Osmanlı padişahlarından II. Bayezid, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman dönemlerinde hekimbaşılık yapmış Türk tabibidir. Babası, Hekim Kemal Şirvanî’dir. Asıl adı Mehmed b. Kemaleddin, lakabı Ahi Çelebi’dir. Doğum tarihi belli değildir. Muhtelif kaynaklarda verilen tarihler de çelişkilidir. Tebrizli ve Karakoyunlu Türklerinden olduğu söylenir. Babasıyla birlikte Kastamonu’da Candaroğlu İsmail Bey’in hizmetine girdi. Candaroğulları Beyliği’nin Osmanlı topraklarına katılması üzerine İstanbul’a gelerek Fatih Sultan Mehmed’in hizmetinde bulundu. Ahi Çelebi, Osmanlı başhekimliği müessesesinde ilmiye sınıfına intisap etmeden ve herhangi bir tıp tahsili görmeden hekimbaşılığa kadar yükselen hekimbaşılardandır. Hekimlikle ilgili ilk ve temel bilgilerini babası Kemal Şirvanî’den almıştır. Klinik tıpla ilgili tahsilini Fatih Sultan Mehmed devri ulemasından Hekim Kutbeddin (ö. 1497) ile Hekim Altuncuzâde’den tamamlamıştır. Ahi Çelebi, İstanbul Mahmutpaşa’da serbest hekimlik yapmaya başlamış, içtihatlarındaki isabet ve teşhislerindeki doğruluktan dolayı kısa zamanda tanınmıştır. Otlukbeli savaşında (1473) ordu hekimi, ardından da Fatih Sultan Mehmed’in Edirne’deki sarayına hassa hekimi olmuştur. Darüşşifa hekimlerinden Muhyiddin ve Hacı’nın saraya intisaplarıyla Fatih Darüşşifası’na Reisü’letibba olarak atanmıştır. II. Bayezid’in tahta çıkmasıyla saray hizmetlileri arasına alınmış, kısa sürede padişahın dostluğunu kazanarak onun musahibleri arasına girmiş, müteakiben Matbah-ı Âmire ve Matbah Eminliği’ne getirilmiştir. Hakkında çıkarılan dedikodular yüzünden bu görevinden bir ara azledilmişse de söylentilerin asılsız olduğunun anlaşılması üzerine affedilmiş ve Ekim 1507’de hekimbaşılığa atanmıştır. Bu görevini II. Bayezid’in ölümüne (1512) kadar, yaklaşık dört buçuk yıl sürdürmüştür. Ahi Çelebi, Yavuz Sultan Selim’in tahta geçmesiyle azledilmiş, ancak Nisan 1515’de yeniden başhekimliğe getirilmiş ve Eylül 1520’ye kadar yaklaşık beş buçuk yıl bu görevi yürütmüştür. Bu süre zarfında Yavuz Sultan Selim’in Şir Pençe hastalığının tedavisi ile uğraşmış, ancak geç kalınmasından dolayı padişahı tedavi edememiştir. Yavuz Selim, bu durumu biraz da latifeli bir dille eleştirmiştir: Bize derman eder sanır idim Ahi / Ölesiye tabib imiş o dahi. Kanunî’nin tahta çıkmasıyla hekimbaşılıktan azledilen Ahi Çelebi, 1523 veya 1524’te Hac görevinden dönerken hastalanmış, Kahire’de vefat etmiş ve İmam Şafi’nin kabrinin yanına gömülmüştür.Ruhullah Çelebi adında bir oğlunun olduğu bilinen Ahi Çelebi, cami ve hamam gibi pek çok eser yaptırarak bunlara zengin vakıflar tahsis etmiştir. Eserleri: Ahi Çelebi’nin, beşi tıpla ilgili olmak üzere altı kitabı bulunmaktadır. Hasatü’l-Kilyeve’l-Mesane: Böbrek ve mesane taşlarının meydana geliş sebepleri, belirtileri ve tedavi yolları hakkında devrinin tıp anlayışına göre Türkçe olarak yazılmış, on bölümden oluşan kitaptır. Türkiye kütüphanelerinde tespit edilen altı yazma nüshası vardır. el-Fevaidü’s-Sultaniyyefi’l-Kavâidi’t-Tıbbiyye: Sağlığın korunması, sıhhat ve maraz üzerine yazılan bir mukaddime, üç makale ve bir hatimeden meydana gelen Farsça bir eserdir. SüleymaniyeFatih Kütüphanesi, nr. 3592’de kayıtlıdır ve 91 varaktan oluşur. Şerh al-Mucez: İbn Nefis (ö. 1288) tarafından yazılan fakat dilinin zor anlaşılmasından dolayı Cemaleddin Aksarayî tarafından Hal-al Mucez adıyla sadeleştirilen eserdir. Genel tıp üzerine yazılan eser, dört fenden meydana gelir. Birinci fende insan bedeninin hâli; ikinci fende ilaçlar, gıdalar ve bitkiler; üçüncü fende organlar ve patolojileri; dördüncü fende hastalıklar anlatılır. Eser, insan anatomisi ile ilgili bilgiler yanında, bugün lepra tüberosa ve viteligo diye adlandırılan hastalıklardan bahsedilmesi bakımından önemlidir. Türkiye’deki bazı kütüphanelerde yazma nüshaları vardır. Risale fi’t-Tıb: Genel tıpla ilgili hastalıklardan korunma ve sağlığı muhafaza etme konusunda yazılmış Türkçe tıp kitabı olup, Türkiye’deki bazı kütüphanelerde nüshaları mevcuttur. Mesnevi fi’t-Tıb: Mesnevi tarzında tıpla ilgili yazılmış manzum bir eserdir. Revan köşkü, nr. 1688/2’de kayıtlıdır. Terkib-i Mürekkeb: Mürekkep konusunda yazılmış eserdir. Kitapta, makbul olan mürekkebin özellikleri verilmiş; mürekkep yapımında kullanılan maddeler ile mürekkebin akıcı olması için kullanılan maddeler, mürekkep elde etmenin usulleri ile siyah, beyaz, yeşil, sarı, kırmızı, altunî ve erguvânî renk mürekkeplerin terkipleri anlatılmıştır
Ahilik Ansiklopedisi