Arapça, efendi, bey demektir. Hz. Peygamber Efendimizin (s) torunu. Hz. Hüseyin (r)’in soyundan gelenlere seyyid; Hz. Hasan (r)’m soyundan gelenlere de, şerif denir. Ey hâme-i nakış, beyan başla dua-yı seyyide, İt sen…
MoreHasan Sezai Efendi (ö. 1151/1738) tarafından kurulan bir tasavvuf okulu olup Gülşeniyye-i Halvetiyye’nin kollarındandır.…
MoreArapça, işi ve sözü doğru, çok doğru olan kişiye denilir, içi aydın olması ve Hz. Resullah (s)’a ilgisinin ileri seviyede bulunuşu sebebiyle, Hz. Peygamber (s)’e her geleni ilmen, kavlen ve amelen doğrulamakta…
MoreArapça, tam doğruluk demektir. Bu, velayet derecelerinin en yücesi olup, nübüvvet derecesinin altındadır. Nübüvvet ile arasında vasıta yoktur. Sıddıkiyyeti, geçen, nübüvvete ulaşır. Sıddıkıyyet, bir temele dayanır: İslâm, iman, ihsan, şehâdet, ma’rifet. Sonuncusu,…
MoreArapça, doğruluk demektir. Sır ve aleniyyenin (içte olanla, dışta olanın) eşit olması. “Olduğun gibi görün, veya göründüğün gibi ol” vecizesinde anlatılmak istenen husus, Mü’minin imanında sıdkı kadar, kâfirin de küfürde sıdkı, şahsiyetteki…
MoreArapça, özellik, nitelik, vasıf kalite gibi anlamlan olan bir kelime, mevsûftan ayrılmayan şeye sıfat denir. Bir şeyde sıfat bulunmadan, ona vasıflanmış (mevsûf) denmez, iki türlü sıfat vardır. 1) Sıfat -ı Fadaliyye: Hayat…
MoreArapça, nurun doğruluğu demektir. Kendisinden sonra perdelenme bulunmayan keşfe, sıdku’n-nûr denilir. Yağmur yağdıran yıldırıma benzer, ki buna “Sâdık” adı verilir. Yağmur yoksa “kâzib” denir. Keşf geldikten sonra, perdelenmeye maruz kalan sâlikin hali,…
MoreArapça, İlâhî sıfatlar demektir. Rıza, rahmet, gazab gibi, kendilerini ve Zıdlarını Hakk’a nisbet etmek caiz olan sıfatlara, sıfat-ı İlâhiyye denir.…
MoreAllah’a nisbet edilen hayat, ilim, semi, basar, irâde, kudret, kelam, tekvin, gibi sıfatlar.…
MoreArapça, zatî sıfatlar demektir. Kudret, azamet, izzet gibi Hak Ta’alâ’ya izafe edilen ve zıddı caiz olmayan nitelikler.…
MoreÇoğulu esrar ve sirar olup, Arapça sır, gizli şey, kök, kıymetli, vadinin orta yeri, asıl, nikâh, birşeyin halisi, efdali, gibi anlamlan ihtiva eden bir kelime. Sır, kalpte bulunan Rabbânî bir latifedir. Ruh…
MoreArapça, yol, demektir.Hakk tecellilerinin çeşitlenmesinden keşfe açılan yol, nefsiyle, yine kendi nefsi içindir. Fusus’da “hiçbir kımıldayan canlı yoktur ki Allah onun alnından yakalamış olmasın. Rabbim, doğru yol üzerindedir” (Hûd/56) âyeti şöyle yorumlanmıştır:…
MoreArapça, hâlin sırrı demektir, içinde, Hakk’ın muradının bilindiği durum.…
MoreArapça, ilmin sırrı demektir. Bu, ilmin hakikatidir. Zira ilim, hakikatte Hakk’ın ayn’ıdır.…
MoreArapça, istivâ’nın sırrı demektir. Mevlevî tâbiridir. Siyah bir şerit adıdır. Yüksek bir alâmet sayılır. Mevlana Celaleddin Rûmî’den kalmış olup, iki yollu olan külâh-ı seyfî, veya kılıcî taç yollarına takılan şeride, sırrı-ı istiva…
MoreArapça, kader sırrı demektir. Allah’ın ezeldeki aynlar, ve bu aynların dış âlemde gerçekleşmeleri durumunda sahip olacakları haller hakkındaki ilmi. Bir şey hakkında, ancak Allah’ın, o şeyin, sübût durumundaki bilgisiyle hükmolunur.…
MoreArapça, Rab’lık sırrı demektir. Bu, merbûb’a bağlıdır. Zira onda, müntesiblerde olması gereken bir nisbet vardır. Müntesiblerden biri merbub olup, ademdeki sabit aynlardan başkasında değildir. Ma’dûm (yok)’a bağlanan da yoktur (yani ma’dûm’dur). Bu…
MoreArapça, rubûbiyyet sırrının sırrı, demektir. Rubûbiyyet sırrı, Rabb’ın, aynların suretlerinde ortaya çıkmasıdır. Aynların suretleri, zâtıyla kâim, ta’ayyünleriyle zuhur eden Rabb için, zühul yeri olması bakımından, onunla kaim, onun vücudu ile mevcutturlar.…
MoreArapça, tecellîlerin sırrı demektir, ilk tecellî kalbe olur, böylece bütün isimlerin arasındaki ehadiyyet-i cem müşahede edilir. Zira her isim, diğer bütün isimlerin özelliğini taşır. Yine bütün bunlar, zât-ı ehadiyyet’de birleşir. Farklılık, onun…
MoreArapça, sırrın sırrı, demektir. Ehadiyet hazretinde, icmâlen (özet olarak) bulunan gerçeklere ait ayrıntılı (tafsîlî) bilgi. “Gaybın anahtarları, O’nun kalındadır, onu O’ndan başkası bilmez” (En’âm/59), âyetiyle bu hususa işaret edilir.…
MoreArapça kalbin genişliği anlamına gelen bir ifâde. Kâmil insanın imkân ve vücûbu toplayan berzahî hakikati gerçekleştirmesi. Kâmil insanın kalbi, işte bu berzahtır. Bir kudsî hadisde şöyle buyurulur: “yerime, göğüme sığmadım, mü’min kulumun…
MoreMuhammed ibnü’l-Hase-ni’s-Sicilmasî (ö. 575/1179)’ye dayandırılan bir tasavvuf okulu.…
MoreArapça, hapishane demektir. Bir vücûd mertebesi olup, günahkarları karanlık süflî tabiat derekelerinde, hakir düşürür.…
MoreCennette bir ağaç. Mahlûkun Allah’a doğru giderken ulaşabileceği son nokta. Bundan sonrası sadece Allah’a mahsustur. Sidreden sonrasına ulaşmak mümkün değildir. Zira, mahlûk, burada mahv olmuş, toz hâline gelmiş, silinmiştir. Sırf yokluğa bitişiktir.…
MoreAhiret kardeşi. Arapça muâhât, Türkçe kardeşleşmek, kardeş tutmak şeklinde ifâde edilir. Mekke’den Medine’ye hicret eden Muhacirlerle, Ensar arasında kardeşleşme olayından kaynaklanan bir uygulamadır.…
MoreArapça, güvenme, dayanma demektir. Sika, Allah’a güvenmeyi ifade eder. Tevekkülün esası sika’dır.…
MoreArapça, altın paranın üzerine basılan nakış ve yazı anlamına gelir. Mevlevi külahına da sikke denir. Döğme keçeden yapılan, yekpare, bal rengi yahut, beyaz, bir karış dört parmak uzunluğunda, içice geçmiş iki katlı…
MoreMevlevîlerin giydikleri sikkeye denir. Şerefli sikke anlamına gelir.…
MoreArapça-Farsça, sikke giyen demektir. Sikke giyenler hakkında kullanılır. Hakk’a îsâl eyleyen şehrâhı bul, Âlem-i kesrette vahdetgâhı bul. Sikke-pûş ol, zevk-i eyvallahı bul. Gel harîm-i aşka gir, dilhâhı bul. Mâsivâ’dan el çeküb Allah’ı…
More