“Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.” (Nisa, 4/36)
İnsan, yaratılışı ve ihtiyaçları gereği, toplum hâlinde yaşamaya mecburdur. Bir başka ifadeyle insan toplumsal bir varlıktır. Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan tek varlık ise sadece Allah’tır. O nedenle herkes birbirine muhtaç olacak şekilde yaratılmıştır. Şüphesiz bir toplumda herkesin aynı düzeyde olması düşünülemez. İnsanlar pek çok açıdan farklı statüde bulunurlar. Maddî açıdan imkânı olanlara zekât, fitre, sa-daka vb. ibadetlerin emredilmesinden, aslında toplumda fakir-zengin arası sevginin temini amaçlanmaktadır. Çünkü imtihan alanı olarak nitelendirilen bu dünya ha-yatında, hemen her an sıkıntı ve problemlerle karşı karşıya kalınabilmekte, kimse bunun üstesinden tek başına kalkamamaktadır.
İşte bu noktada, farklı imkân ve yetenekleri bir arada barındıranların, birbirle-riyle dayanışma ve yardımlaşması ortaya çıkmaktadır. Ailemiz ve akrabalarımızdan sonra problemlerimizin çözümünde yardımına başvuracağımız en yakın kimseler komşularımızdır. O sebeple yukarıda verilen âyette, yakın ve uzak komşuya iyilik yapılması emredilmektedir.
Dinimiz İslam, böylece hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olan komşuluğun önemi üzerinde özenle durmuş ve komşuluk ilişkilerine dair hayatî prensipler getir-miştir. Kur’an-ı Kerim, yüce Yaratan’a kullukla beraber başta ana-baba olmak üzere toplumun diğer kesimleriyle birlikte komşularımızla da iyi ilişkiler kurulmasını bir görev olarak vurgulamaktadır. Bu bakımdan komşuya iyilik etmek, sevinç ve üzün-tüsünü paylaşmak, ondan gelebilecek bazı sıkıntılara sabredebilmek, onları olgun-lukla karşılamak dinimizin bir emridir.
İşin bir boyutu böyleyken, diğer taraftan komşuluk ilişkilerinde daha dikkat-li davranmak, birbirimizin hak ve hukukuna saygı göstermek oldukça önem arz etmektedir. Özellikle büyük şehirlerde bu daha da önemli olsa gerektir. Öyle ki apartmanlarda kişilerin birbirini tanımadığı, selamlaşmaların eskiye oranla azaldığı, hüzün ve mutluluk günlerindeki duyguların paylaşılmadığı görülmektedir. Hâlbuki üst kattaki bir komşunun cenazesinden, alt katta oturanın haberi olmuyorsa, bu bizi oturup düşünmeye sevk etmelidir. O nedenle yardımlaşmayı sadece madde ve parayla sınırlamak mümkün değildir. Yardımlaşma bazen de manevî olabilir. Aile görüşmeleri, tebrikleşme ve ziyaretleşmeler bu cümleden görülmelidir. Toplumsal yaşamın gereklerine riayet etme, ortak alanların temiz kullanılması gibi hususlar da komşuluk ilişkilerinde dikkatle üzerinde durulması gereken konular arasındadır.
Sözleri ve örnek yaşantısıyla bizlere hayat veren, insanlık ve kulluk bilincimizi güçlendiren sevgili Peygamberimizin komşulukla ilgili hadisleri büyük mesajlar taşımaktadır.
Netice itibariyle, son zamanlarda bizi biz yapan değerlerden uzaklaşmamızın sonucu birbirimizle olan ilişkilerimiz zayıflamakta, hatta kaybolma noktasına gel-mektedir. Adeta insanlar kalabalıklar arasında yalnızlaşmaktadır. Nitekim Avrupa bunun sıkıntısını çekmekte ve yeniden komşuluk ilişkilerini tesis etmek için bazı faaliyetlerde bulunmaktadır. Orada baba, evladından; evlat, ailesinden; komşu komşusundan kaçmaya başlamıştır. Bireycilik ve kişisel menfaatler hâkim olmuştur. Bizim dinimizde, kültürümüzde, örf-âdetimizde böyle bir şey yoktur, olmamalıdır. İş ve dünyevîleşmenin getirdiği sıkıntıları biliyoruz. Ancak yine de ebeveyne, dost-lara, komşulara zaman ayırmak gerektiği bilincinde olalım. Birbirimizin derdini dert edinelim. Yardımlaşalım, unutmayalım ki âhiret hayatında bizi yediklerimiz değil, yedirdiklerimiz kurtaracak, terazi kefesine bunlar konacaktır.