F. Köprülü’nün tanımıyla, “meslekten yetişmiş bir âşık olmamakla berber âşık edebiyatının bu asırdaki bütün hususiyetlerini ve temayüllerini temsil edebilen mühim bir şair” olan Bayburtlu Zihnî, medrese eğitimini Trabzon ve Erzurum’da tamamladıktan sonra…
MoreOnu, Oğuzların Avşar boyuna mensup bir saz şâiri olan Âşık Musa’nın oğlu ve muayyen bir şahıs kabûl edenler olduğu gibi, İ. Görkem’in çalışmalarında olduğu gibi daha ziyâde birkaç şâirin poetik hamûlesiyle ortaya…
MoreGümüşhane’nin Emirler mahallesinde doğan Nakşibendî – Hâlidî şeyhi Ahmed Ziyâeddin Efendi, 10 – 15 yaşlarında âilesiyle Trabzon’a, 1831’den sonra da amcasıyla İstanbul’a göç etmiştir. Sefîne-i Evliyâ’dan nakledilen bir rivâyete göre beş yaşında…
MoreSon Osmanlı vak’anüvislerinden olan ve bu görevde en uzun süre kalan târihçi Ahmed Lûtfî, ilköğrenimini takiben Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyûn’a girmiş; fakat burada berdevâm olmayıp medrese tahsili görmeye başlamıştır. Takvimhâne mukâbeleciliği, kalem mümeyyizliği,…
MoreArap ve Farslar’da rastlanmayıp eski çağlardan bu yana Türkler’de görülen âşıklık geleneğinin, Ermeniler’le temâsımız sonrasında sazlı aşug olarak bu halkta da görüldüğü bilinmektedir. Sâdece muahhar asırlarda klâsik mûsıkîmize değil, âşık geleneğimiz kendilerine…
More19 asır Osmanlı siyâsî ve düşünce târihinde büyük bir iz bırakan Ahmed Cevdet Paşa, Lofça’da[1] 27 Mart 1822 târihinde dünyâya gelmiştir. 1839 senesinde ilmiye sınıfına girmek için İstanbul’a gelmiş ve Fatih Camii’nde…
MoreTürkçülüğün erken târihinin en önemli simâı olan ve Lehistan’ın (Polonya) Kleszow kentinde subay bir babanın oğlu olarak dünyâya gelip, Osmanlı olmadan evvelki hayat devresinde Konstantin Borzecki adını taşıyan Mustafa Celâleddin, 1844’te Piotrkow’da…
MoreŞâir ve gazeteci olan Şinâsî, İstanbul’da, 1828 – 1829’daki Osmanlı – Rus savaşlarının Şumnu[1] Kuşatması faslında şehit düşen topçu yüzbaşısı Mehmed Ağa’nın oğlu olarak dünyâya gelmiştir. Şinâsî, ilk eğitiminin ardından üvey babası…
MoreTanzîmat Dönemi’nin önemli devlet adamı ve şâiri olan Ziya Paşa, babası tarafından aslen Erzurum İspirli’dir. Mahalle Mektebi’nde ve ardından Süleymaniye’deki Mekteb-i Edebîye’de ve Beyazıt Rüşidyesi’nde eğitim görmüş, bir yandan da Arapça ve…
MoreTürk mûsıkîsi bestekârı ve hânendesi Hacı Ârif Bey, daha sıbyan mektebindeyken sesiyle dikkat çekmiş ve tıpkı Dede Efendi gibi mektebin ilâhîcibaşı olmuştu. Hocası ve komşusu Hâfız Zekâî Efendi, öğrencisinin kabiliyetindeki inkişâfı görünce…
MoreTürk matbuat târihinin, bir Türk tarafından imtiyâzı alınarak neşredilen ilk özel gazetesi Tercümân-ı Ahvâl’in kurucusu, Yozgatlı Çapanoğulları âilesine mensup olduğu için Çapanzâde Agâh olarak da anılan gazeteci. Tıbbiye-i Şâhâne-i Adliye’de yedi yıl…
MoreÇankırı’dan İstanbul’a gelip geçimini mührecilikle sağlayan bir babanın oğlu olarak Cerrahpaşa’da doğan Ali Suâvi, rüşdiyeyi bitirdikten sonra Bâb-ı Seraskerî’de Dersaadet Kalemi’ne girerek burada kâtiplik yapmaya başlamıştır. Ulûm gazetesinde neşrettiği biyografisine göre Bursa…
MoreTekirdağ’da doğan ve asıl adı Mehmed Kemal olan, Türk düşünce târihinde en kuvvetli tesirleri bırakmış ve kendisinden sonraki nesiller üzerine, Ebüzziya Tevfik’in tâbiriyle “bârika-i irfân” gibi gölgesi düşmüş bir gazeteci edibdir. Soyu,…
MoreTürk arkeolojisinin ve müzeciliğinin babası ve aynı zamanda Türk resim sanatında da çığır açıcı başarıların sâhibi olan Osman Hamdi Bey, 1877 – 1878 yılları arasında Sadrâzam olan İbrâhim Edhem Paşa’nın oğlu ve…
MoreYusuf Akçura’nın Türk Yılı 1928’de neşrettiği “Türkçülük” başlıklı yazısında Necip Âsım ve Veled Çelebi gibi isimleri Türkoloji çalışmalarına yönlendiren ve 1908’de açılan Türk Derneği’nin üyesi olarak Türkçülük târihimizde bilhassa II. Meşrûtiyet sonrasında…
MoreManisa Kırkağaç’a bağlı Gelenbe bucağında doğan, edebiyâtımızın, halefi Neyzen Tevfik’le birlikte en tanınmış heccavı Şâir Eşref, dil, matematik ve mantık, astronomi, kelâm alanlarında eserler vermiş 18. asrın ünlü âlimi Gelenbevî İsmail’in soyundan…
MoreTürk kültürü ve diline hazırladığı sözlüklerle önemli hizmetlerde bulunan ve Yusuf Akçura’nın tâbiriyle, “sırf neslen Türk olmamasından dolayı, Türklüğe ettiği azîm hizmetleri hiçbir ciddî tedkîke müstenid olmayan zehâblarla örtmeye” uğraşılmadan ve yine…
MoreSadri Maksudî’nin “Emeller üstâdı” olarak andığı “ulu milletçi” ve Yusuf Akçura’nın tâbiriyle hiç kimsenin onun kadar “bütün Türklük gayesini vuzuh, sebat ve ısrarla nazariyatta takip, fiiliyatta tatbik etmeye” çalışmadığı, Türklüğün, milliyetçilik târihi…
MoreGürlek’in tâbiriyle, “hayâtını kitaplarına, kitaplarını millete vakfeden”, Millet Kütüphânesi’nin kurucusu ve Divânu Lûgâti’t-Türk’ü gün yüzüne çıkararak Türk milletine hizmetlerin en büyüğüyle hizmet eden muhibbân-ı kütüb Ali Emîrî Efendi, ebedî Türk yurdu Diyarbakır’ın…
MoreOsmanlı kültürü içerisinde, temsil yeteneği sâyesinde millî irfanımızın bir parçası hâline gelmiş, çeşitli sanat kollarında mütemâyiz Ermeni sanatkârlar da bulunmuştur ve şüphesiz onların katkıları da azımsanamayacak ölçüdedir. Ziya Gökalp’ın tâbiriyle Türk terbiyesiyle…
MoreErzurum’un, Narman ilçesine bağlı bir köyünde Kafkas göçmeni bir babanın oğlu olarak dünyâya gelen Âşık Sümmânî’nin asıl adı Hüseyin’dir. Bir şamanik inisiasyon ritüeline benzetilen ve rüyâyı gören kişiyi kendine gelme, uyanma ânından…
More19 asırda yetişen ve kısacık ömründe önemli bestekâr ve hânendelerimizden biri olarak temâyüz eden Şevki Bey İstanbul Fâtih’te dünyaya gelmiştir. Rüşdiyeyi bitirdikten sonra Mızıka-i Hümâyûn’a hânende olarak giren; fakat saray hayâtından bunaldığı…
More1840’lı yıllarda tüm Avrupa’yı saran ve 1848’de dalga dalga yayılarak Macaristan’da da bir millî uyanış hareketi olarak ortaya çıkan ihtilâller sonucunda Osmanlı ülkesine sığınmış pek çok Macar’dan biri olan ve ülkemizde ihtidâ…
MoreAzerbaycan’ın doğusunda yer alan Şamahı’da, küçük bir bakkal işleten Tâhir Zeynelabdin adlı esnafın oğlu olarak dünyâya gelmiş ve Azerbaycan Türk edebiyâtında modern şiirin kurucusu, satirik edebiyâtın öncü ismi olarak parlayacak Elekber, ilk…
MoreArapça ev, Farsça idam sehbası manasınadır. Tasavvufta Bektaşîlik ıstılahları arasında geçer. Muhibbin, can feda etmek üzere meydanda ikrar verdiği yerin adıdır. Meydânın tam orta yerine dar denir. Biat ve tarikat talkini töreni…
MoreFarsça, kırk anlamına gelen çihil’den düzenlenmiş bir terim. Bir şeyh nezaretinde derviş, karanlık bir hücrede yalnız başına kırk gün süre ile az uyumak, az yemek, az içmek ve mümkün mertebe sürekli ibadetle…
MoreFarsça. Kandil, mum gibi manaları vardır. Topraktan veya madenden yapılmış kandil. İçine yağ konulup yan tarafındaki deliğe bir fitil takılarak yakılırdı. Çerağ, Bektaşîlerde makamlardan biriydi. Burada, diğer makamlarda olduğu gibi niyaz olunurdu.…
MoreTürkçe. Çalab, Allah manasındadır. Sonundaki nisbet yâ’sı ile Çelebî, Allah’a ait adam, Allah adamı demektir. Kibar zarif kimselere de “çelebî adam” denir. XVII. yüzyılın sonlarına kadar bilgin ve soylu kimseler için, yine…
MoreCinlerin şerrine uğrayıp çarpılmak. Cinlerin etkilemesiyle sinir sistemi dumura uğrayıp felç olmuş kişilere “cin çarptı” veya “cin tuttu” denir. Acaba cin veya şeytan insan çarpabilir mi? İşte Bakara Suresinin 275 no’lu âyetinde…
MoreArapça kor, köz, küçük çakıl taşı anlamına gelen cemre kelimesinin çoğuludur. Mina’da kurban bayramı günleri üç şeytanın taşlanması ki bunlar.tasavvufta nefs, tabiat ve âdete işaret eder. Kul, yedişer taşla bu üçünü taşlayıp…
More