“Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara ‘öf!’ bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.” (İsrâ, 17/23)
Cenab-ı Hak, kendisine inanmamızı emrettikten sonra anne ve babamıza karşı iyilikte bulunmamızı emretmektedir. Çünkü anne ve babamız dünyaya gelmemize sebep olmuşlardır. Onlar bize iyiliğin ve kötülüğün neler olduğunu öğrettiler. Biz-leri yanlış şeylerden uzak tutmaya çalıştılar. Özellikle annelerimiz, bizi büyütmek için geceleri o tatlı uykularını terk edip, rüzgar esmesin diye adeta şefkat kanatları-nı üzerimize gerdiler. Kendileri ihtiyaç duydukları şeyleri terk ederek biz evlatlarını düşündüler. Bu bakımdan Kur’an-ı Kerim’de, anne babaya iyilik etmemiz önemle vurgulanmaktadır. Bu, yerine getirilmesi çok zor ve belki de tam olarak ifa edile-meyecek haklardan biridir. Zira Peygamberimiz de kişinin hürriyetini kaybetmiş babasını hürriyetine kavuşturarak yaptığı iyilik bile onun hakkını ödemeye tam olarak yetmeyeceğini haber vermiştir (Müslim, “Itk”, 25). Çünkü kul haklarının en büyüğü, ana baba hakkıdır.
Anne babamıza yaptığımız iyilikler, sözlü ve fiili bütün iyilikleri kapsar. Onların gönüllerini kazanmamızda söyleyeceğimiz sözlerin büyük önemi vardır. Zira mad-di olarak tüm ihtiyaçlarını karşılama imkânına sahip olamazsak bile güler yüz ve tatlı dilimizle onları memnun edebiliriz. Bu bakımdan anne babalarımıza karşı hi-taplarımıza çok dikkat etmeliyiz. Çünkü Allah, onları azarlamamamızı emrediyor. Şöyle bir düşünelim, bizden yaşça küçük olan birisi bizimle konuşurken laubali davranır, dinlemez veya bize karşı sesini yükseltirse nasıl üzülürüz değil mi? İşte anne ve babamız da onlara karşı hoş olmayan hitaplarımızdan dolayı üzülürler. O bakımdan Cenab-ı Hak “onları azarlamayın ve her ikisine de güzel söz söyleyin” diye buyurmuştur. Onlara anneciğim, babacığım şeklinde gönüllerini okşayacak tarzda tatlı dil ile hitap etmemiz gönüllerini kazanmamıza sebep olur, onları sevindirir. Büyüklerden bir zata anne babaya karşı tatlı söz söylemenin nasıl olacağı sorulmuş o da suçlu bir hizmetlinin efendisi karşısındaki konuşması gibi olmalıdır, demiştir. Bugün bizler genç, güçlü kuvvetli insanlarız. Unutmayalım ki anne babalarımız da bizim gibi güçlü kuvvetli idiler. Sahip olduğumuz bu imkânlar elimizden gidecek, yarın biz de onlar gibi yaşlanıp çocuklarımızın bakımına muhtaç hâle geleceğiz. O bakımdan anne babamıza karşı tevazu kanatlarını indirmeliyiz ve onlara merhamet etmeliyiz ki yarın da çocuklarımız bizlere aynı şefkat ve merhamet kanatlarını in-dirsinler. Ayet-i kerimede adeta bir kuşun yavrusunu kanadının altına alarak onu tehlikelerden koruması gibi bizim de anne babamızı korumamız gerektiği emre-dilmektedir (İsrâ 17/24). Ancak bu, çok zor ve sabır isteyen bir iştir. Allah onlarla bizim sabrımızı denemektedir. Bu zoru başararak onların rızalarını kazandığımız zaman cennete girip nimetlerine kavuşacağımız muhakkaktır. Peygamberimiz de anne babası yanında olup da onlara iyilik ederek cenneti kazanamayan ve o nimet-ten mahrum olan kimseyi kınamış ve ona yazıklar olsun diye acımıştır (Müslim, “Birr ve Sıla”, 9-10).
Ayette de ifade edildiği gibi annemiz rahminde bizi taşırken birçok sıkıntılara katlanmış ve meşakkatlerle bizi bu dünyaya getirmiş olduğundan dolayı (Lokmân, 31/14) olsa gerek ki anneye iyilik etmek babaya iyilik etmekten daha öncelikli ol-duğu Peygamberimizin hadisinde de yer almıştır (Müslim, “Birr ve Sıla”, 2).
Anne babamıza iyilik yapmak onların rızasını almaya, dolayısıyla Allah’ın rızasını kazanmaya vesile olur. Peygamberimiz, onların rızasını almakla dualarımızın kabul olacağını, birçok sıkıntılarımızın hallolacağını haber vermektedir. Bununla ilgili ri-vayet edilen hadise göre üç kişi bir mağaraya sığınır. Sonra mağara girişine büyük bir kaya parçası düşerek kapatır ve içindekiler çaresizlik içerisinde kalırlar. Bu du-rumdan kurtulmak için her biri Allah’ın hoşuna gidebilecek iyiliklerini sayarak taşın kalkması için Allah’a yalvarırlar. Bunlardan biri de her gece anne babasına süt ikra-mında bulunduğunu, ancak uyurken onları uyandırmamak için bir gece sabaha ka-dar beklediğini, bu iyiliğinden dolayı mağaradan kurtulmasını ister. Bu vesileyle ma-ğaranın ağzındaki kaya yükselmeye başlar (Buhârî, “Büyû” 98; Müslim, “Zikir”, 100).
Ana babamız için şöyle dua ederek “Rabbimiz! Hesap görülecek günde beni, ana-babamı ve inananları bağışla.” (İbrahim,14/41) mağfiret talebinde bulunmamız on-lara yapacağımız iyilikler arasında değerlendirilmiştir. Esasen ana babamıza yap tığımız iyilik ve ihsan kendimize yapılan ihsandır. Anne babamıza yaptığımız iyi-liklerin karşılığını fazlası ile dünyada çocuklarımızdan göreceğimiz gibi ahiretteki mükâfatı da sınırsız olacaktır.
Ana babamız, bizi Allah’a isyana teşvik etmedikçe, onların meşru olan emrine uymamız gerekir. Ana baba, müşrik de olsalar bile onlara iyilik ve ikramda bulun-mamız dinimizin emridir. Peygamberimiz, müşrik anneye sıla-i rahimde bulunup ona iltifatlarda bulunmayı emretmiştir (Müslim, “Zekât”, 50). Hayırlı evlat, ana babalarına sadece dünyada iken iyilik eden değil, onların ölümünden sonra da onların dostluğunu koruyup devam ettiren ve dostlarına saygı gösterendir. Nitekim Abdullah b Ömer de yolda gördüğü bir kişiye babasının dostu olduğu için bineğini ve sarığını vererek iltifat eder, kendisini kınayanlara ise o babamın dostudur, diye cevap verir (Müslim, “Birr ve Sıla”, 11-13).
Kısaca ayet-i kerimede ana babaya iyilik etmek Allah’a ibadet etmekle aynı de-recede görülmekte, anne babalarımıza en güzel muamelede bulunmamız emredil-mektedir.