Asya Hunları Devleti, anavatan coğrafyası içerisinde, Çin’in kuzeybatısında Altaylar’dan Orkun havzasına kadar uzanan bozkırlarda kurulan bir Türk devletidir. Çin kaynaklarında M.Ö. I. binli yıllardan itibaren bilgi verilen Hun konfederasyonu içerisindeki Türk boyları M.Ö. IV. yüzyıldan itibaren güçlü bir konuma gelmişler, Çin İmparatorluğu’na M.Ö. III. yüzyıldan itibaren baskılarını gittikçe arttırmışlardır. Bu sebeple Çinliler kuzey sınırlarını korumak amacıyla ünlü Çin Seddi’nin inşasına başlamışlar ve M.Ö. 214 yılında Çin Seddi tamamlanmıştır.
M.Ö. III. yüzyılda Orta Asya’da üç büyük ve güçlü kavimden bahsedilmektedir: Hunlar, Yüeçiler ve Tung-hular. Çin kaynakları M.Ö. 210’lu yıllardan itibaren “Hiung-nu” olarak adlandırdıkları Hun Türkleri’nden bahsetmektedirler. Bu tarihlerde Hunlar’ın başında Teoman/Tuman adlı bir kağan bulunmakta ve Çin kaynaklarında bu Türk kağanı Tuman Şanyü olarak yer almaktadır. Çinliler Tuman zamanında Hunlar’ı, Çin topraklarındaki yurtlarından kuzeye atmışlar bunun üzerine Hunlar otlaksız kalmışlardı. Hunların eski topraklarını kurtarma çabası, birleşme ve güçlenmelerini de sağlamış oldu. Teoman/Tuman’ın oğlu ve tahtın meşrû varisi olan Motun/Mete Şanyü/Tanhu, üvey annesinin kışkırtması sonrası babası tarafından Yüeçiler’in yanına rehin olarak gönderilmişti. Motun/Mete, İpek Yolu üzerinde oturan Yüeçiler’in yanında bir süre rehin kalmıştı. Böylece Motun/Mete’nin dünya görüşü genişlemiş ve Batı memleketleri hakkında da, kesin bilgileri olan bir devlet adamı hâline gelmişti. Daha sonra Yüeçiler’in elinden kurtulmayı başaran Motun/Mete Tanhu babasına karşı giriştiği iktidar kavgasını kazanmış ve M.Ö. 209 tarihinde Hun tahtına geçmiştir. Motun/Mete, ilk önce doğudaki Moğollar’ın ataları olan Tunghu/Tunguz devletini yıktı ve bütün Moğol kavimlerini de dağıttı. Ondan sonra ise İpek Yolu üzerindeki Yüeçiler’i yendi. Bu büyük akın ile, Çin’in batısındaki ticaret yolları Hunlar’ın kontrolü altına girmişti. Motun/Mete, daha sonra, Doğu Türkistan’ı ele geçirdi. Doğu Türkistan’a o çağda “26 Krallık” adı veriliyordu. Doğu Türkistan, yalnız Mete çağında değil, İsa’dan sonraki yüzyıllarda da “Hunlar’ın buğday ve erzak ambarı” olmuştu. Çinliler buraya “Hunlar’ın sağ kolu” da demişler ve Hunlar’ın “sağ kolunu kesmek için” özel akınlar düzenlemişlerdi. Hunlar’ın batıya ve Altay dağlarına doğru genişlemeleri Çin tarihlerinde dört yer adı gösterilerek belirtilmiştir. Bu adlara göre, Motun/Mete Hun Devleti’nin sınırlarını Güney Sibirya ve Aral Gölü’ne kadar uzatmış oldu. Orta Asya kavimlerini birleştiren Motun/Mete daha sonra Çin’e döndü. Çin topraklarına giren Motun/Mete, Çin İmparatoru Kao-ti’nin 320 bin kişilik tamamı piyadelerden oluşan ordusunu, Turan taktiği ile çember içine aldı. İmparator, ancak Hunlar’ın bütün şartlarını kabul ederek kendisini ve ordusunu kurtarabilmiştir (M.Ö. 201). Yapılan antlaşmaya göre Çin İmparatoru, Hunlar’ın yaşadığı bütün toprakları Hun Devleti’ne bırakmayı, yıllık vergi yanında yiyecek ve ipek vermeyi kabul etmek zorunda kalmıştır.
Bir süre sonra Motun/Mete, Isık Göl etrafında oturan Vusunlar’ı egemenliği altına aldı. Böylece devletin sınırları, doğuda Mançurya’dan batıda Aral Gölü’ne, kuzeyde Sibirya’nın içlerinden güneyde Çin Seddi ve Tibet’e kadar uzanmış oluyordu. Mete bu sınırlar içinde yaşayan bütün konar-göçer kavimleri bir bayrak altında toplamış ve M.Ö. 177’de Çin hükümdarına yazdığı mektupta “Yay çeken halkların hepsi tek aile içinde toplanmıştır” diyerek millet olmak şuuruna güzel bir örnek vermiştir. Büyük Hun Hakanı Motun/Mete’nin yönetim ve askerlik alanında yaptığı düzenlemeler Türk devlet geleneğinde önemli bir başlangıç olmuştur. Sonradan kurulacak Türk devletleri de, bu gelenek üzerinde teşkilat yapılarını oluşturmaya devam edeceklerdir.
Motun/Mete M.Ö. 174’te ölünce yerine oğlu Kiyük geçti, Kiyük, Tanrı Dağları civarını ellerinde tutan Yüeçiler’i, kesin olarak mağlûp ederek, batıya sürmüş, Yüeçiler’in batıya göçü ise Batı Türkistan, Afganistan ve Hindistan için önemli sonuçlar doğuracak olan bir kavimler hareketine sebep olmuştur. Mete’nin Çin ile taptığı antlaşma, onun döneminde de devam etmiş ancak M.Ö. 166 yılında Çin’e bir sefer düzenlemiştir.
Kiyük’ün ölümünden sonra (M.Ö. 160) Çin, politikasını değiştirerek, Hunlar’a üstünlük sağlamak için büyük reformlara girişmiş ve ordusunu Hunlar’ı örnek alarak yeniden yapılandırmıştır. Ayrıca Hun siyasî birliğini içten parçalamak maksadıyla iç mücadeleleri ve bazı kavimleri kışkırtmıştır. Bu faaliyetlerinin sonucunu almakta gecikmeyen Çin, Kiyük’ün oğlu Kun-şin (M.Ö. 160-126) devrinden itibaren inisiyatifi ele geçirir. Bu dönemden sonra gerileme döneminde giren Hun akınları kuzeyde durulurken, Çin’in karşı saldırıları ile İpek Yolu üzerindeki memleketler de birer birer elden çıkmaya başlamıştır. İpek Yolu’nun kontrolünün Çinliler’in eline geçmesi Hunlar için tam bir yıkım olmuş, iktisadî ve siyasî bakımdan yaşanan zorluklar Hunların ikiye bölünmesiyle neticelenmiştir. M.Ö. 58 yılında tahta çıkan Ho-Han-ye’nin sıkıntıları aşmak için Çin’e tâbi olunması gerektiği fikrini savunması ve bunu şerefsizlik sayan kardeşi Chih-chih/Çi-çi’nin ona karşı çıkması üzerine Hunlar ikiye bölündüler.
Ho-han-ye Çin himayesini kabul edip, halkının bir kısmını Çin’in kuzey sınırındaki Ordos’a gönderirken, Çin’e bağlanmayı kabul etmeyen Çi-çi, kendine bağlı boylarla batıya çekildi (M.Ö. 54) ve Çu-Talas boylarında bağımsızlığını ilân etti.
Çi-çi’nin kurduğu Batı Hun Devleti fazla ömürlü olamadı. Çi-çi, Talas Irmağı boylarında kurduğu şehirde kalabalık Çin ordularının muhasarasına maruz kaldı. Meydan savaşına alışkın olan Hun ordusu, kale savunmasına başarılı olamayarak, Çinliler tarafından imha edildi (M.Ö. ve böylece batıdaki Hun devleti yıkılmış oldu. Çin’e bağlanan Hunlar da kısa bir süre için güçlenmişlerse de M.S. 48 yılında bu devlet de kuzey ve güney olmak üzere ikiye bölünmüştür. Kuzey Hunları, batıdaki Hunlarla birleşirken, Güney Hunları Çin sınırına yerleşmiş ve M.S. 216 yılına kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir.