ABD’de bireysel ve sosyal yükümlülüklerin oluşturduğu karma bir sağlık sistemi geliştirilmiştir. Halkın çoğunluğu, sağlık faturalarının bir kısmını, işyerlerinin sağladığı poliçelerden karşılar. Çalışan her 6 Amerikalıdan 5’i ve aileleri grup poliçelerinden yararlanır. Bu poliçeler, işveren tarafından, kendileri tarafından ya da ortaklaşa ödenir. Genelikle, çalışan kişi her ay belli bir prim öder. Bunun karşılığında sigorta şirketi sağlık harcamalarının belli bir bölümünü karşılar. Sigorta plânları çok çeşitlidir. Bazı plânlar diş tedavisini, psikolojik danışmanlık ve terapi ücretini kapsamadığı halde bazı plânlar bu harcamaları karşılayacak şekilde düzenlenmiştir.
Bir de Sağlık Koruma Örgütü (HMO) planı vardır. Bu sistem, sabit prim karşılığında bireye her tür tıbbi hizmet veren bir doktorlar grubundan oluşur. HMO, koruyucu hekimliği ön planda tutmaktadır. Çünkü, ameliyat ya da yatarak tedavi gibi, kendilerinin veremediği hizmetlerin ücretini ödemek zorundadırlar. HMO ile sağlık harcamalarının azaldığına inanılmakta ve bu uygulama günden güne yaygınlaşmaktadır. Ancak, doktor seçme şansı olmadığı için hastaların özgürlüğünü kısıtladığına inanan ve bu sistemden hoşnut kalmayanlar da vardır.
Bu arada Amerikalı doktorlar, yatarak tedavi ihtiyacını azaltmak suretiyle sağlık giderlerinin artışını önlemişlerdir. Eskiden hastanede yatmayı gerektiren pekçok tıbbi müdahale, bugün, “dış-hasta” sistemiyle gerçekleştirilmektedir. (Hasta günün belli saatlerinde hastaneye gelir, ancak akşam evine döner.) Dış hasta oranı 1980 yılında % 16 iken, 1993’te % 55’e yükselmiştir. Yatarak tedavi durumunda bile artık hastanede kalma süresi kısalmıştır.