“De ki: Rabbim ancak, açık ve gizli çirkin işleri, günahı, haksız saldırıyı, hakkında hiçbir delil indirmediği herhangi bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.” (A’râf, 7/33)
Yüce Rabbimiz, bu ayette haram kıldığı şeylerin neler olduğunu özetle bildir-mektedir. Buna göre başta fuhuş ve zinâ olmak üzere, gizli ve aşikâr her türlü kötülüğü, ahlaksızlığı, başkalarının malına, canına, namus ve şerefine saldırmayı, kendisine ortak koşmayı ve nihayet hakkında herhangi bir doğru bilgi ve delile da-yanmadığı halde “Allah, şunu helal kıldı, bunu haram kıldı” gibi sözler sarf etmeyi yasaklamıştır.
Yüce Rabbimiz, kendisini tanımayı ve bilmeyi yarattığı kullarına var oluş gaye-si olarak belirlemiştir (Zâriyât, 51/56). Yüce Mevlâ’mızın ve sevgili Peygamberimizin emir ve tavsiye buyurdukları her türlü güzel amel ve ibadet, özünde bu gayenin gerçekleşmesine hizmet etmektedir. Diğer bir ifadeyle, mükellefi olduğumuz veya yapmamız tavsiye edilen ibadetlerin asıl niteliği, Yaratıcımızla aramızdaki manevi irtibatın kurulmasını ve sürekli olmasını sağlamaktır. Yapmamız yasaklanan veya uzak durmamız emir ve tavsiye edilen her türlü haram fiil ve davranış, esası itiba-riyle Rabbimizle aramızdaki manevi bağı ya zayıflatıcı veya koparıcı niteliktedir. Yukarıdaki ayette sıralanan haramların hepsinde bu ortak özelliğe rastlamak müm-kündür. Açık veya gizli işlenen her türlü ahlaksız fiil, dokunulmazlığı olan can, mal ve ırza karşı yapılan her türlü tecavüz, Allah’tan başka umut bağlanılan, güvenilen ve sığınılan her türlü varlık ve yüce Yaratıcı hakkında söylenen her türlü yanlış ifade Allah ile kulları arasındaki irtibatı zayıflatarak zamanla tamamen koparmaktadır.
Rabbimizin en güzel kıvamda yaratarak bizlere emanet ettiği maddi bedenimi-zi sağlıklı tutmaya ve hastalanmaması için tedbirli davranmaya özen gösterdiğimiz gibi manevi yapımızın sağlıklı olması ve günah mikroplarıyla hastalanmaması için de aynı hassasiyeti göstermemiz gerekir. İmanın mahalli olan kalbin, işlenen her günahla yara aldığını ve eğer tövbe ile tedavi edilmezse zamanla katılaşarak manen ölebileceğini yüce Mevlamız ve sevgili Peygamberimiz haber vermektedir (Mutaffifin, 83/14; İbn Mâce, “Zühd”, 29).
İnsan olarak, ihmalkârlığımız sonucunda maddi anlamda hastalanmamız ka-çınılmaz olduğu gibi; unutma, yanılma veya aldanma gibi sebeplerle Allah ile ir-tibatımızı zayıflatacak çeşitli günahlara bulaşmamız ve manen hastalanmamız da kaçınılmazdır. Nasıl ki, hastalandığımızda vücudumuzun tedavisiyle ilgilenip bir an önce sağlığımıza kavuşmanın gayreti içinde oluyorsak, aynı şekilde işlediğimiz her günahın açtığı yaralarla inleyen kalbimizi tövbe ve pişmanlık gözyaşlarıyla tedavi etmeli, Rabbimizin engin rahmet ve mağfiretine sığınmalıyız. Zira O, kendisine iç-tenlikle yönelen kulunu geri çevirmeyecek kadar şanı yüce olandır.