Erzurum’un, Narman ilçesine bağlı bir köyünde Kafkas göçmeni bir babanın oğlu olarak dünyâya gelen Âşık Sümmânî’nin asıl adı Hüseyin’dir. Bir şamanik inisiasyon ritüeline benzetilen ve rüyâyı gören kişiyi kendine gelme, uyanma ânından sonra bir anda sanat ve şiir, kısaca âşıklık yoluna sokan bâde içme motifi Sümmânî’nin hikâyesinde de yer almaktadır. Çocukken, koyunlarını otlattığı bir gün uyuyakalan ve bu esnâda gördüğü rüyâda kendisine hitâb eden pirlerin bâdesini tek tek nûş ederek bâdeli âşık olan Hüseyin’in belirttiğine göre, “sonuncu” anlamına gelen mahlası da kendisine aynı vizyon içinde bildirilmiştir. Bu hâdiseden sonra sıra gecelerine katılıp şiir söyleyen; fakat henüz saz çalmasını bilmeyen Sümmânî, gidip geldiği kahve ve meclislerde hem âşıklık geleneğini hem saz çalmayı öğrenir. Kendisini âşık mesleğine sokan rüyâda, pîrler tarafından sevgilisi olarak takdîm edilen Gülperi’yi aramak için yollara düşen, bu sebeple Kırım, Kafkasya, Acemistan, Afganistan ve Hindistan’ı gezdiği rivâyet edilen Sümmânî’nin bu mübâadetinin, şiirlerinde de bahsettiği bu yolculukların gerçek olup olmadığını veya daha başka bir seyahat ve arayışın, aşkın veya içkin muhtevâlı bir soliptik düşün sembolik anlatısı olup olmadığını bilemiyoruz.
Çeşitli cönk ve yazmalarda şiirleri derc edilmiş olan, atasözleri ve deyimleri yerinde kullanan lirik söyleyişi, bir köy muhitine âit olmasının tabiî sonucu olarak halk irfânına âit sözleri söyleyişine ustalıkla yerleştirmesiyle halk şiirinin temel özelliklerini başarılı bir şekilde yansıtan Sümmânî’de, tıpkı diğer halk şâirlerinde olduğu gibi vezin ve kâfiyeye ilişkin birtakım hatâlar görülmektedir. Divan edebiyâtının nazım biçimlerine uyan ve bilhassa aruz kullanan bâzı saz şâirlerine özenerek bu vezinde yazdığı az sayıda şiirde pek başarılı sayılmayan Sümmânî’de, Erzurumlu Emrah’ın tesiri görüldüğü gibi dili ona nisbetle daha sâdedir. Tabiat, aşk, hasret, ölüm, din temalarını aynı geleneğe mensup pek çok şâir gibi kullanan Sümmânî’nin yalın ve çarpıcı diliyle en çok koşma türünde eser verdiği belirtilmiştir. Ayrıca o, şiirlerinde temel ahlâkî öğütleri bolca kullanan bir halk şâiri olarak temâyüz etmiş, Tortum depremi, 93 Harbi gibi birtakım yerel yâhut millî târihî hâdiseleri yansıtan destanlar da söylemiştir.