Sevgilerin en yücesi Allah sevgisidir. Annemizi, babamızı severiz. Çünkü onlardan ilgi ve sevgi görmüş, şefkat ve merhamet kanatları arasında büyümüşüz. Bizi büyütmede ve hayata hazırlamada hiçbir fedakârlığı esirgememişlerdir. Bunun için onları severiz.
Allah’ı niçin sevmeliyiz? Şimdi düşünelim: Bizi yaratan ve sayısız nimetler veren kimdir? Bizi akıl ve düşünce gibi üstün yeteneklerle donatan ve diğer varlıkları hizmetimize veren kimdir? Hiç şüphe yok ki Allah Teala’dır. O hâlde, en çok sevgiye layık olan da O’dur. Bunun için O’nu her şeyden daha çok sevmeliyiz.
Allah’ı sevmek, O’nu bilmeye ve tanımaya bağlıdır. Çünkü insan, ancak bildiğini ve tanıdığını sever. Bunun için, Allah’ı sevenler ancak O’na inananlardır. Nitekim Kur’anı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:
“İnsanlar arasında Allah’ı bırakıp O’na koştukları eşleri ilah olarak benimseyenler ve onları, Allah’ı severcesine sevenler vardır. Müminlerin
Allah’ı sevmesi ise hepsinden kuvvetlidir.”
Allah’ı nasıl sevmeliyiz?
Allah’ı seviyoruz demek yeterli değildir. Bunun bir belirtisi olmalıdır. O da, gönderdiği ve görevlendirdiği son peygamber Hz. Muhammed’e uymaktır. Onun izinden gitmek ve güzel ahlakı ile ahlaklanmaktır. Bu, aynı zamanda Allah’ın emirlerine uyup, yasaklarından da sakınmak demektir. Bu konuda Kur’anı Kerim’de şöyle buyruluyor:
“Ey Muhammed, de ki: Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah, affeder ve merhamet eder.”
Demek ki insanın, sadece Allah’ı seviyorum demesi yeterli değildir. Allah’ı sevmek demek, O’nun peygamberini de sevmek demektir. Peygam berini sevmek ise her işinde onu örnek almak ve sünnetine uymaktır.
İnsan, sevdiğini unutmaz. Allah’ı sevenler de O’nu unutmaz, daima anarlar. Bir insanın sevdiğini sık sık anması ve O’nun memnun olacağı davranışlarda bulunması kadar tabii ne olabilir?
Allah’ı ananları Allah da anar. Çünkü Allah, kendisi için yapılan hiçbir şeyi karşılıksız bırakmaz. O’nu seveni O da sever. O’ndan iste yeni O, boş çevirmez. O’na güveneni korur ve yüceltir.
Kur’anı Kerim’de şöyle buyruluyor:
“Siz beni anın, ben de sizi anayım…”