İslam dininin geleneklerine bakıldığı zaman çocuğun eğitimi dünyaya geldikten sonra değil, daha dünyaya gelmeden yani anne karnındayken başlar. Bu sebeple çocuk sahibi olacak eşler, çocuk anne karnındayken helal daire içinde yaşamaya özen gösterirler. İslam’a uygun olmayan davranışları sergilemek anne karnındaki çocuğa etki edeceğine inanırlar.
Çocuğun eğitimi, ilk olarak ve tabii olarak toplumun temel taşı olan ailede başlar. Açıktır ki ailede alınan eğitim kişinin tüm hayatını etkiler. Ailede alınan din ve ahlak eğitimi her çocuk için aynı düzeyde olamamaktadır. Bazı çocukların, ailede sağlıklı bir din ve ahlak eğitimi almalarının önünde bazı engeller olabilmektedir. Bu bağlamda bazı ailelerin dine karşı ilgisiz bir tutum ve davranış içinde olmaları; ilgili olan ailelerin de bazılarının etkili bir din eğitiminin metot ve yöntemlerini bilmemeleri sonucunda, çocukların büyük çoğunluğunun, bu kritik dönemi, din eğitimi açısından verimli geçirememelerine neden olmaktadır.45 “Aile ortamında verilen din eğitimi tarzının, sonraki yıllarda çocuğu dinden uzaklaştıran ya da dini değerlere bir daha kopmamak üzere bağlayan iki yönünün bulunması bakımından oldukça önem arz ettiği söylenebilir.”
Birey doğumdan itibaren getirdiği kapasitesi ve yetenekleri ile çevresiyle etkileşim sürecinde toplumsallaşır ve sosyalleşir. Birey içinde yaşadığı toplumun inanç ve dini uygulamalarından etkilenir ve yaşadığı toplumun bir parçası olarak dinini öğrenir. Ailesinin ve içinde yaşadığı toplumun dinini öğrenerek, din ile ilgili davranış ve tutumlarını şekillendirir.
“Amerikalı din eğitimcisi olan James M. Lee, geleceğin din eğitiminin aile temelli olması gerektiğini belirterek özetle şunları söylemektedir: Potansiyel olarak en kapsamlı ve en başarılı din eğitimi programı aile temelli din eğitimidir. Yaşam en derin ve kişisel seviyede aile içinde yaşanmaktadır. Hatta bu durum parçalanmış ya da tek anne ve babadan oluşan aileler için bile geçerlidir. Psikolojik veriler şunu ortaya koymaktadır ki; kişinin değer ve tutum yapısı ilk altı yaşında oluşmaktadır. Bu da büyük ölçüde aile içinde yaşanmaktadır. O bakımdan aile hayatı ve aile temelli din eğitimi, son derece önemli görülmektedir.”
Bireyin gençlik ve yetişkinlik dönemindeki dini inanç, duygu, tutum ve davranışlarının temeli de büyük ölçüde çocukluk döneminde ailede atıldığından dolayı, verilecek iyi bir eğitimle çocukta din duygusunun sağlıklı bir gelişimi sağlanabileceği gibi, bireyin ilerideki sağlıklı bir dini yaşam sürmesine katkı sağlayacaktır. Aksi durumda yanlış ya da baskı ve zorlamalarla bir eğitim vermek suretiyle ondaki din duygusunun körelmesine hatta ileriki dönemlerde dinden uzaklaşmasına neden olunabilir.
Bu nedenle bu konuda oldukça hassas davranmak gerekmektedir. Genel olarak bizler “Anne babalar ve din eğitimcileri olarak, çocuklarımızın bizim inandığımız dine inanmalarını, ona bağlanmalarını arzu ederiz. Gönlümüz bunu ister. Bu, son derece doğal bir durumdur. Ancak bu arzumuzu gerçekleştirmek amacıyla kendi inanç dünyamızı onlara dayatmaya, empoze etmeye, buyurgan bir tavır takınmaya, bizim sunduklarımızı onların hiç sorgulamadan kabullenmelerini, bizi aynen taklit etmelerini istemeye kalkışmamız, hoş görülecek bir tutum değildir; bundan olumlu sonuç alınmaz. Din eğitimi adına böylesi bir yaklaşım, çocuklarımızın özgürleşmelerini değil tutsaklaşmalarını doğurur.”50 Anne babaların bu tutumları çocukların hayatlarının tamamını etkileyebilmektedir. Örneğin; bir çocuğun baskı ve zorlamalarla namaz kılmaya alıştırılmaya çalışılması, bu çocuğun sadece anne ve babasının yanındayken namaz kılması ve onlar yokken namazı terk etmesi hatta belli bir yaştan sonra bir daha namaz kılmak istememesi baskı ve zorlamayla çocuğa hiçbir davranış kazandıramayacağımızın göstergesidir. Bu yüzden çocuğa din eğitimi verirken ona biraz zaman vermek gerekir.
Öncelikle çocuğun yapması istenilen davranışı anlatmak, ona öğretmek gerekir ki çocukta farkındalık oluşsun. Tabi önemli konulardan biri de çocuktan yapmasını istediğimiz davranışları örnek olarak görebileceği rol model olabilmek. Yani çocuktan yapılması istenen davranış anne baba tarafından sergilenmiyorsa anne babasının bu isteği çocuk tarafından karşılıksız bırakılır. Yani anne veya baba çocuğa sürekli kitap okumasını emrederek onun kitap okumasını istiyor ve hatta kitap okumanın yararlarını sürekli olarak çocuğa anlatıyorsa, bu durum çocuğun belki de kitap okumaktan nefret etme derecesine ulaşmasına neden olabilmektedir. Hal bu ki evde yarım saatte olsa tüm ailenin bir araya gelip belli bir kitap okuma saatinin olması durumunda okumak, çocuk için eziyet değil, bir zevk haline gelebilecektir.
Çocuk doğası gereği oyun oynamaya, eğlenmeye ihtiyaç duyar. Bundan dolayı ailede bireylerinin dikkat etmesi gereken bir husus da; çocuğu küçük yaşlardan itibaren yoğun dini sohbetler ortamında bırakılarak, oyun ve eğlence isteğinin bastırılması davranışıdır. Bu durum, dindarlık seviyesi oldukça yüksek olan ailelerde çocuğun oyun isteği bastırıldığı veya engellendiği durumlarda, dini eğitimin ölçüsüz yapıldığı ailelerde çocuğun gençlik dönemlerinde ailenin değerlerine ve kutsal kabul ettiklerine karşı isyankâr tavırlar sergilediği görülmektedir.51 Bu sebeple çocuğa din eğitimi verilirken de kararında verilmeli, çocuğu yaşının vermiş olduğu vazgeçilmez bir dönem olan oyun ve eğlenceden mahrum etmenin getireceği sonuçlar öngörülmelidir.
Bazı aileler, çocuklarının küçük yaşlarda yaptıkları yanlış davranışlara çocuk büyüdüğü zaman bu davranışından vazgeçer beklentisine girmektedirler. Hatta bazı aileler uygun olmayan davranışlarına alkış tutup çocuğun bu davranışını destekleme mesajı vermekte, daha sonra çocuk biraz büyümeye başladığı zaman bu davranıştan vazgeçirmeye çalıştıklarında bunu başarmakta güçlük çekmektedirler. Bu durumda, tutarlı davranmayan anne babaya bakan çocukta davranışlarında tutarlı olmamaya başlamaktadır. Bu gibi zamanında müdahale edilmeyen yanlış davranışlar, ileride anne babanın çocuktan şikâyet etme sebebi haline gelmektedir. Bu sebeplerden dolayı, çocuklar küçük yaşlardan itibaren; ana babaya, öğretmene ve büyüklere itaate, küçüklere karşı sevgi ve şefkatle davranmaya sevk edilmeli, kaba davranışları düzeltilmeli ve bu davranışların bilinci verilmelidir. Çocuğun iyi davranışları takdir edilerek kontrollü bir şekilde ödüllendirilmeli, hatalı davranışlarında, hemen kızmak yerine yapıcı olmalı ve doğruya yönlendirerek uyarılmalı, çocuğun gururunu incitecek davranışlardan, fiziksel şiddetten ve eleştirilerden kaçınılmalıdır. Unutulmaması gereken en önemli nokta ise; çocuğun yanlış davranışı ve tutumunu engellenmeye çalışılırken, mutlaka davranışın doğrusu da anlatılmalıdır. Hataların düzeltilmesinde, hakaret etme, azarlama, bağırıp çağırma, arkadaşlarıyla arasında bir takım kıyaslamalar yapma ve kıskandırma gibi fayda getireceği zannedilen davranışlar, çocuğa faydadan çok zarar getirir. Çünkü bu hareketler çocuğu arsızlığa ve inat ederek aynı yanlış işi tekrarlamaya sevk eder. Esasen bu gibi tutumlar sözlü eğitimin çocuk üzerindeki etkisini kaldırır.
Günümüzde çocuk eğitiminde karşılaşılan sorunlardan birisi de toplumumuzda var olan otoriter anlayışa bir tepki olarak gelişen aşırı özgürlük anlayışıdır. Bu anlayışın yaygınlaşmasının bir sonucu olarak da kimsenin sözünü dinlemeyen, her istediğini yapmak isteyen, sınır tanımayan, şımarık ve bencil çocuklar yetişmeye ve çoğalmaya başlamıştır. Tabii olarak bu anlayışın yerleşmesinde ailede alınan eğitimin önemli rolü vardır. Günümüzdeki ebeveynlerde ‘Ben görmedim çocuğum görsün, ben yaşamadım o yaşasın’ anlayışı çocuklara çokça yansıtıldığından, çocuklar her şeyi yapabilme özgürlüğüne sahip olduklarını bilinçaltlarına işlemekte zorluk çekmemektedirler. Ne yazık ki bu durum da ölçüsüz davranışlar sergileyen yeni nesillerin artmasına sebebiyet vermektedir.
Ailelerin önemle takip etmesi gereken bir diğer konu da çocuğun evde ne izlediğine ve teknolojik aletlerle ne kadar vakit geçirdiğine dikkat etmesidir. Günümüzde kitle iletişim araçlarının hayatımıza olan etkileri büyüktür. Dolayısıyla çocuğun bu araçlarla olan takibi titizlikle yapılmalıdır. Örneğin; evde oturup hep beraber izlenebilecek, ahlaki açıdan izlenmesinde sakınca olmayan filmler özenle seçilerek izletilmelidir. Çocuğun okumak istediği veya okuması için eline verilen kitapların dahi içeriğini öncelikle kontrol edip, daha sonra okumaları için verilmelidir. Bilgisayar başında geçirdikleri zaman kontrol edilmeli ve geçireceği zamanın belirleyicisi çocuğun yaptığı ödevin karşılığı olmamalıdır. Günümüz toplumunda çocukların kontrolü ve takibi daha çok güçleştiğinden ailelere düşen görev artmaktadır. Bir kez daha önemini belirtmek gerekirse; değişen yaşam koşulları içerisinde din eğitimi veren anne babalar eskide kalmamalı, günümüz şartlarına göre dini konuları güncelleyebilmeli ve buna göre bir eğitim uygulayabilmelidirler. Çalışmamıza konu olan öğrenci yaş gruplarında, kitle iletişim araçlarından televizyon, sosyalleşmede önemli etkiye sahiptir. Özelliklede bu yaş grubu içerisinde bulunan çocuklar, televizyonda izledikleri pek çok olumsuz olayların davranışlarına önemli ölçüde yansıdığı görülmektedir. Özellikle dizi ve filmlerde bulunan karakterler, çocukların kişiliklerini etkileyebilmektedirler. Bu durum ergenlik dönemine girmeye aday çocuklar üzerinde daha çok etkiye sahip olmaktadır. Genel olarak şiddet yanlısı film veya dizi karakterlerine olan özen daha fazla gözlenmektedir.
Anne babaların dikkat etmesi gereken konulardan biri de çocuklarına karşı hoşgörülü olması ve dolayısıyla da ona bu davranışın örnek olarak gösterilmesi gerektiğidir. Hoşgörülü evlerde büyüyen çocuklar, daha atak ve girişken olmaktadırlar. Çocuklara bir şeyleri kızarak yasaklamak yerine, onlara hatalarını görme şansı tanınmalıdır. Özellikle çocukların sorduğu dini sorulara cevap verirken daha dikkatli olunmalı ve onların sordukları sorulara onların seviyelerine göre anlayabilecekleri tarzda cevaplar verilmeye çalışılmalıdır. “Bu söylediğin günahtır, sakın bir daha tekrarlama” şeklindeki baştan savma cevapların verilmesi, çocuğun şüphelerinin daha da artmasına sebep olabildiği gibi onu soru sormaktan da uzaklaştırabilir.54 Bunun için din eğitimini verirken çocuğun sorularından yararlanarak onların sevebilecekleri bir dini hayata yönelmelerine fırsat tanımaya çalışmak gerekmektedir. Çocuklara yaklaşım tarzlarından biri de onun dünyasıyla düşünebilmek ve onları anlamaya çalışabilmektir.
Din eğitimi konusundan bahsederken değerlerin öğretilmesinden ve din eğitiminin sağlam temellere oturtulması açısından destekleyici öneminin bulunduğundan bahsetmiştik. Yine ailenin bu konuda ne kadar önemli olduğu bilinen bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Doğal olan süreçte çocuk doğduğu an itibariyle kendisini ailesinin içinde bulunduğu ve kabullendiği değerler içerisinde bulur.55 Bu sebeple çocuğun ilk kabul ettiği değerler ailesinin kabul ettiği değerlerdir. Bireylerin sağlam karaktere sahip olması, değerleri sadece anlamasıyla değil, içselleştirmesiyle gerçekleşecektir. Bir çocuk toplumun ve ailesinin kendisinden beklediği ahlak kurallarına uygun davranışları çok iyi bilebilir. Fakat bu davranışları yerine göre uygulama yoluna giriyorsa yani bu davranışları bazı durumlarda yerine getirmeyi bir görev gibi görüyorsa, bu birey değerleri içselleştirememiş demektir. Örneğin; bir çocuk ailesi içerisinde yaptığında ceza aldığı yasaklanmış bir davranışı ailesinin yanında uygulayıp, diğer insanların bulunduğu başka ortamlarda bu davranışları sergilemekten çekinmiyorsa, bu durum değerleri içselleştiremediği anlamına gelmektedir. Özellikle değerlerin anlatılması ve tutarlılık göstererek doğru uygulanması yoluyla çocuklara örnek olmak gerekmektedir.
Ailede verilen eğitim süreci içerisinde çocuklara kötü davranıştan kaçınması gerektiği bilgisi verilirken, bunun sebebinin öncelikle Allah rızası olduğu anlatılmalıdır. Daha çok bu dünyadaki gazabından emin olma, sadece bu dünyada yaptıklarının karşılığı karşısına çıkacak gibi bir beklentiden çocuğu uzak tutmalıdır. Aksi halde kötü bir davranışa maruz kalanların,zalimlerin başına felaket getirmesi gerektiği beklentisine giren çocuk, bu durumun gerçekleşmemesi halinde onda isyan duygusunun ortaya çıkmasına sebebiyet verebilmektedir.
Arzu Doğan
SAMER