“Onlar, Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozan, Allah’ın korunmasını emrettiği bağları (iman, akrabalık, beşeri ve ahlaki bütün ilişkileri) koparan ve yeryüzünde bozgunculuk yapan kimselerdir. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.” (Bakara, 2/27)
Toplumumuzu kaynaştıran, birlik ve beraberliğimizi borçlu olduğumuz pek çok değerimiz vardır. Bu değerlerin başında toplumun ihtiyaç duyduğu güzelliklerin oluşmasına zemin hazırlayan akrabalık bağı gelir. Bu duygunun kaynağı ilahîdir. Yakınlarımız yani akrabalarımız bizim için son derece önemli insanlardır. Akraba-lık, ya kan bağı, ya evlilik ya da sütkardeşliği yoluyla oluşan önemli bir bağdır. Bu bağları korumamız için Rabbimiz pek çok ayette bizi uyarmıştır. Akrabalık bağının koparılması toplumun birlik ve beraberliğini zedeleyeceği gibi; bağlanması emre-dilen bu bağı koparmak da Allah’ın emirlerini dinlemeyip yoldan çıkan kimselerin vasfı olarak ifade edilmiştir.
Akraba bizim için neden önemlidir? Öncelikle akraba bize en yakın insan-lar grubunu oluşturur. Ana-babamızdan ağabeyimize, kardeşimizden halamıza, teyzemizden dayımıza isimleri buraya sığamayacak kadar geniş bir halkadır akra-balarımız. Çoğu zaman dertlerimizi paylaştığımız, maddi-manevi sıkıntılarımıza ortak ettiğimiz insanlar akrabalarımızdan başkası değildir. Anadan babadan daha iyi kadir kıymet bilen, sıkıntımızı kardeşlerimizden daha iyi göğüsleyen kaç tane insan bulabiliriz ki?
Akrabalık toplumda var olan kini, düşmanlığı ve güvensizliği ortadan kaldıra-bilecek; kadirşinaslık, cömertlik ve fedakârlık gibi yüce duyguların en üst düzeyde hissedilmesini sağlayabilecek kutsal bir bağdır. Bize kan bağı ile bağlı olan yakın-larımız nasıl hürmete ve saygıya değer ise; evlilik ya da süt yoluyla edindiğimiz akrabalarımız da saygıya ve hürmete değerdirler. Anamız nasıl önemli ise eşimizin anası ve sütannemiz de bir o kadar önemlidir. Dinimiz yakın akrabamızla evlenmeyi yasaklarken eşimizin annesi, kardeşi ve halası-teyzesi ile evlenmemizi de yasakla-mıştır. Çünkü bu bağ kutsaldır. Her ne sebeple olursa olsun bu bağı zedeleyecek davranışlara dinimizde izin verilmemiştir, biz de izin vermemeliyiz. Sıla-i rahim sadece bizimle iyi geçinen akrabamızla iyi ilişkiyi devam ettirmemiz değildir. Za-ten atalarımız iyiliğe iyilik herkesin kârı demişlerdir. Önemli olan kötülüğe karşı iyi davranabilmektir. Kötülüğe karşı iyi davranabilmek de er kişinin vasfı olarak zikredilir. Peygamberimizin ifadesi ile sıla-i rahim “Malda bereket, ömürde uzamadır” (Buharî, “Edeb”,12). Bizim için çok önemli olan bu bağı sağlamlaştırmak için hiçbir fedakârlıktan kaçınmamalıyız. Akrabalık bağlarının gereği olarak akrabalarımızla iyi ilişkiler içinde olmak ve onlara maddi-manevi destek sağlamak en temel görevimiz olmalıdır. Cuma günleri hutbenin bitiminde okunan ayet, akrabaya karşı ikinci gö-revimizin bizzat akrabaya vermek olduğunu ifade ediyor. Akrabaya vermek demek, sıkıntılı zamanlarda akrabanın maddi ve manevi sıkıntılarını gidermek demektir.
Diğer yandan akrabalık ilişkilerine önem vermek dinimizde önemli olmasına rağmen, bu ilişkiyi güçlendirmek için asla haksızlığa da sapmamalıyız. Bu konuda her yerde olduğu gibi adaletten ayrılmamalıyız. Çünkü Kur’an’da akrabalık gerek-çesiyle adaletten ayrılmak şiddetle yasaklanmıştır (En’âm, 6/152). Unutmamalıyız ki, her şey yerli yerince güzeldir. Dinimizin akrabaya karşı bize yüklediği görevleri yapmamız yeterlidir. Bunun dışında akrabayı kayırmak gibi, bir hak ihlaline neden olabilecek her türlü tavır ve davranıştan da sakınmalıyız.