“Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi, Allah’ı zikretmekten alıkoymasın. Her kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.” (Münafikun, 63/9)
Yüce Allah, mallarımızın ve çocuklarımızın, Allah’ı zikretmekten bizi alıkoyma-ması gerektiğini emretmektedir. Ancak bu ayetin daha kolay anlaşılması için önce-likle “zikirden maksat nedir?” sorusunun cevabını bulmamız gerekir.
Allah’ı zikretmek demek yüce Allah’ı tekbir, tehlil, tesbîh, tahmîd cümleleriyle anmaktır. Allah’ı zikretmek, O’nun yüceliğini dile getirmek ve manevi olgunluğa ulaşmak amacıyla yapılır.
Zikir kelimesi türevleriyle birlikte, Kur’an’da üç yüze yakın yerde geçmektedir. Ayetlerde “Allah’ı zikir” emredilmiş (Bakara, 2/152), Allah’ı zikreden müminlerden öv-güyle söz edilmiş ve kendilerine mağfiret ve büyük mükâfatlar verileceği müjdelen-miştir. (Ahzâb, 33/35).
Hz. Peygamber de zikrin en faziletlisinin ‘Lâ ilâhe illallâh’ olduğunu (İbn Mâce, “Edeb”, söyleyerek tevhid kelimesi ile zikirde bulunmanın önemine dikkat çekmiş
Zikir genellikle dil, kalp ve beden ile yapılır. Dil ile zikir, Allah’ı güzel isimleriy-le anmak, O’na hamdetmek, tesbihte bulunmak, dua etmek ve Kur’an okumaktır. Beden ile zikir, bütün organların Allah’ın emirlerine uyması ve yasaklarından ka-çınması ile olur. Kalp ile zikre gelince dilimiz ve bedenimizle yapılan söz, fiil ve davranışlarımızda canı gönülden O’na teslim olmaktır (Dini Kavramlar Sözlüğü, s.715). İslam’ın dünya ve ahiret dengesine verdiği önemden dolayı bilimden sanata, yöne-timden eğitime kısacası hayatımızın her sahasında yaptığımız icraatlarda “Masiva”yı (Allah’tan gayrı her şeyi) zihnimizden atarak Allah’a yaklaşma ve O’na yönelmiş olma hâlimizdir.
Kur’an’da yüce Allah müminlerin vasıflarından bahsederken, “Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Rabbimiz, bütün bunları boş yere yaratmadın, seni eksiklik-lerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” (Âl-i İmran, 3/191) diyerek Allah’ı her hâlimizde zikredebileceğimizi haber vermektedir.
Yüce Yaratıcının bizlere bahşettiği akıl, irade ve düşünme gibi nimetler sayesinde Allah’ı ve O’nun muazzam eserini tanıyan bir insan O’nu nasıl zikretmek istemez? İnsanın, kendini ve bu muazzam kâinatı yaratanı bilip, ona delalet eden nizamı ve tabloları görüp ‘bunun karşısında onu unutması, zikretmemesi düşünülemez. Öy-leyse insanı Allah Teala’yı zikretmekten ve O’na ibadet etmekten alıkoyan başlıca se-bepler arasında dünya ve dünya malına, eş ve çocuklarımıza karşı aşırı düşkünlüğü sayabiliriz. Zira dünya malı ile eş ve çocuklar insanlar için bir imtihan vesilesidir. Bu imtihanda mal ve evladı ihmal etmemiz doğru değildir. Ancak, onlara gereken önem ve değeri verdikten sonra mal ve evladın bizi Allah’ı zikir ve ibadetten alıkoymaması gerekir. Çünkü yüce Allah dünya hayatında bazı şeylerin insanlara süslü gösterildi-ğini (Âl-i İmran, 3/14) bildirirken; dünyadan da nasibimizi unutmamamız gerektiğini (Kasas, 28/77) emretmiştir. Bu emir sadece insanlar için değil yerde ve gökte olan bütün varlıklar için geçerlidir. Zira yerde ve gökte olan bütün varlıklar kendi lisan-larıyla Allah’ı tespih eder (Haşr, 59/24; Cuma, 62/1; Teğabûn, 64/1). Ancak, bizler onların tespihlerini anlayamayız (İsrâ, 17/44).
Münafikun suresi 63/9.ayetin devamında mal ve evlat sevgisinde aşırı giderek Allah’ı zikretmekten kendilerini alıkoyanlar hakkında, “Bunu yapanlar mutlaka hüs-rana uğramışlardır. Her birinize ölüm gelip: Rabbim! Ne olur bana biraz daha süre tanı-san da gönüllü yardımlarda bulunsam ve iyi kişilerden olsam’ diye yalvarmadan önce size verdiğimiz rızklardan başkaları için de harcayınız. Allah eceli gelince hiç kimsenin ölü-münü ertelemez. Allah yapıp ettiklerinizden tamamen haberdardır.” buyurulmaktadır.
Kur’an’da, dünyaya aşırı düşkünlük göstermemizin tehlikelerine ve dünya haya-tımızın varlık sebebi olan sınavın gereği olarak da insana bazı şeylerin câzip göste-rildiğine sık sık değinilir. Bu durumdan anlamamız gereken mesaj, ailemizle ilgilen-mememiz, kazanç getiren işlerde çalışmamamız değil; insanın doğasının bir gereği olarak zaten gösterilmekte olan bu ilgi ve meşguliyetin, hayatın gerçek anlamını unutturacak ve Allah’a kul olma bilincini yitirmeye yol açacak bir sapmaya yol aç-mamasıdır (Kur’an Yolu, V/291).
İşte bu nedenle dünya ve ahiret dengesini göz önünde bulunduralım, mal ve evlat konusunda Allah’ı zikirden alıkoyacak şeyler konusunda duyarlı olalım. Zira O’na ibadet ve hakkıyla kulluk yapmamız bağlamında Peygamber Efendimizin de pek çok tavsiyeleri vardır.