ABD, Aydınlanma Çağı (1680 ile 1800 yılları arası) döneminde kuruldu. Bu dönemde, yazar ve düşünürler, geçmişin batıl inançlarını reddettiler. Onun yerine, mantığın ve tarafsız araştırmanın gücünü yücelttiler. Bu durum, özellikle doğa bilimleri alanında görülmüştür. Aydınlanma düşünürleri, fikir alış verişinin özgürce yapıldığı, ve yararlı bilginin, halkın tümü adına kullanılacağı bir “bilim cumhuriyeti” düşlüyorlardı.
Bağımsız bir ulus olarak yükselen ABD, bilim ve icatları destekledi. Fikirlerin özgür akışını yüreklendirdi, “yararlı bilgi”nin gelişimini destekledi ve dünyanın dört bir yanından yaratıcı kişilere kucak açtı.
ABD Anayasası, bilimsel yaratıcılığı destekleme arzusunun ifadesidir. Anayasa’nın bir maddesinde, Kongre’ye; “bilimsel gelişmeyi ve yararlı sanatları özendirmek amacıyla, sınırlı süreler dahilinde olmak üzere yazarlara ve mucitlere özel haklar tanıma yetkisi” verilmiştir. Bu madde, ABD patent ve telif hakları sisteminin temelini oluşturur. Amaç, icatların ve diğer sanatsal faaliyetlerin, yaratıcısına bedel ödenmeksizin kopyalanmasına ya da kullanılmasına engel olmaktır.
BİLİM İÇİN UYGUN İKLİM
Tarihinin erken döneminde ABD, bir bakıma Avrupa’dan tecrit edilmişti ve oldukça yoksuldu. Yine de bilimsel araştırmalar için uygun bir yerdi. Amerika’da bilim, halkın ihtiyaçlarıyla yakından bağlantılıydı. Dolayısıyla Avrupa’daki yerleşik ön yargılardan bağımsızdı.
Amerika’nın kurucuları sayılan şahsiyetlerden iki tanesi bilim adamı olarak tanınır. Benjamin Franklin, insanlığın elektrikle ilgili düşüncelerini ve kavrayışını yönlendirecek olan bir dizi deney gerçekleştirdi. Daha pek çok şeyin yanısıra; tahmin edilen ama asla görsel olarak kanıtlanmamış bir şeyi, yıldırımın, elektriğin bir formu olduğunu gösterdi. Franklin ayrıca, çift odaklı gözlüğü ve kendi adıyla anılan bir sobayı da icat etti. (Franklin sobası, şömine girintisine yerleştirilebilmekte ve bitişik odaya da ısı verebilmektedir)
Yeni Dünya’ya pirinç, zeytin ve çim türlerini kazandıran Thomas Jefferson, ziraat okulu öğrencisiydi. Kuzeybatı Pasifik’i keşfeden Lewis ve Clark’ın gezilerinin (1804-06) bilimsel sonuçlarını bir araya getirip değerlendirdi. Zaten bu gezinin sonucunda, bölgedeki bitki ve hayvanlar sınıflandırılmış ve bilgiler sistemli hale getirilmişti.
Franklin ve Jefferson gibi 18. yüzyılın sonlarında yaşayan Amerikalı bilim adamlarının çoğu, ülkenin bağımsızlığa kavuşup yeni bir ulusun doğması için verilen savaşın içinde yer alıyordu. Bu kişiler arasında astronom David Rittenhouse, tıp doktoru Benjamin Rush ve Doğa tarihçisi Charles Willson Peale’i sayabiliriz.
Amerikan Devrimi sırasında, Rittenhouse, Philadelphia’nın savunmasına katkıda bulunmuş ve ABD ordusu için teleskoplar, deniz araçları tasarlamıştı. Savaş sonrasında da Pennsylvania Eyaleti için yollar ve kanal sistemleri yaptı. Daha sonra yıldızları incelemeye koyuldu ve bu alanda dünya çapında ün kazandı.
Genel cerrah olan Benjamin Rush, halk sağlığı ve hijyen konularına özen gösterilmesini sağlayarak, bağımsızlık savaşı sırasında sayısız askerin hayatını kurtarmıştır. Uyguladığı yeni tedavi yöntemleri sayesinde Philadelphia’daki Pennsylvania Hastanesini örnek bir kuruma dönüştürmüştü. Rush, ordudaki görevini tamamladıktan sonra, ABD’deki ilk bağımsız kliniği kurdu.
Charles Willson Peale daha çok sanatçı kimliğiyle tanınır. Ancak kendisi aynı zamanda doğa tarihçisi, mucit, eğitimci ve siyasetçiydi. ABD’nin ilk büyük müzesi olan Philadelphia’daki Peale Müzesi’ni kurdu. Kuzey Amerika Doğa Tarihi örneklerinden oluşan tek koleksiyon burada yer alır. New York, West Point yakınındaki mamut kemiklerinin çıkartıldığı kazıyı yapan da Peale’dir. İskeleti birleştirmek için 3 ay çalışmış ve bunu kendi müzesinde sergilemişti. Peale Müzesi, yeni bir geleneği başlatmış; bilimsel bilgilerin halka sunulmasını ve ilgi çekmesini sağlamıştı.
Amerikalı siyasi liderlerin bilgiye coşkulu yaklaşımı, diğer ülkelerden bilim adamlarının ülkede sıcak karşılanmasını sağlıyordu. Muhalif siyasi görüşü yüzünden anayurdundan ayrılmak zorunda kalan İngiliz kimyacı Joseph Priestley ilk gelen göçmenlerden oldu. ABD’ye 1794 yılında geldi. Priestley, özgür ve yaratıcı bir ortam arayışıyla ülkeye göç eden binlerce yetenekli bilim adamının ilkiydi. Sonradan gelenler arasında Alman teorik fizikçi Albert Einstein (1933’de), İtalya’dan Enrico Fermi (1938’de) ve 1919 yılında Rusya’yı terk eden Vladimir K. Zworykin bulunuyordu. Zworykin, dünyada ilk sürekliliği olan nükleer zincir reaksiyonunu gerçekleştiren kişidir. Daha sonra da TV kamerasını icat etti.
ABD’ye gelen diğer bilim adamları da ülkenin hızlı gelişiminde pay sahibi oldu. 1872’de Kanada yoluyla İskoçya’dan gelen Alexander Graham Bell telefonu icat etti, patentini aldı ve onunla bağlantılı pek çok icat gerçekleştirdi. 1889’da Almanya’dan gelen Charles P. Steinmetz General Electric Şirketi’ndeki çalışmaları sonucunda yeni alternatif akım elektrik sistemini geliştirdi. Amerika’nın araştırma olanakları, sonraları başka bilim adamlarının da gelmesini sağladı.
20. yüzyılın başlarında ABD’de çalışan bilim adamları, fiziksel ve zihinsel olarak aradıkları malzemeyi bulabiliyor ayrıca ödüllendiriliyorlardı.