ABD Anayasası’nın ana hatları ve ABD’nin kuruluşu, 4. bölümde daha ayrıntılı anlatılacaktır. Anayasa ile güçler 3’e ayrıldı. Yasama (Kongre), yürütme (Başkan ve Federal Kurumlar) ve yargı (Federal Mahkemeler). Bu durum, merkezi otoritenin aşırı gücünden ürken Amerikalıları rahatlattı. ‘Vatandaşlık Hakları’ olarak bilinen 10 madde de, bireysel özgürlüklerin güvencesi olarak Anayasa’da yerini aldı. Yetkinin tek elde toplanması konusunda duyulan tedirginlik, Bağımsızlık Mücadelesi döneminin iki önemli siyasi şahsiyetinin farklı felsefelerinde kendini göstermişti.
Askeri savaş kahramanı ve ilk ABD Başkanı George Washington, güçlü bir başkanlık ve merkezi hükümet sistemini savunan bir partinin başındaydı. Bağımsızlık Bildirgesi’nin hazırlayanlar arasında ön planda yer alan Thomas Jefferson ise, halka karşı daha çok sorumlu olmalarını sağlayacağı için eyaletlere daha çok yetki vermekten yana olan bir partinin başına geçmişti.
Jefferson 1801 yılında 3. Başkan olarak seçildi. Başkanlık yetkilerinin kısıtlanmasını savunduğu halde siyasi gerçekler farklı davranmasını zorunlu kılıyordu. Çok önemli adımlar attı. 1803’de Fransızlardan Louisiana’yı satın aldı. ABD’nin toprakları yaklaşık iki katına çıkmış oldu. Louisiana, 2 milyon kilometrekareydi. Böylece ülke sınırları uzak batıya, Colorado’daki Rocky Dağları’na kadar genişlemiş oldu.
19. yüzyılın ilk çeyreğinde yerleşim bölgesinin sınırları batıya doğru ilerledi, Mississippi Nehri’nin ötesine ulaştı. 1828’de Andrew Jackson, seçilen ilk “yabancı” başkan oldu. Jackson, sınır boyu eyaletlerinden Tennessee’de, Atlantik kıyısı kültür ve geleneklerinin dışında kalan, yoksul bir ailede doğmuştu.
Jackson dönemi, yüzeyde iyimserlik ve enerji dolu görünse de genç toplum ciddi çelişkiler yaşıyordu. Bağımsızlık Bildirgesi’nde yer alan “tüm insanlar eşit yaratılmıştır” ifadesi 1,5 milyon köle için pek de anlam taşımıyordu. (kölelik ve sonuçlarıyla ilgili daha fazla bilgi için 1 ve 4. bölümlere bakınız)
1820 yılında güneyli ve kuzeyli siyasetçiler, köleliğin batı topraklarında yasal olup olmamasını tartışıyorlardı. Kongre bir uzlaşmaya vardı. Missouri eyaletinde ve Arkansas topraklarında köleliğe izin verildi. Ama Missouri’nin batı ve kuzeyindeki bölgelerde yasaklandı. 1846-48 yılları arasındaki Meksika Savaşı Amerikalılara yeni topraklar kazandırdı. Bunun sonucunda, kölelik sınırlarının genişletilmesi gündeme geldi. 1850’de California, özgür bir eyalet olarak kabul edildi. Utah ve New Mexico halkına kölelik konusunda karar hakkı tanındı. (Onlar köleliğin kaldırılmasını istediler.)
Ama bu konu çözümlenmiş değildi. Köleliğe karşı olan Abraham Lincoln 1860’da başkan seçildiğinde, 11 eyalet Birlik’ten ayrılıp bağımsızlık ilân etti. Konfedere Eyaletler’i kurdular. Bunlar, Güney Carolina, Mississippi, Florida, Alabama, Georgia, Louisiana, Texas, Virginia, Arkansas, Tennessee ve Kuzey Carolina Eyaletleri’ydi. Böylece Amerikan İç Savaşı başladı.
Konfederasyon Ordusu savaşın ilk yıllarında üstündü. Başında General Robert E. Lee gibi taktik dehaları vardı. Ama Birlik, daha çok askeri güce ve kaynağa sahipti. 1863 yazında Lee, birliklerini kuzeye, Pennsylvania’ya yönelterek bir kumar oynadı. Gettysburg’da Birlik Ordusu’yla karşı karşıya geldi. Ve Amerikan topraklarının tanık olduğu en büyük savaş yaşandı. 3 gün süren umutsuz mücadelenin ardından Konfederasyon Birlikleri yenilgiye uğradı. O sırada, Mississippi Nehri’nde savaşan Birlik Generali Ulysses S. Grant, Vicksburg’u aldı. Böylece Mississippi Vadisi’nin bütün kuzeyi ele geçirilmiş ve Konfederasyon ikiye bölünmüş oluyordu.
Lee ve Grant yönetimindeki birliklerin uzun çarpışmaları sonucu, 2 yıl sonra Konfederasyon Ordusu teslim oldu. İç Savaş, Amerikan tarihinin en sarsıcı dönemidir. Ancak yine de, 1776 yılından bu yana Amerikalıları tedirgin eden iki sorunun çözülmesini sağlamıştır. Köleliğe son vermiş ve ülkenin yarı bağımsız eyaletlerin toplamı değil, bölünmez bir bütün olduğunu ortaya koymuştur.