Amerika’nın mimariye en büyük katkısı, meydan okuyan bir tavırla gökyüzüne doğru yükselen ve kapitalist enerjinin simgesi haline gelen gökdelenlerdir. Asansörün icadı ve yeni inşaat teknikleri sayesinde ilk gökdelen 1884 yılında Chicago’da yapıldı. İlk zarif gökdelenlerin çoğu, Amerika’nın ilk büyük modern mimarı Louis Sullivan (1856-1924) tarafından tasarlanmıştı. En yetenekli öğrencisi Frank Lloyd Wright idi (1869-1959). Wright, hayatının büyük bölümünü geniş dış alanların içinde yer alan müstakil evler ve bunlarla uyumlu mobilyalar tasarlamakla geçirdi. Ancak yine de en ünlü eseri, kamuya ait bir mekân olan, New York’taki Guggenheim Müzesi’dir.
2. Dünya Savaşı’ndan önce ABD’ye göç eden Avrupalı mimarlar, daha sonra egemen tarz hale gelen Uluslararası Stil’i (International Style) başlattılar. Bunların arasında en etkin olanlar, Ludwig Mies Van de Rohe (1886-1969) ile Walter Gropius (1883-1969). Her ikisi de Almanya’nın ünlü tasarım okulu Bauhaus’un eski başkanıydı. İnşa ettikleri, geometrik formları temel alan binaları, hem Amerikan şirketlerinin simgesi olarak yüceltildi hem de “cam kutular” olmakla eleştirildi.
Onlara tepki olarak, Michael Graves (1945-) gibi genç mimarlar sert hatlı, kutuya benzeyen yapılar bırakıp, tarihi mimari tarzları hatırlatan, dikkat çekici hatlar taşıyan cesur döşenmiş “postmodern” binalar inşa ettiler.