1950’li yıllara kadar zorunlu derslerin sayısı seçmeli derslere oranla oldukça yüksekti. 1960’lı ve 70’lı yıllara gelindiğinde ise öğrencilere daha çok seçenek sunma eğilimi başgöstermişti. Ama 1980’li yıllarda aileler ve eğitimciler durumu tekrar gözden geçirme gereği duydular. Bunun temel sebebi seçmeli derslerin artışı ile, son yıllarda öğrencilerin Matematik, Okuma ve Fen alanlarında notlarının düşmesi arasındaki muhtemel bağlantıydı.
Aynı zamanda üniversite yöneticileri ve iş adamları lise mezunlarının üç temel ders olarak bilinen Okuma, Yazma ve Aritmetik alanlarında yeterli olmadıklarını belirtiyor ve eksikliklerini gidermek için bu konularda ek ders almaları gerekmesinden yakınıyorlardı.
1980 nüfus kayıtlarına göre Amerikalıların % 99’u okuma yazma biliyor görünüyordu ama muhalifler 17 yaşındaki çocukların % 13 kadarının “işlevsel cahil” olduğunu söylüyorlardı. Bu terim, bu grubun, yazılı talimatları anlamak, iş için başvuru formu doldurmak gibi gündelik işlemleri yapamadığı anlamına geliyordu. Uzmanlar, öğrencilerin 1980’lerin başındaki düşük test sonuçlarına çözüm bulmak için bütün olasılıkları inceliyorlardı. Bu duruma yol açtığı düşünülen sorunlardan biri seviyesiz programlar sunan televizyondu. Eleştirmenler Amerikalı bir çocuğun çok fazla -haftada ortalama 25 saat- TV izlediğini belirtiyorlardı. Okul yönetimleri de, yeterli maaş vermedikleri için iyi öğretmenleri kaybetmekle suçlanıyorlardı. Eleştirmenlere göre okulun başka bir sorunu da müfredatın ‘aptallaştırılma’sıydı. Ödevlerde ve sınıf içi çalışmalarında seviyelerinin altında materyaller vererek öğrencileri kolayca mezun etmek amaçlanıyordu.
Amerikan lise eğitimine gölge düşüren bu duruma tek bir sebep bulunamadığı gibi ortada tek bir çözüm de yoktu. Birleşik Devletler Eğitim Bakanlığı bu durumu incelemek için bir Ulusal Komisyon oluşturdu. 1983’te çalışmalarını bitiren komisyon şu önerileri getirdi: Toplam okul günlerini ve dönemini uzatmak, öğrencilere yeni bir temel eğitim programı oluşturmak (bu programda örneğin dört yıl İngilizce, üç yıl matematik, fen ve sosyal bilimler ve yarım yıl bilgisayar eğitimi olmalıydı), ve dersleri geçmek için gereken not ortalamasını yüksek tutmak. Bu önerilerin sonucunda birçok okul, programlarını yoğunlaştırdı ve öğrenciler testlerde daha olumlu sonuçlar vermeye başladılar.
1989 yılında Başkan George Bush ve 50 eyaletin valileri Amerikan eğitimine yeni bir ivme kazandıracak genel bir reform paketini uygulamaya koydular. Bu reform paketinde, 2000 yılına kadar ulaşılması istenen altı temel hedef vardı:
- Bütün çocukların okula başladıklarında öğrenmeye hazır olmaları,
- Lise öğrencilerinin %90’ının mezun olabilmesi,
- Öğrencilerin belli dönemlerde, belirli temel derslerde başarılı olmaları,
- Amerikalı öğrencilerin Matematik ve Fen Bilimleri alanlarında dünyada 1. sırada yer almaları,
- Bütün Amerikalı yetişkinlerin okuma yazma bilerek toplum içinde işlevsel birer vatandaş ve iş sahibi birey olabilmeleri,
- Bütün okulların uyuşturucu ve şiddetten uzak, disiplinli ve eğitime elverişli ortamlar haline gelmeleriydi.
Kongre’nin “Hedefler 2000” adı altında oluşturduğu program sayesinde eyaletler, yukarıda belirtilen hedeflere ulaşabilmek için devlet bütçesinden maddi yardım alabileceklerdi. 1996 yılına gelindiğinde Amerikan eğitiminde belirgin gelişmeler vardı -Amerikalı öğrencilerin yüzde 86’sı lise mezunuydu, ülke içi matematik ve fen testlerinin sonuçları 1 tam not artmıştı ve dört yaşındaki çocukların yarısı onları okula hazırlayacak programlara kayıtlıydı.
2001 yılında Başkan George W. Bush’un, öğrencilerin performansını daha da yükseltmeyi hedefleyen planları Kongre tarafından yeni bir yasa olarak kabul edildi. Öğrencilerin kişisel gereksinimlerini göz önünde bulunduran bu yasa, eyaletleri, eğitim standartlarını yükseltmeleri ve güvenilirlik sağlamaları konusunda zorlarken, okulların federal bütçeden harcama yapmalarını kolaylaştırmış, ailelerin çocuklarını iyi bir okula gönderebilmeleri için seçeneklerini genişletmiş ve eğitim programlarını, yararlılığı kanıtlanan yöntemler üzerine kurmaya gayret göstermiştir.