Arapça men’, hacr ve nehy manasınadır, insandaki idrak kabiliyetine verilen addır. İslam’da dinin emirlerine uymak, yasaklarından kaçınmak için insanda akıl ve ergenlik şarttır. Eskilerin tarifiyle akıl, zatında maddeden mücerred, fiilinde maddeye bitişen bir cevherdir. Akıl, nefs-i natıkadan ibaret olup, her ferd ona “ben” demekle işaret eder. Bir görüşe göre akıl, kalpte hak ile batılı ayırdeden bir nurdur. Diğer bir görüşe göre, insan bedenine yönetmek, tasarruf etmekle bağlı soyut bir cevherdir. Yine bir farklı görüşe göre akıl,
nefs-i natıkanın bir kuvvetidir. Bir tarife göre, akıl başka, nefs-i natıka başkadır. Çünkü kuvvet, kuvvet sahibine göre, bir emr-i mugayirdir (başka bir şeydir). Gerçekte işi yapan nefs-i natıkadır. Akıl, kesme işi yapan kişinin elinde bıçak gibi bir âletten ibarettir. Bir görüşe göre de akıl, vesveselere kapılıp şehvetlere dalabilir. Fakat arif olan, yani “nefsini bilen Rabbini bilir” fehvasınca kendisini acz ile, noksan ile, isyan ve zaaf ile bilen, anlayan kişi, Rabbisine sığınarak aklını doğru yola yönlendirebilir. “Akıl attır, dizgini arif elinde” atasözü bunu dile getirir.
İnsan zayıf ve bencil yaratılmıştır, aklına güvenen çok defa yanılır. Hatta bu yüzden sufiler, ileriyi, ahireti düşünen akla “akl-ı ma’ad” sadece dünyayı düşünen akla da “akl-ı ma’aş” adını vermişlerdir. Daha doğrusu, akla, bu iki yönelişi açısından, bu iki ad verilmiştir.
Çeşitli ihtimaller karşısında, aklı olgun kişilerin hemen hepsi bir kararda birleşirler. Bu da “akıl için yol birdir” atasözüyle belirtilir.
“Akılla nefs birbirine düşmandır” atasözü de, aklın daima iyiyi, güzeli, hayrı seçeceğini ; nefis denen ve insanı bencilliğe götüren, şehvete kaptıran, kötülüğe sevkeden isteğinse, ona zıt harekette bulunacağını anlatmaktadır.
“Akılla yol alınmaz”, çünkü manevî yol, insanı yokluğa götüren, izafi ve geçici varlığı terkettiren, iradesini Allah’ın iradesine bıraktıran yol olup o yolun duraklarını akıl bilmez. Akıl, yaşadığımız şu sonlu varlık âlemini düzenlemeye çalışır. Onun sonsuz âlemden haberi yoktur. Akla uyan, mana yoluna ulaşamaz. Bu sebeple sufiler, “Akıl, erlerin ayak bağıdır” derler. Aynı mealde olmak üzere Mevlana Celaleddin-i Rumi de
Aklı, Mustafa’nın önünde kurban et
Allah bana yeter de ki, Allahım yeter!
Ancak, akılla kalbin bir manada kullanıldığı da görülür. Gazali idrak edici özelliğiyle aklı, kalble karşılar.
Yine Gazali aklı, kalbde bulunan ilim olarak görür.
Bazı Mutasavvıflar, Cebrail’e, ruh-ı a’zama ve arş-ı mecide, akl-ı evvel adını verirler.