda sağlayarak ayrılmıştır. Bu bilgisi dolayısıyla Bâbıâli Tercüme Odası’nda memuriyete başlayan Agâh Efendi, Rıfat Veliyüddin Paşa’nın mâiyet kâtibi olarak üç yıl Paris’te bulunmuş, 1855’te İstanbul’a dönünce, Karantina müdür muavinliği ve ardından Rumeli orduları başmütercimliği görevlerine getirilmiş, Kırım Savaşı’ndan sonra yürüttüğü Mostar mutasarrıf vekilliğinden ayrıldıktan sonra 21 Ekim 1860’tan îtibâren Şinâsî ile birlikte Tercümân-ı Ahvâl’i çıkarmaya başlamıştır.
Türkiye’de ilk gazete yayıncılığı 18. asrın bitimi eşiğinde Fransızlar tarafından yapılmaya başlanmış, ilk Türkçe gazete, meşhûr Mısır Vâlisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa tarafından 1828’de çıkarılan Vak’a-i Mısriye olmuştur. İstanbul’da neşredilen ilk gazete ise, Sultan (II.) Mahmud’un buyruğuyla 1831’de yayın hayâtına başlayan ve resmî bir hüviyeti olan Takvim-i Vekâyî’dir. 31 Temmuz 1840’ta neşrine başlanan Cerîde-i Havâdis ise, 1815’ten beri Türkiye’de yaşayan ve Mayıs 1836’da çıktığı bir av gezintisinde bir çocuğu yaraladığı için tutuklanması üzerine İngiliz elçiliğinin kapitülasyonlara dayanarak Osmanlı Devleti’ne nota verdiği ve siyâsî baskılar sonucu salıverilmesini sağladığı William Churchill’e özür mâhiyetinde tevcîh edilen gazete yayımlama imtiyâzı sâyesinde ve onun tarafından neşredilen yarı resmî bir gazetedir.
Yayın hayâtı boyunca Ahmed Vefik Paşa, Ziya Paşa, Nâmık Kemal gibi isimlerin de yazı kadrosunda yer aldıkları Tercümân-ı Ahvâl, gazetecilik târihimizde pek çok ilke imzâ atmış, önemli bir mevkûtedir. Meselâ imzâlı başyazı geleneği, “Politika-i zamaneye dâir bend-i mahsûsadır” başlığıyla ilk defa bu gazetenin 30. sayısında başlamış, hükûmet yardımı almadan neşredilen müstakil kimliğiyle bâzı hükûmet faaliyetlerine dâir eleştiriler ilk kez bu gazetenin sütunlarında boy göstermiş, abone ve tefrîka kavramları yayın hayâtımıza onunla girmiştir. Tabiî bu sebeple yayınlanmaya başladıktan sekiz ay sonra, Ziya Paşa’nın eğitim sitemindeki yanlışlıklara mütedâir tenkîdî yazısı sebebiyle, ilk kapatılan gazete olmak “başarı”sı da Tercümân-ı Ahvâl’in olmuştur. 25. sayısına kadar sâdece Pazar günleri çıkan gazete, gördüğü ilgi üzerine ebatı küçültülerek haftanın üç, bir süre sonra beş günü, 740. sayısından îtibâren de cuma hâriç her günü çıkarılmaya başlanmıştır.
Agâh Efendi, muhtemelen gazetenin müstakil kimliğinin ılımlı da olsa muhalif bir tavra sebep olmasının önüne geçmek ve rakîbi Cerîde-i Havâdis karşısında müslüman bir imtiyâz sâhibinin çıkardığı gazeteye dolaylı da olsa verilecek destekle kamuoyu muhalefetini izâle etmek amacıyla 1861’de 5.000 kuruş maaşla Postâne-i Âmire Nâzırlığı’na getirilmiş, Vapurlar Nezâreti ile Ereğli Kömür Mâdeni Nezâreti de onun uhdesine bırakılmıştır. İlk özel gazetenin sâhibi Agâh Efendi, Dîvân-ı Muhâsebât üyeliği sırasında Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin üyesi olduğu için vazifesine son verilmiş, o da 10 Mart 1866’da gazetesinin 792. sayısını çıkartıp yayına son vererek Ali Suâvi’yle Fransa’ya kaçmıştır. Avrupa’da, Yeni Osmanlılar’ın yayın organlarında da gazetecilik faaliyetini sürdürmüş olan Agâh Efendi, aftan yararlanarak Kasım 1871’de İstanbul’a dönüp İzmir mutasarrıflığı ve Şûrâ-yı Devlet âzâlığı yapıp sonrasında Bursa ve Ankara’ya sürülmüş, tekrar affını tâkîben Rodos ve Midilli mutasarrıflıklarında bulunmasının akabinde Atina sefiri olarak görev yaptığı Medînetü’l-hikemâ’da[1] vefât etmiştir. Ebüzziya Tevfik’e göre, “kendisine her ne konuda danışılsa şüphesiz en doğru fikri almak mümkün” olan Agâh Efendi, Sultan Mahmud Türbesi hazîresinde medfundur.
Göktürk