“Ey Rabbim! Bana salihlerden (olacak bir çocuk) bağışla! Biz de ona uysal bir oğul müjdeledik. Çocuk kendisiyle birlikte koşup yürüyecek yaşa gelince İbrahim ona, ‘Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşün bakalım, ne dersin?’, dedi. O da, ‘Babacığım emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın’, dedi.” (Sâffât, 37/100-102)
İnsan, yaratılmışlar arasında kıymet ve değeri en yüksek olan varlıktır. Allah onu en güzel surette yaratmış, akıl gibi üstün yeteneklerle donatmıştır (İsrâ, 17/70). Allah’ın iradesini temsil etme görevi gibi üstün bir görevle de görevlendirilmiş, yer-de ve göklerde bulunan her şey onun hizmetine verilmiştir (Bakara, 2/30).
İnsana verilen nimetler sayısız derecede çoktur. Hatta bu nimetleri saymak ve dökümünü yapmak mümkün değildir. Nitekim bu durum bir ayette şöyle ifade edilmiştir:
“Hâlbuki Allah’ın nimetini saysanız onu saymakla bitiremezsiniz…”
Allah’ın bahşettiği her nimetin hayatımızda ayrı bir yeri ve önemi vardır. İşte bu nimetlerin en önemlilerinden biri de sahip olduğumuz evlatlarımızdır.
Çocuklar, insan neslinin devamı demektir. Hangi insan neslinin devam etmesini istemez? Bu hiç mümkün müdür? Çünkü çocuk, bir milletin bekası, bir ailenin, bir ocağın devamıdır. Nitekim Hz. Zekeriyya da kendi neslinin devamı için Allah’tan hayırlı bir evlat istemiş ve kendisine Hz. Yahya bahşedilmiştir (Meryem, 19/5).
Anne ve babaya Allah’ın birer hediyesi olan çocuklar aile bahçemizin gülleridir. Tatlı kokular saçan, ruha huzur ve sefa veren cennet çiçekleridir. Millet denizinin en parlak incisi, dünya hayatının süsüdür. Rabbimiz, insanın bu dünyada hoşlandığı en önemli şeyleri sıralarken, çocukları da bunlardan biri olarak belirtir:
“Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nef-sin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah’ın katındadır.” (Âl-i İmran, 3/14)
Bir başka ayette de malın ve çocukların birer imtihan vesilesi olduğu haber ve-rilmektedir: “Bilin ki mallarınız ve çoluk-çocuğunuz birer deneme aracıdır. Allah katında ise büyük bir mükâfat vardır.”
Elbette kıymetli varlıkların düşmanı da çok olur. Eğer o güzel çocuklar, birer fazilet eri olarak yetiştirilmez, iman ve ahlak ile teçhiz edilmez, irfan ve İslam nuru ile beslen-mez, Kur’an kalesinin içine girmezse düşmanın zehirli silahlarıyla vurulurlar ve helak olurlar. İmansız kalbin dümensiz kafasından çıkan zehirli fikirler, gençliğin beynini bir akrep kıskacı gibi sıkar ve onu iyi ile kötüyü, hayır ile şerri düşünemez hâle getirir.
Furkân suresinde müminlerde olması gereken bazı özellikler sıralandıktan sonra onların şöyle dua ettikleri belirtilir:
“Onlar, ‘Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle’, diyenlerdir.”
Konumuzun başında yer verdiğimiz ayette Hz. İbrahim’in, salih bir evlat verme-si için Allah’a yalvardığı belirtilmektedir. Nitekim Rabbimiz O’nun duasını kabul ederek uysal bir çocuk yani Hz. İsmail’i bahşetmiştir. İsmail öyle itaatkâr bir ev-lat olmuştur ki, babasının rüyada kendisini boğazladığını söylediğinde: “Babacığım! emrolunduğun şeyi yap! İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın.” deme cesaretini göstermiştir.
İşte Allah’tan böyle evlatlar nasip etmesi için dua etmeliyiz. Ancak yüce Allah’ın böyle evlatları nasip etmesi için, bizler de sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz. Yani sadece sözlü dua ile yetinmemeliyiz, onları en güzel bir şekilde yetiştirmek için çaba göstermeliyiz.
Sevgili Peygamberimiz; “Hiçbir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir ba-ğışta bulunmuş olamaz.” (Tirmizî, “Birr”, 33) buyurmaktadır. Bir başka sözünde; “Çocuklarınıza hoş muamelede bulunun ve onları güzel terbiye edin.” diyerek, evlatlarımıza karşı görevlerimizi belirtmiştir.
Bu nedenle çocuklarımızın inançlı, sağlıklı, manevî değerlerine bağlı, vatan ve millet sevgisi ile dopdolu olarak yetiştirilmesinde birinci derecede anne-babalar olarak bizler sorumluyuz. Anne-babaların çocukları ile ilgili dinî ve millî sorum-luluklarını ihmal etmeleri, ilerde onları ve hatta toplumu rahatsız edecek olayların meydana gelmesine sebep olur. Nitekim zaman zaman medyaya ve basına yansıyan olaylar, sadece anne-babaları değil, hepimizi üzmektedir. Bunun için öncelikle an-ne-babalar olarak bizler çocuklarımızın terbiyesine, eğitimine özen göstermeliyiz ve onların kötü alışkanlıklar edinmelerine engel olmalıyız.
Yüce Allah bizi şöyle uyarmaktadır:
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında gayet katı, çetin, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi yapan melekler vardır.” (Tahrîm, 66/6)
Hangimiz evlalarımızın ahirette cehenneme girmesine razı olur? Aksine hiçbir ana-baba bu güllerin solmasını istemez. Zira çocuklarımızı çok severiz, onların iyi olmalarını isteriz. Acı ve elem çekmelerini hiçbir zaman istemeyiz. Öyleyse bu dün-yada evlatlarınızı çok iyi yetiştirmeliyiz, onların hem dünyasını, hem de ahiretini düşünmeliyiz.
Kuşkusuz evlatlarını iyi yetiştirip terbiye edemeyen, onlara ahlak ve fazilet aşıla-mayan milletlerin istikbali, geceler gibi korkunç ve karanlık olur.