Gümüşhane’nin Emirler mahallesinde doğan Nakşibendî – Hâlidî şeyhi Ahmed Ziyâeddin Efendi, 10 – 15 yaşlarında âilesiyle Trabzon’a, 1831’den sonra da amcasıyla İstanbul’a göç etmiştir. Sefîne-i Evliyâ’dan nakledilen bir rivâyete göre beş yaşında Kur’ân-ı Kerîm’i, sekiz yaşında Kasâid, Delâil-i Hayrât[1] ve Hizb-i ‘zam’ı hatmedip icazet almıştır. İstanbul’da, Beyazıt Medresesi’nde eğitim gören ve Alaca Minare Tekkesi’nde Hâlidî şeyhi Ervâdî’ye intisâb edip 1848’de Mahmud Paşa Medresesi’ndeki hücresinde iki halfetten sonra ondan hilâfet alan ve Süleymâniye Medresesi’nde de ders gören Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî dinî kariyeri boyunca verdiği hilâfetlerle de Hâlidîye kolunun yayılmasında çok büyük bir katkı sağlamıştır.
Bugün yerinde Defterdarlık binasının bulunduğu Cağaloğlu’ndaki Fatma Sultan Camii’ni tekkeye dönüştüren Gümüşhânevî, ikinci hacca gidişinden sonra Mısır’da bir süre kalıp Câmiü’l Ezher ve Seyyidinâ Hüseyin Camii’nde hadis dersleri okuttu. Mısır’daki faaliyetlerinin, bağımsızlık temayüllerine karşı, Osmanlı Devleti’nin buradaki siyâsî varlığını pekiştirmeye müteveccih bir göreve dayandığı, burada görüştüğü tarîkat şeyhleri vâsıtasıyla devlet lehine kamuoyu oluşturduğu düşünülmektedir. Diğer yandan Sultan (II.) Abdülhamid’in emir ve himâyeleri ile Türkistan’a gönderilen dervişler heyetinde onun rahlesinden geçenler ve tâkipçilerinin bulunması da câlib-i dikkattir.
Gümüşhânevî’nin biyografisinde dikkat çekici olan bir safahat da 93 Harbi olarak anılan 1877 – 1878 Osmanlı – Rus harbinde Trabzon yoluyla Kars’a giderek masrafını kendi kesesinden karşıladığı seksen atlıyla fiilen savaşa iştirâk etmiş olmasıdır. Savaşın hafiflediği bir zaman aralığında Of’a gelmiş, burada dersler okutup birçok kişiyi halvete sokarak hilâfet verdikten sonra dönüp Batum cephesinde tekrar savaşa iştirâk etmiştir.
Onun dinî kimliğinin yanında bir de kültürel ve sosyal hayâtımıza yaptığı katkıları anmamak olmaz. Dergâhının mensupları arasında bir yardım sandığı kurup, aktüel tâbirle “yastık altı” dediğimiz dolaşım dışı sermâyeyi ve birikimi toplamış, bu âtıl varlıkla bir matbaa tesis edip basılan eserlerinin ücretsiz olarak dağıtılmasını temin etmiştir. Ayrıca yine bu sermâyeden ayrılan vakıflarla İstanbul, Kastamonu, Bayburt (Ziyâiyye Kütüphânesi), Rize (Gümüşhânevî Kütüphânesi) ve Of (Uğurlu Çufuruksa Hacı Ahmet Kütüphânesi)’ta büyük kütüphâneler vücûda getirilmesini sağlamıştır. Günümüzde koleksiyonu İstanbul Müftülüğü arşivlerine ve Süleymâniye Kütüphânesi’ne aktarılan İstanbul’daki tekke kütüphânesinde (Merkez Fatma Sultan Kütüphânesi) mükerrer pek çok kitap olmakla berâber, sayısı 20 bine yaklaşan bir koleksiyon vakfedilmiştir. Tesiri ve şöhreti İslâm dünyasının dört bir yanına yayılan, 19. asır mutasavvıfı Gümüşhânevî, Tasavvuf, ahlâk, fıkıh ve akâid konusunda pek çok eser vermiştir. Bunlardan başlıcaları, Câmiü’l-usûl adlı tasavvuf ve tarîkat âdâbı hakkındaki kitabı ile Râmûzü’l-ehâdis adlı ahlâk hadisleri derlemesi ve Câmiü’l-mütûn adlı ehl-i sünnet akâidi üzerine yazılmış eseridir.
Göktürk