İnsanlık tarihinin büyük bir kısmında (yönetici ve hukuk eş anlamlıydı) hukuk açıkça yöneticilerin isteğine bağlıydı. Bu zorbalıktan kurtulma yolunda atılmış ilk adım hukukun üstünlüğü kavramıydı. Buna göre bir yönetici dahi yasalara tabidir ve ülkeyi yasal sistemle yönetir. Demokrasiler hukukun üstünlüğünün kabul edilmesiyle daha da gelişti. Bütün toplum ya da hükümet sistemlerinde sorun yaşansa da hukukun üstünlüğü temel siyasi, sosyal ve ekonomik hakları korur ve bizlere zorbalık ve kanunsuzluğun tek alternatif olmadığını hatırlatır.
Hukukun üstünlüğü, ister başkan isterse sıradan bir vatandaş olsun, hiç kimsenin hukukun üstünde olmaması demektir. Demokratik hükümetlerde yetki hukukla işler ve hükümetlerin kendileri de hukukun getirdiği sınırlamalara tabidir.
Yasalar kralların, diktatörlerin, askeri görevlilerin, din liderlerinin veya kendi kendine atanmış siyasi partilerin isteklerini değil halkınkileri dile getirir.
Demokratik sistemlerde vatandaşlar kural ve düzenlemeleri kendileri belirledikleri için bunlara gönüllü olarak uyarlar. Adalet en iyi, yasalar, onlara uymak zorunda olanlar tarafından çıkarıldığı zaman sağlanır.
Güçlü bir sistem olan hukukun üstünlüğüne göre bağımsız mahkemeler en üst düzey liderler dâhil olmak üzere hükümet yetkililerinin ulusal yasa ve düzenlemeler çerçevesinde hesap vermesini sağlamak için gerekli güç, yetki, kaynak ve itibara sahiptir.
Bu nedenle hâkimler iyi eğitimli, profesyonel, özgür ve tarafsız olmalıdır. Hâkimler yasal ve siyasi sistemde görevlerini gereği gibi yapmak için demokrasi ilkelerine bağlı olmalıdır.
Demokrasi yasalarının birçok kaynağı vardır: yazılı anayasalar, yasalar ve düzenlemeler, dini ve ahlaki öğretiler ile kültürel gelenekler ve uygulamalar. Kökenine bakılmaksızın yasalar vatandaşların hak ve özgürlüklerini korumak için bazı düzenlemeleri her şeyin üstünde tutmalıdır: