Amerikalılar, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana fizik ve kimya dalının yanısıra, fizyoloji ve tıp alanında da Nobel Ödülleri’nde söz sahibi oldular. ABD’nin biyotıp araştırmalarının odak noktası olan Ulusal Sağlık Enstitüleri(NIH), bu başarıda büyük rol oynamıştır. 24 farklı enstitüyü içeren NIH, Maryland, Bethesda’da 120 hektarlık bir araziye kurulmuştur. Tesis, 75 binadan oluşmaktadır. 2000 yılı bütçesi 23 bin milyon dolardı. (23 milyar dolar).
NIH’in amacı, basit soğuk algınlığından, genetik bozukluklara kadar her türlü hastalığı önlemek, tanımlamak, teşhis etmek ve tedavi yollarını araştırmaktır. NIH’ın kendini bu işe adamış olan elemanları, ABD’nin her eyaletinde ve yabancı ülkelerde çalışan 35,000 üst düzey araştırmacıya, her an destek vermeye hazırdır. Bu elemanlar arasında 91 yılında Nobel Ödülü alanlar bulunmaktadır. 5 Nobel Ödüllü bilim adamı, ödülü, NIH laboratuvarlarındaki araştırmalarının sonucunda elde etmişlerdi.
NIH araştırmaları pek çok tıbbi gelişmeyi mümkün kılmıştır. Örneğin, ABD’de ölüm nedenleri arasında 1. sırayı alan kalp hastalıklarından ölüm oranı, 1971-1991 yılları arasında %41 oranında azalmıştır. Kalp krizi ya da felç nedeniyle ölümlerde ise, aynı dönemde % 50 azalma olmuştur. 1991 ile 1995 yılları arasında kanserden ölümlerde % 3 oranında düşüş izlenmiştir. Ulusal kanser kayıtlarının tutulmaya başladığı 1930’lu yıllardan bu yana ilk kez düşüş görülmektedir. Bugün, kansere yakalanan çocukların % 70’inden çoğu tedavi edilmiştir.
NIH’ın yardımıyla, genetik ve genomik araştırmalar biyolojik tıp alanında devrim yarattı. Araştırmacılar, ilk genetik tedavi denemeleri sonucunda 1980’li ve 1990’lı yıllarda, insan genomundaki pek çok genin işlevini tanımlamayı başardılar. Bilim adamları bu yeni bilgilerin yardımıyla, kalın barsak, meme ve diğer kanser türlerine olan eğilimin önceden teşhis edileceğini, riskli ailelerden gelen kişilerde hastalığın ortaya çıkmasının ilaç tedavisiyle önlenebileceğini belirtmektedir.
ABD’de, bilim alanında en heyecan verici gelişme, kuşkusuz NIH’ın İnsan Genom’u Projesidir. Bu projede, insan bedenini oluşturan, sayıları 50,000–100,000 arasında olan genlerin kimyasal yapısı incelenerek genetik harita çıkartılmaya çalışılmaktadır. Projenin tamamlanmasının 15 yıl süreceği tahmin edilmektedir. Ve 3,000 milyon dolara (3 milyar dolar) mal olacaktır.
Üniversiteler, hastaneler ve şirketler tarafından yönetilen araştırmalar da hastalığın teşhis ve tedavisine katkıda bulunmaktadır. Örneğin, AIDS için temel araştırma fonunu NIH kurmuştur, ama tedavide kullanılan ilaçların çoğu Amerikan Eczacılık Sanayinin laboratuvarlarında geliştirilmiştir. Bu ilaçlar, ülkenin dört bir yanındaki araştırma merkezlerinde denenmektedir.
AIDS virüsünün tedavisinde umut vaat eden ilaç türlerinden biri “protease inhibitörü” dür. (Peptidi, aminoasitlere parçalayan enzime engel olan kimyasal). Birkaç yıl süreyle laboratuvarlarda denendikten sonra ilk olarak 1994 yılında, ABD’deki hastalarda kullanılmaya başlandı. 20 kişilik gönüllü bir grup üzerinde yapılan ilk deneyde ilacın, hastanın kanındaki virüsleri yok etmekle kalmayıp bağışıklık sistemini de şaşılacak bir süratle düzelttiği gözlendi.
Doktorlar, “protease inhibitörleri”ni diğer ilaçlarla birlikte kullandılar ve bu tedaviye “kombinasyon tedavi” adını verdiler. Sonuçlar umut verici olmakla veraber, kombinasyon tedavi, kesin iyileşme sağlamamaktadır. Çünkü ilaç sadece kanda faaliyet göstermektedir. Virüsün saklandığı diğer noktalara (beyin, lenf düğümleri, omurilik sıvısı ve testislere) ulaşmamaktadır. Bilim adamları, kesin çözüm olacak AIDS aşısını ararken bir yandan da kombinasyon tedavi ile beraber diğer deneyleri de sürdürmektedirler.
Amerikan Tıp Dünyası hastalığın teşhis ve tedavisinde büyük adımlarla ilerlerken, Amerikan toplumu da kişisel tutum ile hastalık arasındaki bağlantının bilincine vardı. 1964 yılında genel cerrahlar halkı, sigaranın tehlikeleri konusunda ilk kez uyardığında sigara içen Amerikalıların sayısı % 50’den % 25’ düşmüştü. Bugün, halka açık binalarda, trenlerde, otobüslerde ve ülke dahilinda yolcu taşıyan uçaklarda sigara içmek yasaktır. Lokantaların çoğu, sigara içenler ve içmeyenler için iki ayrı bölüme ayrıldı. Araştırmalar, göğüs kanseri vakalarındaki azalmanın, sigara içen kişi oranındaki düşüşle bağlantılı olduğunu gösteriyor.
Federal hükümet de, Amerikalıları düzenli egzersiz yapmaya sağlıklı beslenmeye ve çok miktarda sebze ve meyva yemeye yönlendirmektedir. Bugün Amerikalıların % 40’tan fazlası düzenli olarak egzersiz ve spor yapmaktadır. Kişi başına sebze ve meyva tüketimi 1970 yılından bu yana % 20 oranında arttı.
Başkan George W. Bush daha iyisinin de başarılacağına inanıyor. 2002’de Ulusal Sağlık ve Fitness İnisyatifi’ni başlattı. Başkan, sağlıklı yaşam için halktan, 4 temel kuralı benimsemelerini istedi: Her gün 30 dakika egzersiz yapmak, besleyici gıdalar yemek, düzenli sağlık kontrolünden geçmek, sigara, uyuşturucu ve aşırı içki kullanmamak. Beyaz Saray’daki bir toplantıda, Fitnes ve Spor Kurulu Başkanı’nı takdim ederken şöyle demişti: “Kronik hastalıkların teşhis ve tedavisinde büyük gelişmeler kaydettik. Bu Amerika için iyidir…daha çok gelişme kaydedebiliriz… Amerika ve Amerikalılar daha sağlıklı olduğunda bundan bütün toplum yararlanacaktır”.