Arapça, kulluk anlamındadır. Ubûde; Allah’ı sevmek, O’ndan utanmak, korkmak ve O’nu yüceltmek üzere kulluk yapmaya denir. Ubûde, ubûdiyyetten daha üstündür. Aynı şekilde ubudiyet de ibâdetten üstündür. İbadetin, mahalli beden olup emri yerine…
MoreArapça, kulluk demektir. Seyyid Şerif Cürcânî bu terimi, ahidlere vefalı olmak, İslâm’ın çizdiği sınırları muhafaza etmek, mevcud olana razı olmak, elden çıkana da sabretmektir, şeklinde tanımlar. Yine bir tarife göre üç türlü…
MoreHavassa (seçkin kişilere) mahsus kulluk anlamında Arapça bir ibare. Sülük yolunda, nefislerinde niyyetin doğruluğunu gören kişilerin kulluğu.…
MoreHavassü’l-Havas grubuna mensup olanların kulluğu anlamında Arapça bir ibare. Bunlar Ehadiyyetü’l-Cem ve fark makamında ibâdet ederler. Bu gruba mensup olanlar, ibadetlerinde nefislerini onunla kâim kılarak bulanlardır. Onlar Allah’a bu şekilde, fark ve…
MoreKendini beğenmeyi ifade eden Arapça bir kelime. Cürcânî bu terimi, kişinin hak kazanmadığı bir rütbeyi hak kazanmış gibi düşünmesidir, diye tanımlar. Yine, onun bir başka tanımlaması da şu şekildedir: Ucüb, nefsin gizli…
MoreEbu’l-Abbâs Ahmed b. Musa b. Uceylî ez-Zuvalî el-Yemânî (ö. 690/1291 )’e dayandırılan bir tasavvuf okulu. Kadiriyye’nin kollarından biridir.…
MoreArapça, apaçık ufuk demektir. Tasavvufta kalp makamının sonuna, ufk-ı mübîn denir. Bu kelime lügatta ufk veya ufuk olarak tesbit edilmiş olup, çoğulu âfâk gelir.…
MoreFarsça, ism-i mef’ûl, düşmüş anlamına gelir. Halin ortaya çıkması durumunda, gereği gibi kulluk yapılamamasına uftâde denir. İlâhî celâlin tecellîsi. Kadrini üftâdenin anlar mı canan olmayan, Kıymetin bilmez kulun dünyada, sultan olmayan. Mehdî…
MoreArapça, yerle göğün birleşik olarak görüldüğü yere denir. Cürcanî, ruh makamının nihayetine ufuk-ı a’lâ der. Bu, Vâhidiyyet hazreti ve ulûhiyyet hazretidir.…
MoreArapça, kartal, tavşancıl kuşu, kuyu içinde çıkıntılı taş, sancak, su yolu (ark) gibi anlamları olan bir kelime. Hz. Peygamber (s)’in siyah renkli sancağının adı. Halifelik Osmanlılara geçince, bu bayrak da kutsal emânetler…
MoreUkeylü’l-Mânicî b. Şihâbüddin Ahmed el-Batayihî (ö.V. y.y) tarafından kurulan bir tasavvuf okulu. Harrâziyye’nin kollarındandır.…
MoreArapça, ilâhlık anlamına gelir. Fusus şerhinde, bütün isim ve sıfatları kendinde toplayan ismin mertebesine, ulûhiyyet mertebesi denir.…
MoreYaş veya maneviyat bakımından yüce olanların gönül alçaklığı göstermeleri veya bir takım nedenlerden ötürü düşkün bir hale gelmeleri durumunda, onlara karşı büyüklenmemeyi tavsiye eden bir atasözüdür.…
MoreMana ve ömür zenginliğine sahip kişilerin nasihatları dirilticidir, dünya devam ettikçe de diriltmeye devam edecektir. İşte bu nedenle uluların tecrübe ve akıl ürünleri, ihtiyaç duyanlara fayda sağlayacağı için kabul görürler, terkedilmezler. Uluların…
MoreBu söz kalb-i selim sahibi, şefkat, merhamet madeni olgun kişileri hatırlatır. Kendisinden sürekli güller çıkan, ama üzerine çöp ve pislik atılan merhametli kişi mum gönüllüdür, yani aydınlatmaya, yararlandırmaya devam ederken, kendileri tükenmeyi…
MoreArapça, manevî direk demektir. Semavatı yücelerde tutan güç. “Görmekte olduğunuz semaları direksiz olarak yüksekte tutar…” (Râd/2)…
MoreArapça, ırk, kök, cins, asi demektir. Tabiata ait çeşitli cisimlerin kendisinden bileşerek oluştuğu asi. Top-rak hava, su, ateş şeklinde insan karakterinde etkili olduğu söylenen dört unsur vardır.…
MoreArapça, genel-özel anlamında iki kelime. Tasavvuf erbabı umum ve husus konusuna özen gösteregelmişlerdir. Çoğunluğa, toplu özellikler arzetmeleri nedeniyle ehl-i umum derken, herkesten farklı birtakım inceliklere özen gösterenlere de, ehl-i husus demişlerdir, ilki…
MoreArapça, en büyük unsur demektir. Hazret-i ehadiyetten inen mertebeler hakkında kullanılır.…
MoreArapça, çıplak demektir. Tasavvuf düşüncesindeki, “çıplak geldik hiç bir şeye sahip olmadan, çıplak gideriz” yorumunu anlatan bir terim.…
MoreArapça kök, temel, esas anlamına gelen asi kelimesinin çoğulu. Yöntem anlamında da kullanılır. Tasavvufî terbiye ede “usulsüz vusul olmaz” sözü meşhurdur. Usûl yani metot, bir ta savvuf okulundan diğerine değişim gösterir. Az…
MoreKandil, mum gibi ısıtma araçlarını yakmak anlamında bir tabir. Söndürmek için dinlendirme ifadesi kullanılırdı. “Mumu uyandır.” mumu yak, “kandili dinlendir” kandili söndür ma-nasındadır. Serverâ lütfün uyandırsın muradın şem’ini, Bunca demdir ki uyarmaz,…
MoreArapça, halktan uzaklaşıp, onlardan ayrı yaşamak anlamında bir kelime. Müride başlangıç hâlinde uzlet gerekir. Bu, halkın onun şerrinden veya o, halkın şerrinden kurtulsun diye değildir. Bu, kötü ahlaktan uzlet (ayrılmak) tır. Vatanı…
MoreArapça, bekarlık anlamına gelir. Tasavvuf tarihinin erken dönemlerinde, bazı sufilerin kendilerine mahsus özel halleri sebebiyle evlenmedikleri kaydedilir. Bektaşîlerde bekarlara, hiç evlenmeyenlere “mücerred” denir. Amir b. Abdullah, Bişr-i Hafi, ilk devirde bekar yaşamayı…
MoreHicrî takvimdeki Receb, Şa’ban ve Ramazan ayları için kullanılan bir tâbir. Bu aylarda oruç tutmak âdeti yaygındır. Bu üç ayın içinde, bazı mübarek geceler vardır. Üç aylar gelince medreseler tatile girer, mollalar,…
MoreEvliya hiyerarşisi içinde yer alan bir grub da, “üçler”dir. Bunlar ricâl-i gaybden üç büyük velîlerdir. Bunlar, celâl değil, cemâl ile muamele ederler. Bunlar, Allah’a, darda kalan kulları için yardım etmesi duasında bulunurlar.…
MoreBir işi üç defa yapmaya denir. Bektaşîler, muhabbet dedikleri içki toplantısında, önce, mezesiz olmak üzere üç kadeh dem yani rakı içerler. İçki dağıtıcısı (saki) kadehi önce baba’ya sunar. Baba bunu bir dikişte…
MoreNefes etmek, nüsha (muska) yazmak, fala bakmak, cin ve peri çarpmalarına, yılan sokmalarına, her türlü hastalıklara karşı ilaç vermek suretiyle, saf insanları dolandırmayı meslek edinen kişilere üfürükçü denir. Üfürükçülerin tesbit edebildiğimiz diğer…
MoreArapça, kaynaşma, yakınlık, ısınma gibi anlamları olan bir kelime. Cürcanî, bu tabiri, iyi geçinmeyi sağlamaya yardım konusunda fikirlerin birleşmesi, şeklinde tanımlar. İyi geçinmek; anlaşmazlığa düşmeden, herkesle güzel geçinmek.…
MoreArapça, akıl sahipleri manasında bir tamlama. Cürcanî bu deyimi şöyle tarif eder: Sözün dışından içindeki gizliyi arayanlar, kabukların altındaki özü elde edenler. Bunlar, dinlediklerini ve okuduklarını iyi anlar, manaları özümser, işin özüne…
More