Amerika bölgeleri nelerdir? Amerika'da bölgesel farklar neler? Amerika'da bölge çeşitliliği nedir?
Amerika bölgeleri nelerdir? Amerika'da bölgesel farklar neler? Amerika'da bölge çeşitliliği nedir?
/

Amerika bölgeleri nelerdir? Amerika’da bölgesel farklar neler? Amerika’da bölge çeşitliliği nedir?

16 mins read

Fransız antropolog Claude Levi Strauss ABD’ye geldiğinde yaşadığı “zihinsel açılım”dan söz eder. Muhteşem doğa manzaraları ile ufuk çizgisinin uyumu. Aşağı Eyalet denilen 48 Eyalet (Alaska ve Hawaii dışındakiler) 4,500 kilometreye ve 4 zaman dilimine yayılmıştır. Bir kıyıdan diğerine, otomobille, hiçbir yerde mola vermeden yapılacak olan yolculuk en az 5 gün sürer. Bu yüzden ABD’de hava tahminlerinde, aynı gün için verilen en düşük ve en yüksek hava sıcaklığının 70 Fahrenheit’lık (40 derece) farklar göstermesi doğaldır.

ABD, ulusal karakterini ve zenginliğini, yerleşime ve tarıma uygun arazilerin genişliğine çeşitliliğine borçludur.Yine de ülkede türlü bölgesel kimlik özellikleri görülür. Amerikalılar kendilerini ülke bütününün bir parçası olarak görmekle beraber kişiliklerini, yaşadıkları coğrafi bölgenin özellikleriyle tanımlarlar. Örneğin New England’lılar kendine güvenir, güneyliler konukseverdir. Orta batılılar sağduyulu, batıda yaşayanlar ise olgundur.

Bu bölümde, Amerika’nın 6 ana bölgesinin coğrafyasını, tarihini ve adetlerini inceleyeceğiz.

New England Bölgesi. Maine, New Hampshire, Vermont, Massachusetts, Connecticut ve Rhode Island’dı kapsar.

Orta Atlantik Bölgesi. New York, New Jersey, Pennsylvania, Delaware ve Maryland’dı kapsar.

Güney Bölgesi. Virginia’dan güneyde Florida’ya, batıda ise Texas’a kadar uzanan bölgeyi kapsar. Batı Virginia, Kentucky, Tennessee, Kuzey Carolina, Güney Carolina, Georgia, Alabama, Mississippi, Arkansas, Louisiana ile Missouri ve Oklahoma’nın bir bölümünü içine alır.

Ortabatı. Ohio’dan Nebraska’ya kadar batıya uzanan eyaletleri kapsar. Michigan, Indiana, Wisconsin, Illinois, Minnesota, Iowa, Kuzey Dakota, Güney Dakota, Kansas ve Doğu Colorado ile Missouri’nin bir bölümünü içine alır.

Güneybatı. Batı Texas, Oklahoma’nın bazı bölümleri, New Mexico, Arizona, Nevada ile California’nın iç güney kısımlarını içine alır.

Batı. Colorado, Wyoming, Montana, Utah, California, Nevada, Idaho, Oregon, Washington, Alaska ve Hawaii’yi kapsar.

Ancak bunlar resmi sınırlar değildir. Ülkeyi, farklı bölgelere ayırmak da mümkündür. ABD’yi tanımak isteyenlerin işini kolaylaştırmak için bu şekilde gruplara ayırmayı seçtik.

Amerik’da Bölgesel Çeşitlilik

Tüm Amerikalılar aynı TV dizilerini izleyip aynı (fast food) hazır yemek lokantalarına gidiyorken bölgelerden söz etmek ne kadar mantıklı olabilir? Buna yanıt bulmanın bir yolu, bölgesel farklılıkların ortak yanlarına bakmaktır.

Amerikalıların neler yediğini düşünün. Nereye giderseniz gidin çoğu aynı standardı taşır. Aynı marka donmuş bezelyeleri Idaho, Missouri ve Virginia’da satın alabilirsiniz. Tahıl ezmesi, çubuk şekerler ve diğer yiyecek maddeleri Alaska’dan Florida’ya kadar aynı paketlerde satılır. Taze meyva ve sebze kalitesi de bir eyaletten diğerine pek fazla değişmez. Öte yandan, Georgia’da “hush puppies” (bir tür kızarmış hamur) ve “grits” (haşlanmış ve dövülmüş mısır) yemek normal sayılırken, Massachusetts ve Ilinois’de bunları bulamazsınız. Diğer bölgelerde de, başka yerde bulamayacağınız özel yiyeceklere rastlamak mümkündür.

Amerikan İngilizcesi, standart olmakla birlikte kullanım biçimi bölgesel farklılıklar gösterir. Güneyliler ağır ağır konuşur. Buna “Güneyli yayması” denir. Ortabatılılar, “A” harfini kalın söyler. (‘bad’ ve ‘cat’de olduğu gibi). New Yorklular ise Yiddish sözcükler kullanır. (‘schlepp’,‘nosh’,‘nebbish’ gibi). Çünkü orada Yahudi nüfusu yoğundur.

Bölgesel farklılıklar bazen bu kadar somut değildir. Genel tavır ve tutumlarda kendini gösterir. Örneğin gazetelerde, yabancı ülkelerdeki olaylara ayrılan sütun miktarı farklıdır. Örneğin Doğu’da, Atlantik’e bakan kıyıdaki bölgelerde basılan gazetelerde, Avrupa, Orta Doğu, Afrika ve Batı Asya’dan haberlere geniş yer verilir. Batı kıyısında ise, haber editörleri Doğu Asya ve Avustralya’daki olaylara ağırlık vermektedir.

Bölgesel farklılıkları daha iyi anlamak için, şimdi hepsine tek tek yakından bakalım.

New England

En küçük bölgedir. Bereketli arazilere ve ılıman bir iklime sahip değildir.

Ancak Amerika’nın gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır. 17. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar ülkenin kültürel ve ekonomik merkeziydi.

Avrupa’dan gelip New England’a ilk yerleşenler inançlarına sıkı sıkıya bağlı İngiliz Protestanlarıydı. Çoğu dini özgürlük arayışıyla yola çıkmıştı. Ve bu bölgeye siyasi kimlik kazandırdılar. Örneğin herkesin toplanıp günün olaylarını tartıştığı bugünkü şehir meclisi, eskiden kilise yaşlıların yaptığı “kasaba toplantıları”nın bir uzantısıdır. Bu toplantılarda ancak mülk sahibi kişiler oy kullanabiliyordu. Yine de bu toplantılar, New England’lıların, devlet işlerine üst düzeyde katılımını sağlamıştı. New England’ın çoğu kentinde bu toplantılar hâlâ yapılmaktadır.

New England’lılar, Güneylilerin tersine büyük arazilerde tarım yapmakta zorlanmıştı. Bölgeye yerleşenler, 1750’den itibaren başka iş alanlarına yöneldiler.

Gemi inşa ettiler, balıkçılık ve ticaret yaptılar. İş hayatında, çalışkan, zeki, tutumlu ve becerikli olmakla ünlendiler.

Sanayi Devrimi, 19. yüzyılın ilk yarısında Amerika’ya ulaştığında bu özelliklerin yararını gördüler. Massachusetts, Connecticut ve Rhode Island’da peşpeşe fabrikalar kuruldu. Giyim eşyası, tüfek ve saat imal etmeye başlandı. Gereken sermaye, ülkenin finansal merkezi olan Boston’dan geldi.

New England kültürel faaliyetlerin de canlı merkeziydi. Eleştirmen Van Wyck Brooks, 19. yüzyılın ilk yarısında özel bir Amerikan Edebiyatı yaratılması sürecini “New England’ın Çiçeklenmesi” olarak adlandırmıştı. Ayrıca New England diğer bölgelerle kıyaslanamayacak kadar güçlü bir eğitim geleneğine sahipti. En büyük üniversiteler burada toplanmıştır. Harvard, Yale, Brown, Dartmouth, Wellesley, Smith, Mt Holyoke, Williams, Amherst ve Wesleyan.

New England’a ilk yerleşenlerin bir kısmı batıya doğru göç ederken, Kanada, İrlanda, İtalya ve Doğu Avrupa’dan gelenler onların yerini aldı. Nüfus karakteristikleri değiştiği halde New England ruhu hâlâ aynı kalmıştır. Bunu kasabaların basit ahşap çerçeveli evlerinde, beyaz kilise kulelerinde ve Atlantik kıyılarını işaretleyen geleneksel deniz fenerlerinde görmek mümkündür.

  1. yüzyılda, New England’daki işletmelerin çoğu iş gücünün daha ucuz olduğu eyaletlere ya da yabancı ülkelere taşındı. Pekçok sanayi şehrinde, kalifiye elemanlar işsiz kaldı. Bu boşluğun bir bölümü mikroelektronik ve bilgisayar sanayi ile dolmuştur.

Orta Atlantik bölgesi

New England, Amerika’nın gelişimi için gerekli beyin gücünü ve mali desteği sağlamışsa, Orta Atlantik Eyaletleri de kas gücünü temin etmiştir. Bölgenin en büyük eyaletleri, New York ile Pennsylvania ağır sanayinin (demir, çelik ve cam) merkezi haline geldi.

Orta Atlantik bölgesine, New England’dan daha çok çeşitli kökenden insan gelmişti. Felemenk asıllı göçmenler Hudson Nehri Vadisi’nin bugün New York Eyaleti olan aşağı bölümlerine, İsveçliler, Delaware’e yerleşti. İngiliz katolikleri Maryland’ı kurdu. İngiliz Protestan tarikatı olan Friends (Quakers) ise Pennsylvania’ya yerleşti. Zaman içinde bu yerleşim birimleri İngiltere’nin denetimine geçti ama bölge, farklı uluslardan insanlar için çekim merkezi olmaya devam etti.

İlk gelenler genelde çiftçiler ve tüccârlardı. Bölge, kuzey ile güney arasında köprü vazifesi gördü. Philadelphia, Pennsylvania’da güney ve kuzey kolonilerinin tam ortasında bulunuyordu. Amerikan Devrimi’ni organize eden ilk koloni delegelerinin toplandığı Kıta Kongresi’nin doğduğu yerdi. Aynı kent, 1776’da Bağımsızlık Bildirgesi’nin ve 1787’de ABD Anayasası’nın da doğum yeridir.

Ağır sanayi bölgede yaygınlaştıkça, Hudson ve Delaware gibi nehirler de, merkezi deniz yollarına dönüştü. Deniz yolu üzerindeki kentler –Hudson üzerindeki New York, Delaware üzerindeki Philadelphia, Chesapeake Koyu’ndaki Baltimore- olağanüstü ölçüde büyüdü. New York bugün hâlâ ülkenin en büyük kenti olup, finans ve kültür merkezidir.

New England gibi Orta Atlantik de ağır sanayiini başka bölgelere taşıdı. Onlardan boşalan yeri ilaç imalâtı ve iletişim sanayi aldı.

Güney bölgeler

Amerika’nın en seçkin ve renkli bölgesidir. Amerikan İç Savaşı (1861-65) Güneyi sosyal ve ekonomik açıdan harap etmişti. Ama yine de bu bölge, kimliğini korumayı başardı.

Buraya, New England gibi önce İngiliz Protestanlar gelmişti. Ancak New England’lılar kendi özelliklerini vurgulayıp farklılıklarını korumayı seçerken, Güneyliler, İngilizlere uyum sağlamayı seçtiler. Yine de, Amerikan Devrimi’nin pekçok ünlü lideri bu bölgeden çıkmıştır. Amerika’nın ilk 5 başkanından 4’ü Virginia’lıydı. Sanayi üretimine ağırlık veren Kuzey ile tarımla uğraşan Güney’in çıkarları 1800 yılından itibaren ayrılmaya başladı.

Özellikle kıyı kesimlerindeki tütün ve pamuk üreticisi güneyliler zenginleşti. Tahıl yetiştirmenin en ekonomik yolu, “plantasyon” adı verilen çok geniş çiftliklerde tarım yapmaktı. Bu da yoğun iş gücü gerektiriyordu. Plantasyon sahipleri, bu ihtiyacı karşılamak için Afrika’dan getirilen kölelerden yararlanıyordu. Ve Güney’de kölelik yayıldı.

Kölelik, Güney ile Kuzey’i ayıran en önemli çelişkiydi. Kuzeylilere göre kölelik ahlâk kurallarına aykırıydı. Güneyliler için ise, hayat tarzının bir parçasıydı. 1860’da 11 Güney Eyaleti ayrı bir devlet yapılandırmak üzere Birlik’ten ayrıldı. Konfedere Eyaletler’i kurdular. Bu ayrılık İç Savaş’a sebep oldu. Sonuçta Konfederasyon yenildi. Köleliğe son verildi. (İç Savaş’la ilgili daha çok bilgi için 3. Bölüme bakınız). Savaş yaralarının sarılması yıllarca sürdü. Köleliğin kaldırılması, Afrikalı Amerikalıların siyasi ve ekonomik haklara kavuşmasını sağlamaya yetmedi. Güneyli kasaba ve şehirlerde günlük hayatta ırk ayrımı uygulamaları devam etti.

Irk ayrımına son verilmesi için, Afrikalı Amerikalıların ve destekçilerinin yoğun çaba harcamaları gerekti. Ancak bu arada, Güney Bölgesi, bölge topraklarının yetiştirdiği ve 20. yüzyıl edebiyatına katkıda bulunan yazarlarıyla gurur duyuyordu. Bunların arasında William Faulkner, Thomas Wolfe, Robert Penn Warren, Katherine Anne Porter, Tennessee Williams, Eudora Welty ve Flannery O’Connor’u sayabiliriz.

Güneyliler, zenciler ve beyazlar olarak köleliğin ve ırk ayrımcılığının etkilerinden silkinmeyi başardı.

“Yeni Güney” adı altında bölgenin gururunu taşıyan bir kavram yarattılar. Güney Carolina, Charleston’da her yıl düzenlenen Spoleto Müzik Festivali ve 1996’da Georgia, Atlanta’da yapılan Yaz Olimpiyatları buna örnektir.

Bugünkü Güney, sanayi üretim bölgesidir. Arkansas, Atlanta ve Little Rock gibi kentler yüksek binalarla doludur. Ilıman iklimi sayesinde Kanada’dan ve ABD’nin diğer bölgelerinden gelen emeklilerin Mekke’si haline gelmiştir.

Ortabatı yakası

Ortabatı, kültürlerin kavşak noktasıdır. Doğulular, 1800’lerin başından itibaren daha iyi tarım arazisi aramak amacıyla buraya gelmeye başladılar. Daha sonra Avrupalılar, Doğu Sahillerine hiç uğramadan doğrudan iç kısımlara göç edip yerleşti. Almanlar Missouri’nin doğusuna, İsveçliler ve Norveçliler ise, Wisconsin ile Minnesota’ya geldi. Bölgenin bereketli toprakları çiftçilerin buğday, yulaf ve mısır gibi tahıllardan bol ürün almalarını sağladı. Bu nedenle bölge, “Ekmek Sepeti” olarak anılmaya başladı.

Ortabatı ovalık araziydi. Mississippi Nehri ise bölgenin can damarıydı ve göçmenlerin yeni evlerine, gıda maddelerinin de pazar yerlerine taşınmasını sağladı. Aynı nehir iki klasik Amerikan romanına konu olmuştur. Bunlar, sonradan Mark Twain adını alan Missouri kökenli Samuel Clemens’in yazdığı “Mississippi’de Hayat” ve “Huckleberry Finn’in Maceraları”dır.

Ortabatılılar, açık yürekli, dost, ve dobra olmalarıyla tanınır. Siyasi yaklaşımları temkinli olmakla birlikte ara sıra protestocu bir tutum gösterirler. Ortabatı, Amerika’nın iki büyük partisinin doğduğu yerdir. Bunlardan ilki, 1850’lerde kurulan ve köleliğin diğer eyaletlere yayılmasına karşı çıkan Cumhuriyetçi Parti’dir. Ortabatı ayrıca, yüzyılın başında ‘İlerici Hareket’in doğuşuna öncülük etmiştir. Çoğunluğu çiftçi ve tüccarlardan oluşan İlerici Hareket’in amacı, hükümetin içindeki yozlaşmaya engel olmak ve halkın isteklerine karşı daha duyarlı davranmalarını sağlamaktı. Coğrafi konumlarından dolayı olsa gerek, Ortabatılıların çoğu tecrit politikasından yanadır. Amerika’nın, yabancı ülkelerin sorunlarına ve savaşlarına karışmamaları gerektiğini savunurlar.

Bölgenin merkezi Illinois, Chicago’dur. Chicago ülkenin 3. büyük kentidir. Great Lakes Limanı, hem ülkenin hem de dünyanın uzak bölgelerine uzanan hava ve demiryolu trafiğinin kavşak noktasıdır. 447 metre ile dünyanın en yüksek binası olan Sears Tower kentin merkezinde yer almaktadır.

Güneybatı yakası

Güneybatı bölgesi, komşusu olan Ortabatı’dan farklıdır. İklimi daha kuraktır. Nüfusu daha azdır. Etnik yapısı ise İspanyolAmerikalı ve Yerli-Amerikalılardan oluşur. Şehirlerin dışında kalan bölgeler, çoğu çöl olan boş arazilerdir. Muhteşem Grand Canyon bu bölgede yer alır. Heykeller Vadisi’nin sade güzelliği ise pek çok ‘Western’ filminde arka planda fon olarak yer almıştır. Heykeller Vadisi, Navajo Rezervasyonu arazisinde bulunur. Navajolar, Amerikanın en büyük nüfusa sahip olan kabilesidir. Bölgenin güneyine ve doğusuna gidildikçe, aralarında Hopi, Zuni ve Apaçi kabilelerinin de yer aldığı düzinelerce yerli rezervasyonu bulunmaktadır.

Güneybatı’nın bazı kısımları eskiden Meksika’ya aitti. 1846-48 yılları arasındaki Meksika-Amerika savaşından sonra bu bölgeler Birleşik Devletler’e geçti. Ancak Meksika geleneğinin etkileri güçlü bir şekilde var olmayı sürmektedir.

Güney’in uzak bölgelerinden gelen, (yasal ve yasadışı) göçmenler için uygun bir yerleşim alanıdır. Bölge nüfusu hızla artmaktadır. Özellikle Arizona, ılıman iklim arayan, emekli olmuş Amerikalıların tercihi konusunda Güney Eyaletleriyle rekabet halindedir.

Sıcak ve çorak Güneybatı’da nüfus artışını sağlayan iki etken vardır. Barajlar ve klima cihazları. Colorado ve diğer nehirlerdeki barajlar ile Central (Merkezi) Arizona Projesi kapsamında yapılan su kemerleri; Las Vegas, Nevada, Phoenix, Arizona, Albuquerque, New Mexico gibi eskiden küçük yerleşim merkezleri olan kentlere su getirdi. Metropol olmalarını sağladı. Las Vegas dünyanın büyük kumar merkezlerinden biri haline geldi. Santa Fe ile New Mexico ise özellikle resim, heykel ve opera alanında sanat merkezi oldu. Bir başka su kemeri sistemi ve sulama projesi de California’nın bol meyva ve sebze hasadıyla ünlü Central Valley’e (Merkez Vadisi) hayat vermiştir.

Batı yakası

Uzun süre Amerikalılar, Batı’yı henüz keşfedilmemiş bir bölge olarak gördüler. Oysa Avrupalıların California’ya yerleşme tarihi, çoğu Ortabatı Eyaleti’ninkinden daha eskiye dayanır. İspanyol rahipleri, Amerikan Devrimi’nden birkaç yıl önce California kıyılarında misyonlar kurmuştu. California ve Oregon, 19. yüzyılda, doğudaki birçok eyaletten daha önce Birlik’e katıldı.

Batı Bölgesi, büyük bir manzara resmini andırır. 11 eyalet de yer yer dağlık arazi üzerindedir. Geniş araziler insanı şaşırtan tezatlarla doludur. Tepelerin batısından, Pasifik Okyanusu’ndan gelen rüzgârlar bölgeye nem taşır ve toprağın sulanmasını sağlar. Ancak doğuda arazi çok kuraktır. Örneğin Washington Eyaleti’nin batı kısımları, doğu kısmında bulunan Cascade Range’e kıyasla 20 kat daha fazla yağmur alır.

Nüfus seyrektir. Milyonlarca hektar büyüklüğünde yerleşime açılmamış arazi federal hükümetin mülkiyetinde ve yönetimindedir. Amerikalılar bu bölgeleri, hem dinlenme amaçlı hem de ticari faaliyetlerde kullanmaktadırlar. Bölgede balıkçılık, kampçılık, doğa yürüyüşleri, tekne gezileri, kerestecilik, madencilik yapılmakta ve otlak olarak yararlanılmaktadır. Son yıllarda geçimini Federal arazilerden sağlayan bölge halkı ile arazi yöneticileri arasında sorunlar doğdu. Halktan, kullanım alanlarını çevreye zarar vermeyecek sınırlar içinde tutmaları istendi.

Alaska, Birlik’in en kuzeyindeki eyalettir. Geniş arazide az sayıda ama koşullara direnmeyi bilen insanlar yaşar. El değmemiş geniş topraklar ise yabani hayvanların korunduğu ulusal parklar haline getirilmiştir. Hawaii, Asya kökenli Amerikalıların, Avrupa kökenlilerden daha fazla olduğu tek eyalettir. 1980’den itibaren Asyalılar, kalabalık gruplar halinde ayrıca California’ya ve özellikle Los Angeles çevresine yerleştiler.

Los Angeles ve tüm Güney California yöresi, yoğun Meksika asıllı Amerikalı nüfusuyla bilinir. Ülkenin en büyük 2. kenti olan Los Angeles ise, Hollywood Film Sanayi’nin kalbi olmakla tanınır. Los Angeles ile San Jose yakınlarındaki Silikon Vadisi’nin gelişmesi sonucu, California, bölgenin tümü içinde en çok nüfusa sahip eyalet haline gelmiştir.

Batı kentleri hoşgörülülüğüyle tanınır. Bölgeye, yeni bir başlangıç amacıyla çok fazla insan göç etmişti. Bu yüzden insan ilişkilerinde “yaşa ve yaşat” kuralı geçerlidir. Batının ekonomik temelleri çok çeşitlidir. Örneğin California hem tarım bölgesidir hem de ileri teknolojiler üreten bir eyalettir.

Sınır bölgeler

Amerika’da, sözü edilmeye değer bir bölge daha vardır. Burası sabit değil değişken bir bölge, bir algılama biçimidir. Yerleşim alanlarıyla, keşfedilmemiş topraklar arasında kalan bölgeye “sınır boyları” denir. Tarihçi Frederick Jackson Turner 1890’larda şöyle demişti: Keşfedilmemiş toprakların bolluğu, ülke tarihi boyunca, Amerikan halkının genel tutumunu ve kurumsal geleneklerinin niteliğini belirlemiştir. “Yıllık yeniden doğuş” diye adlandırdığı bu durumu, ”ilkel toplum sadeliğine duyulan özlemle daima yeni fırsatlar sunan batıya doğru yayılma, Amerikan karakterinin temel özelliklerini yapılandırmıştır” diyerek açıklamıştır.

Günümüz Amerikan değerlerinin ve tutumlarının geçmişi “sınır boyları”na kadar uzanır: Kendine güven, beceriklilik, yoldaşlık, ve güçlü bir eşitlik duygusu. İç Savaş’tan sonra, büyük miktarda siyah Amerikalı, fırsat eşitliği arayışı içinde batıya göç etti. Çoğu, sığır çobanı, madenci oldu, çayırlık bölgelere yerleşti. Servet ve ün kazandılar. Wyoming’in batı bölgesi, kadınlara seçme ve seçilme hakkının verildiği ilk yerdir (1869).

Batı’nın kaynakları sınırsız olarak görüldüğü için insanlar tarafından savurgan ve özensiz kullanılmıştı. Büyük buffalo (Amerikan bizonu) sürüleri katledilmiş, geriye ancak küçük gruplar kalmıştır. Aynı şekilde diğer hayvan türleri de yok olmanın eşiğine gelmişti. Nehirler kirlenmiş, çevrede yaşayan ve nehrin doğal sakinleri olan türler arasındaki denge bozulmuştu. Kereste elde etmek için kesilen ağaçlar yüzünden ormanlar mahvolmuş, özensiz madencilik faaliyetleri nedeniyle toprağın doğal yapısı bozulmuştu.

Doğal kaynakların sömürülmesi karşısında, sınır boylarının özelliklerini kaybetmesine karşı çıkan Amerikalılar sayesinde Doğal Hayatı Koruma Hareketi oluştu. Korumacılar 1872’de Yellowstone’da ilk ulusal parkı, 1890’lı yıllarda da ilk ulusal ormanı kurdular. Daha sonra çıkartılan “Nesli Tükenen Türler Yasası” da yok olma sürecini önlemeye yardımcı oldu.

Ancak Çevreci Programlar tartışmalar da yarattı. Bazı kesimler, bu yasanın ekonomik gelişmeye engel olduğunu savundu. Ama, Amerika’nın doğal zenginliklerini koruma hareketi, ülke çapında güçlenmeye devam etmektedir. Dünyanın diğer ülkelerinde de benzer uygulamalara gidilmiş olması, ‘sınır boyları ruhunun’ devam ettiğinin bir kanıtıdır.

Rate this post
Haber Oku
Tidings Globe