“O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun? Sonra tekrar tekrar bak; bakışların (aradığı çatlak ve düzensizliği bulamayıp) âciz ve bitkin hâlde sana dönecektir. Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık. Onları şeytanlara atılan taşlar yaptık ve (ahirette de) onlara alevli ateş azabını hazırladık.” (Mülk, 67/3-5)
Okuduğumuz ayet-i kerimede “yerler ve gökler”in yaratılışı ve bunların mükemmel şekilde işleyen sistemleri Allah’ın varlığının delillerinden olarak gösterilmektedir.
Kur’an’ın birçok ayetinde Rabbimiz varlığına dair bu kâinattan deliller getirmek-tedir. Mesela; “Sizi topraktan yaratması O’nun varlığının belgelerindendir. Sonra hemen birer insan olup yeryüzüne yayılırsınız.”
“Deveye bakmıyorlar mı nasıl yaratılmıştır? Göğe bakmıyorlar mı nasıl yükseltilmiş-tir? Dağlara bakmıyorlar mı nasıl dikilmişlerdir? Yeryüzüne bakmıyorlar mı nasıl yayıl-mıştır?” (Ğaşiye, 88/17-20)
“İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp; aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi, O’nun varlığının belgelerindendir. Bunlarda, düşünen millet için dersler vardır. Gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin değişik olması, O’nun varlığının belgelerindendir. Doğrusu bunlarda, bilenler için dersler vardır. Geceleyin uyumanız, gündüz de lütfundan rızık aramanız O’nun varlığının belgelerindendir. Bunlarda kulak veren millet için dersler vardır. Size korku ve ümit veren şimşeği göstermesi, gökten su indirip ölümünden sonra yeri onunla diriltmesi O’nun varlığının belgelerindendir. Bunlarda, düşünen millet için dersler vardır.” (Rûm, 30/20-24)
Bütün bu ayetler, Allah Teâlâ’nın varlığına dair kendimizi ikna edecek deliller üzerinde düşünmemizi istemektedir. Bu itibarla bizler de bu kâinata ve kâinatta var olan eşsiz nizama ve eşyaya bakarak yüce Allah’ın varlığına ve birliğine deliller getirmeliyiz. Aksi takdirde imanımız taklitten öteye geçemez. Bulduğumuz her delil, Rabbimizi iyi tanımamıza ve O’na daha içtenlikle, saygı ve sevgiyle güzelce kulluk etmemize sebebiyet verecektir.
Şimdi yüce yaratıcımızın Kur’an-ı Kerim’de, kendi varlığına delil olarak kullan-dığı tabiattan delillere sonra da kâinatta onun varlık ve birliğine delalet eden diğer bazı akli delillere kısaca bir göz atalım.
Zira bizlere Allah’ı en iyi tanıtacak olan, yine yüce Allah’ın kendisidir. Bu bakım-dan Kur’an-ı Kerim’e dönüyor ve ona kulak veriyoruz. “Allah her şeyin yaratıcısıdır” (Zuhruf, 39/62). Allah Teâlâ’nın varlığına en büyük delilimiz, Kur’an’ın kendisidir. Zira Kur’an, cümlelerden meydana gelmektedir. Kur’an’ın cümleleri de “ayet veya âyetler” olarak isimlendirilmektedir. Bu şekilde isimlendirilmesinin nedeni, “ayet” kelimesinin Arap lügatinde ‘bir şeye delalet eden işaret ve alamet’ anlamına gelmesi-dir. Bu cümlelerin her biri, Allah’ın varlığına delalet etmektedir. Çünkü Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’in bir benzerini yapmaları için asırlardır inkâr edenlere karşı meydan okumaktadır. İnsanlık bu meydan okumaya karşı boyun eğmekten başka hiçbir şey yapamamıştır. O halde Kur’an bir mucize olarak Allah’ın varlığının ve Resûlü Mu-hammed (s.a.s)’in hak Peygamber olduğunun en büyük delilidir.
İkinci delilimiz de kâinatın kendisidir. Kâinata bakan bir kimse, bu âlemde yer alan her bir parçanın daha doğrusu hacmi olan her bir şeyin aynı zamanda bir mu-cize olduğunu ve insanın benzerini meydana getirmekten aciz kaldığını görür. Öyle ki, bu mahlûkatın her biri bizzat varlıkları ile mucizedir.
Kur’an cümleleri “âyetler” şeklinde isimlendirilmiştir. Bu kâinatta var olan mahlûkatın da her biri ayrı ayrı mucize olduğundan Kur’an-ı Kerim, bu mahlûkattan birçoğunu “âyetler” lafzı ile isimlendirmiştir. Çünkü kâinat, gökler, yeryüzü ve bura-larda bulunan tüm yaratıklar, yani bütün bu “âyetler”, kudretli bir yaratıcının varlı-ğına işaret eden alametlerdir. Nitekim ayet-i kerimede şöyle buyurulmuştur:
“Göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde, insanlara yararlı şeylerle denizde süzülen gemilerde, Allah’ın gökten indirip yeri ölümünden sonra dirilttiği suda, her türlü canlıyı orada yaymasında, rüzgârları ve yerle gök arasında emre amade duran bulutları döndürmesinde düşünen kimseler için âyetler vardır.” (Bakara 2/164)
Aklını, mantığını ve muhakeme gücünü kullanan, gökleri, yıldızları, yeri, bitki-leri, hayvanları, kısacası tüm kevnî delilleri düşünen insan, bütün bunları yaratan, onları yöneten bir yüce bir varlığın olduğunu anlar.