“Andolsun, biz Nûh’u kavmine peygamber olarak gönderdik. Onlara şöyle dedi: Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah’tan başkasına ibadet ve kulluk etmeyin. Doğrusu ben sizin adınıza elem dolu bir günün azabından korkuyorum.” (Hûd, 11/25-26)
Mealini verdiğimiz ayette belirtildiği gibi yüce Rabbimiz, Hz. Nûh’u kavmi-ne Peygamber olarak göndermiştir. Hz. Nuh da kendinin, kavmi için bir nasihatçi ve açık bir uyarıcı olduğunu ilan etmiş, Allah’tan başka ilâh bulunmadığını, do-layısıyla O’ndan başkasına kulluk etmemeleri gerektiğini hatırlatmıştır. Nuh (a.s) Peygamberlik görevini eksiksiz olarak yerine getirmiş ama kavmi onu dinlememiş, yine eski azgınlıklarına devam etmiştir. Ancak Nuh (a.s), kendini dinlemedikleri takdirde büyük bir cezaya çarptırılacaklarından endişe ettiğini belirterek kavmini uyarmış, bütün bu gayretine rağmen toplumun ileri gelenleri Nuh (a.s)’un davetini kabul etmemiş ve onu sapkınlıkla itham etmiştir (A’râf, 7/60). Hatta tebliğ faaliyetine son vermediği takdirde “Ey Nuh! (Bu işten) vazgeçmezsen mutlaka taşlananlardan olacaksın” diye tehditte bulunmuştur (Şuarâ, 26/116). Sonunda Hz. Nûh, “…Rabbine, ‘Ey Rabbim! Ben yenilgiye uğradım, yardım et’ diye dua etti.” (Kamer, 54/10)
“Ve Nûh şöyle dedi: ‘Ey Rabbim! Kavmim beni yalanladı. Artık onlarla benim aramda sen hükmet. Beni ve benimle birlikte olan müminleri kurtar.’ Derken biz onu ve beraberin-dekileri dolu geminin içinde (taşıyıp) kurtardık. Sonra da geride kalanları suda boğduk.” (Şuarâ, 26/117-120)
Bütün peygamberler kavmini bir olan Allah’ı tanımaya ve O’na kulluk etmeye davet etmiş, bu davet esnasında çeşitli zorluklarla karşılaşmış, sıkıntıya maruz kal-mışlardır. Diğer bütün peygamberlerin yaptığı gibi Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s) de aynı şekilde kavmini Allah’a kulluk etmeye davet etmiştir. Ayet-i kerimede “Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlere, ‘Şüphesiz, benden başka hiçbir ilah yoktur. Öyleyse bana ibadet edin’ diye vahyetmişizdir.” (Enbiya, 21/25) buyurularak bü-tün peygamberlere emredilenin bir olan Allah’a iman ve O’na kulluk/ibadet etmek olduğu açıkça vurgulanmıştır.
Yüce kitabımız Kur’an’da Rabbimiz kendisine kulluk/ibadet etmemiz gerektiğini açık bir şekilde belirterek şöyle buyurmaktadır:
“Şüphesiz, Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse (yalnız) O’na kulluk edin. Bu, dosdoğru bir yoldur.”
“Ey iman edenler, rükû edin, secde edin, Rabbinize kulluk edin ve hayır işleyin ki kur-tuluşa eresiniz.”
Şu halde yaratılış gayemiz “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyât, 51/56) ayetinde de açıkça belirtildiği gibi, yüce Rabbimize kullukta bulunmak ve O’nun emirlerini noksansız bir şekilde yerine getirmektir. İbadetleri-mizi yaparken özellikle de namazlarımızı kılarken her rekatında okuduğumuz Fa-tiha sûresinde; “(Allahım!) Yalnız Sana ibadet ederiz ve yalnız Senden yardım dileriz.” (Fatiha, 1/5) diyerek kulluğumuzu hatırlamakta ve sadece O’na ibadet ettiğimizi ifade etmekteyiz. Böylece yüce Rabbimizden başkasına ibadet edilmeyeceğini, ibadete sa-dece O’nun layık olduğunu özellikle vurgulayarak “tevhid inancını” açıkça ortaya koymaktayız. Zaten yüce Rabbimiz de bize, yukarıda meallerini verdiğimiz ayetler-de de açıkça belirtildiği gibi sadece kendine kulluk/ibadet etmemizi emretmektedir.
Biz insanları diğer yaratıklardan farklı kılan en önemli özelliğimiz, akıl, irade ve bizi yaratan yüce Rabbimize karşı yerine getirdiğimiz ibadetlerimizdir. Eğer insani özelliklerimizi doğru bir şekilde kullanıp iman ve bunun tabii sonucu olan ibadetle-rimizi yapmazsak diğer yaratıklardan farkımız kalmaz. Hatta bununla da kalmayıp bizim dışımızdaki diğer mahlûkattan daha da aşağı olacağımız Rabbimiz tarafından ayet-i kerimede şöyle ifade edilmektedir:
“Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.”
Akıl ve irade sahibi olmayan varlıklardan farklı olduğumuzu ve gafillerden ol-madığımızı ifade etmenin yolu Rabbimize olan imanımız ve ibadetlerimizdir. Şayet iman ve kulluğumuz olmasaydı yüce Mevla’mız katında ne değerimiz olurdu ki? Bu gerçeği Rabbimiz yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de açıkça ortaya koyarak şöyle buyurmaktadır:
“(Ey Muhammed!) De ki: Duanız (kulluk ve yalvarmanız) olmasa Rabbim size ne diye değer versin!…”
İşte bizler de Rabbimiz katında imanımız, ibadetlerimiz ve kulluğumuzla değerli olduğumuzu unutmamalı ve O’ndan başkasına kullukta bulunmamalıyız.