Türk âşık edebiyâtının mühim isimlerinden, asıl adı Yaşar Yılmaz olan ve Dertli, Mâhirî gibi mahlasları kullandıktan sonra Reyhânî mahlasını, ustası olarak kabûl ettiği Bayburtlu Hicrânî’nin önerisiyle kullanmaya başlayıp aynı mahlası 1960’ta soyadı olarak alan Âşık Reyhânî, Erzurum Pasinler ilçesine bağlı Alvar köyünde dünyâya gelmiştir. Okuma yazma öğrendikten sonra Tevfik adlı hocasından aldığı ve düşünce dünyâsını şekillendirmede önemli rolü olan Kerem ile Aslı hikâyesi ve Âşık Sümmânî, Emrah gibi önemli âşıkların hayatlarına dâir kitapları okumayı başlıca uğraş hâline getirmiş; bir süre sonra, on iki on üç yaşlarındayken, D. Düzgün’den öğrendiğimize göre, Göreşken Baba Türbesi civârında uykuya dalmışken, rüyâsında, gördüğü bir ihtiyarın elinden bâde içme imkânı bulamasa da, Alvarlı Mehmet Lütfi Efendi tarafından avucuna bir boncuk bırakılmıştır. Bunu tâkip eden günlerde bâdeli âşık geleneğinin bir parçası olarak hastalık belirtileri göstermiş, Hatun adlı komşu kızına âşık olup ilk kırık dökük şiirlerini söylemeye başlamıştır. Bununla birlikte M. Turan, şâirin, bâdeli âşık olduğu yönündeki iddiaları ve anlatılanları onaylamadığını aktarmaktadır.
“Usta malı” tâbir edilen şiirlerden sonra, öz ürünü olarak anımsadığı ve “Bir siyah gözlü yar yıllarca evvel / Berrak bir pınarın başında idi. / Peri gibi saçlı, huriden güzel / Durgun yüzlü, ondört yaşında idi” dörtlüğüyle başlayan ilk şiirini 1950 yılında Aşağı Tahirhoca köyünde söylemiştir. Bir süre sonra Pasinler’deki kahvehânelerde yapılan âşık programlarının da müdâvimi olan Reyhânî, 1955 – 1956’da Ankara’da askerliğini yaptığı sırada, Behçet Kemal Çağlar’ın da bulunduğu bir topluluk önünde yapılan âşıklar yarışmasına katılıp takdîr edilir. 1967’de Erzurum Belediyesi’nde zâbıta olarak çalışmaya başlayan; fakat bir yıl sonra, âşıklık geleneğinin önemli bir parçası olarak duyduğu gezme ve sanatını gezerek icrâ etme isteğine bu memuriyetin engel olduğu düşüncesiyle görevinden ayrılarak Konya’da düzenlenen Türkiye Âşıklar Bayramı’na iştirâk eden Reyhânî, bu bayrama 1991 yılına dek ara vermeden katılan yedi şâirden birisi de olmuştur.
Hakkâri dışında bütün Türkiye’yi gezen Reyhânî, yurtdışına da çok sayıda seyahat gerçekleştirmiş, değişik kurum ve kuruluşlardan yüz elli civârında ödül kazanmıştır. Ayrıca kendisine, ABD’deki Michigan Üniversitesi’nin Orta Doğu ve Kuzey Afrika Araştırmaları Bölümü tarafından âşık tarzı şiir geleneğini sürdürmesi dolayısıyla ve aynı geleneği temsil noktasında taşıdığı önem ve değerden ötürü fahrî öğretmenlik belgesi de tevcih edilmiştir. 1976’da Erzurum’da açtığı âşıklar kahvesi ve bu mesleğin mensuplarını bir araya getirip örgütlemek için kurup 1989’a kadar başkanlığını deruhte ettiği Erzurum Halk Ozanları Kültür Derneği, şiirleri dışındaki önemli kültürel katkıları arasında yer almıştır.
Reyhânî, toplumsal meselelere de eğilen bir şâirdir. Dinî ve millî konular hâricinde, toplumsal yerginin çokça görüldüğü, Anadolu’nun türlü tasaları ile gurbet olgusu gibi meselelerle birlikte, 1960’larda başlayan Almanya’ya işçi gönderme faaliyetinin yarattığı içtimâî ve âilevî sıkıntıları şiirlerinde ilk kez dile getirenlerin başında o gelir. Mahallî kelimeleri dâhil ettiği ve sâde bir Türkçe ile yazılmış şiirlerinde geleneğin unsurlarını yaşatmaya çalışmış, bu bağlamda tapşırmayı ihmâl etmemiş, yine aynı bağlam içerisinde yarım kâfiyeye önem vermek dışında irticâlen şiir söylemek konusunda da çok başarılı sayılmış ve belki de en mümeyyiz vasfı bu olmuştur. Âşık tarzının tüm şekil ve türlerini deneyerek hecenin farklı kalıplarında örnekler veren Reyhânî, âşıklığın önemli bir unsuru olan muamma çözme ve askı indirme, yâni cevâbı kendi içinde bulunan bilmeceleri çözmek konusunda da yüksek sezgi sâhibi bir âşık olarak sivrilmiştir.
Reyhânî, aynı zamanda Âşık Gürunî, Emrah ile Selvi, Kerem ile Aslı, Âşık Garip, Varaka ile Gülşah ilh. hikâyelerini tasnif etmiş, Yarım Aşk adlı bir senaryoyu ve Susuz Yolcu adlı bir oyunu kaleme almıştır. Hikâyelerini kahvehânelerde anlattığı gibi, gelişen teknolojinin yardımıyla plâk ve kasetlere okuyarak gelecek nesillere intikâl etmelerini de sağlamıştır.
Göktürk Ömer Çakır